Birlikte yaşamanın yazılı olmayan kuralları…

Mois GABAY Köşe Yazısı
19 Eylül 2012 Çarşamba

Havaların hafif serinlemesini fırsat bilerek son iki hafta sonunu yanı başımızda, ama bir o kadar uzak farklı kültürel değerleri tanımaya ayırdım. Bunlardan biri Pazar sabahı Heybeliada’da bir Rum rehber dostumla Heybeli Rum Erkek Lisesi diğer adıyla meşhur Ruhban Okuluna yaptığım geziydi. Bir sonraki hafta ise sevgili Vladi Benbanaste, Rubi Asa ve Moris Sarfati ile hem yakın zamanlarda planladığımız geziye hazırlık hem de sinagogun son durumunu görmek için Edirne’deydik. Gezi esnasında bir yandan kültürel değerlerimizin üstünden geçerken, Edirne’nin simgesi olmuş Cami, köprü ve Darüşşifa geziye renk katan diğer unsurlardı.

Dopdolu geçen bu zaman sonrasında aklımda farklı kişilerden duyduğum ‘birlikte yaşama’ anlamında soru işareti yaratan cümleler kalmıştı. Sizlerle bu hafta bir yandan bu cümleler üstünde tartışırken, diğer yandan da aynı oksijeni paylaştığımız bizim dışımızdaki kültürlerden ne haberiz düşünelim istedim. Adını genellikle medyada sıklıkla duyduğumuz ama yeterince bilmediğimiz Heybeliada Ruhban Okulu gezisinde Kütahyalı genç bir Rum görevli bize eşlik etti. Gezi esnasında rehberin “Eğer Fransa Metropoliti şu an eğitimini Yunanistan değil de Harvard, Oxford ile bizim için aynı değerde olan Heybeli’de yapsaydı ülkesinde bambaşka bir Türkiye’den bahsetmez miydi?” sorusu bildiğim doğrulara farklı bakmama yetti. Öyle bir okul düşünün ki hiç öğrencisi olmamasına rağmen her gün düzenli temizlik yapılıyor ve yüzyıllık kitap hazinesi ile ilgi bekliyor. Gezi esnasında aynı anda içerde bulunan bir okul müfettişi beyin rehbere sorduğu sorular, rehberin en baştan her şeye büyük sabırla verdiği cevapları aslında birbirimizi ne kadar tanımadığımızı bir daha hatırlattı. Edirne gezisinde  bir yandan Büyük Sinagog’un eski ihtişamlı günlere geri dönüş yolculuğunu yerinde izlerken, proje başkanının “Bizi sık sık ziyarete gelin,  projede yalnız bırakmayın.” sözleri bana “peki ya sonra” sorusunu hatırlattı. Kapısında 5672 yılı yazılı tahta evler her geçen yıl çarşı içinde yanıp, bakımsızlıktan yıkılırken, ruhu tekrardan yaşatılmadan, sadece onarılmış bir sinagog binası Edirne Yahudi kültürünü ne kadar devam ettirebilir?  Edirne Valiliği turizm broşürlerinde ve yerel yayınlarında, umarım yakın zamanda diğer kültürlerin yanısıraYahudi kültürünün de tekrardan yaşatılması konusunda teşvik edici yayınları görme şansı buluruz. Edirneliler tarafından benimsenemeyen ve cemaatçe sahip çıkılamayan bir kültürel değer ne kadar restore edilse de bina olmaktan öteye gidemez. Edirne Sağlık Müzesi-Daruşşifa Müdürü Sayın Enver Şengül’ün gösterdiği yakın ilgi, olası bir gezide neyzen davet edip, mini bir konser teklif etmesi ise Edirne gezisinde misafirperverlik adına güzel bir örnekti.

Aklımda Edirne Sinagogu’nda tekrardan cemaatçe duaların yankılandığı günün hayali, bu pazar günü ise bu kez Neve Şalom’da bir dostumun düğününde en arkalardan gelinle damadı beklerken etrafı gözlemlemekteydim. İçimden düğünlerin cemaati genel topluma tanıtıcı önemli bir faaliyet olduğunu geçirirken, Anoten duası esnasında önümdeki iki beyin arasında geçen konuşma bunu doğruladı.”Baksana Cumhurbaşkanımız adına dua ediyorlar, Abdullah Gül diyorlar” sözü, Rav Benveniste’nin Türkçe anlatımları önyargıları kırmada düğünlerimizin nasıl bir önem arz ettiğine güzel bir örnekti. Bu düğünden birkaç saat sonra bu sefer Aşkenaz Sinagogu’nun önünde toplanmış turisti, esnafı, yerlisi kalabalık Aşkenaz Sinagogu’ndaki düğünleri için araçtan inmekte olan gelini ve ailesini izlemekteydiler. Kendimizi daha görünür hale getirip, zenginliklerimizi yaşadığımız toplumla daha çok paylaşabileceğimiz sürece aramıza örülen duvarlar her geçen gün daha çabuk yıkılacaktır.

7 Ekim Avrupa Yahudi Kültürü Günü kendimizi tanıtma anlamında büyük önem taşımaktadır. Birlikte yaşamanın yazılı olmayan vazgeçilmez kuralı ‘birbirini tanımayı’ gerçekleştirecek bu günde diğer senelerden farklı olarak Neve Şalom’da bu kez bir “Bar Mitsva” törenine şahit olacağız. 7 Ekim günü, eğer diğer senelerden farklı olarak orta yaş üstü cemaat üyelerinin yanında toplumun fikir liderlerini, genç kitleleri sinagoglarımızda görebilirsek işte o zaman bir yol kat etmiş olacağız. Yaşadığımız toplumun bizi tanımasını beklerken biz de topluma yabancı kalmamalıyız. Bu şehirde yaşayıp halen Sultanahmet Camii’ni ya da Süleymaniye’yi görmeyip, bir sema ayininden bi habersek, diğer kültürlerin de bizi tanımama sebebini uzakta arayamayız. Birbirimizi sevip anlamak ancak birbirimizin örf ve adetlerini öğrenip tanımakla mümkün olabilir

Edirne Sinagogu’nun restorasyon sonrası her yıl belli tarihlerde Avrupa Yahudi Kültürü Günü gibi farklı etkinliklerle yurtiçi ve yurtdışında yapılabilecek bir tanıtımı sadece İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerin değil, tarih boyunca Avrupa Yahudiliği için önem arzetmiş bu şehrin de halen farklı kültürlerin izlerini taşıdığını anlatabilir. Birlikte yaşamak bir kültür mozaiği oluşturmaktan öte bu mozaikteki farklı renklerin birbirine değip oluşturdukları rengârenk bir deseni tüm topluma yansıtmaktır. Tarihimizden gelen zengin kültürü yarınlara elele taşımak dileğiyle…