Bu hafta ağımıza takılanlar

Türkiye’de daha önce de yazılıp, çizildiği gibi konu İsrail olunca, Yahudilik, Siyonizm/Antisiyonizm, Antisemitizm, Holokost/ve inkarı gibi her türlü kavram birbirine karışıyor.Burada bu kavramların detaylarına girmeden altı çizilmesi gereken en önemli nokta belki de şu, Holokost’tan bahsedildiğinde “ama bugün İsrail’in Filistinliler’e yaptıkları da Nazizm kadar korkunç” gibi söylemlere başvurmak, bugünkü İsrail devletini Nazi Almanyası ile kıyaslamalara girmek mantıken yanlış. Bunlardan İsrail’in eleştirilemeyeceği anlamı çıkmaz, Türkiyede İsrail’in bugün takip ettiği politikayı onaylayacak haklı gösterecek çok az kişi vardır. Ama nasıl ki İsrail devletini eleştirince antisemit addedilmek yanlışsa, İsrail’i eleştirmek için Holokost gerçeğini ve bundan çıkarılacak dersleri küçümsemek de son derece yanlış ve problemlidir. Pınar Dost-Niyego

İzak BARON Diğer
4 Eylül 2012 Salı

 

 Bu açık bir antisemitizm, ırkçılık, Yahudi düşmanlığı ve nefret söylemi

 

Bu kavramlarla tasvir edilen karakter yapısına Yahudi milli karakteri olarak bakılamaz mı? Bize göre, bu soruya müsbet cevap vermek gerekir. Yahudi karakter tasvirlerinde, öteden beri üzerinde durulan bazı karakter özellikleri vardır. Bu özellikler şöyle sıralanabilir: Yahudi ketumdur, sır vermez. Kurnaz ve hilekârdır. Dayanıklı ve sabırlıdır. Gürültücü, yaygaracı ve telâşlıdır. Adsız kalmaya, sinsi davranmaya özen gösterir. Çıkarlarına, kazancına ve maddeye düşkündür. Avareliği ve geziciliği sever. Bu yüzden adı ‘Serseri Yahudi’ye çıkmıştır. Dinine ve din adamlarına çok bağlıdır. Onların sözü kanun yerindedir. Millî ülküsüne bağlıdır. Belli etmez görünse de, kinci ve intikamcıdır. Bu, tarih boyunca onun en önemli gücünü teşkil etmiştir. Tutumludur, cimridir. Başkalarına (Yahudi olmayanlara) ikiyüzlü davranmayı, yalan söylemeyi doğal görür. Ahlâk ilkeleri millîdir, kendi aralarında geçerlidir. Yabancılara karşı farklı ilkeler oluşturmuştur. Yahudi, Yahudi ırkçısıdır...”

Bu açık bir antisemitizm, ırkçılık, Yahudi düşmanlığı ve nefret söylemi. Benzer nefret söylemi içeren betimlemelerin ve yorumların özellikle Ermeniler, Kürtler ve eşcinseller için de yapıldığını biliyoruz. Kendinizi bir Yahudi, Ermeni, Kürt ya da eşcinsel yerine koyun, ne hissedersiniz? Üniversite dergilerinde, kutsal kitaplar bile kullanılarak üretilen nefret söylemleri içinde, bu ülkede nasıl birlikte yaşayacağız? Kürt sorununu nasıl çözeceğiz? Üç yıl sonra 100. yılı anılacak, “1915 sorunu”nu nasıl çözeceğiz? Nasıl, demokratik, adil, vicdanlı bir Türkiye yaratacağız? Nasıl bu ülkenin eşit vatandaşları olarak birlikte yaşayacağız?

Türkiye’de nefret söylemi çok ciddi bir sorun. Ama bu sorun hükümet, CHP ve devlet seçkinleri tarafından ciddiye alınmıyor. Hatta, bazen bu aktörler tarafından bile üretilebiliyor. Sivil toplum ve kamusal alanda da yeterince ilgilenilmeyen bir sorun. Sadece küçük ya da marjinal değil, büyük ve merkezi medya tarafından da sıklıkla üretiliyor. Akademi ve eğitim alanı da öyle. Eğer vicdanlı ve adilsek, nefret söylemi ve suçuna karşı mücadele etmeli, net tavır almalıyız. Eğer demokratik ve adil Türkiye istiyorsak, eğer yeni ve demokratik bir anayasaya sahip olmak istiyorsak ve eğer demokrasi ve birlikte yaşamak, sorunlarımıza çözüm bulmak istiyorsak, nefret söylemi ve suçuna karşı, hukuksal ve kurumsal düzenlemeleri hükümetten talep etmeliyiz. Muhalefetin de önemli bir görevi, bu söyleme ve suça karşı mücadele olmalıdır.

 

Fuat Keyman

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1098888&CategoryID=42

 

 

  • Karı koca hayatta kalmak için bitmeyen bir saklambaç oynamışlar

 

Başkentin 293 kilometre güneyindeki Krakov’a geçmek üzere trene biniyorsun. Trende tanıştığın 23 yaşındaki Iwona, savaştan sonraki üçüncü kuşak Polonyalılardan. Yaşananları görmemiş elbet ama ailesinden dinlediklerinden ve şimdi 101 yaşında olan komşusu Anna’dan bahsediyor. Anna Nine Yahudiymiş, kocası Jan ise Alman. Savaş boyunca karısını evde gizli bir bölmede saklamış, Jan. Soranlara, kaçıp gittiğini söylemiş. Sevgili karısının hayatını ancak böyle kurtarabilmiş. Savaş bitip de Kızıl Ordu gelince bu kez kadına düşmüş kocasını saklama görevi. Karı koca hayatta kalmak için bitmeyen bir saklambaç oynamışlar. Çünkü o zamanlar ölmek her şeyden daha kolaymış. Çocukken dinlediği korkunç bir masalı anlatır gibi gözlerini kocaman açarak, “Kimisi böyle kaçıp saklanmış ama çoğu kurtulamamış. Trenlerle taşımışlar insanları ölüm kamplarına” diyor Iwona. Bir kulağında onun, diğerinde rayların sesi, o günlere gidiyor; seneler evvel bu menzilde, öfkeli bir homurtuyla ilerleyen kara trenleri düşünmeye başlıyorsun. Ve elbet içeride çaresizliğin ipliğine balık istifi dizilmiş bütün o insanları... Bir keresinde tam 27 gün kalmışlardı vagonların içinde. Susuz, yemeksiz, havasız... Kapılar açıldığında cesetleri serilmişti toprağa... Aklına üşüşen kederli hayaletlerden kaçamıyor; geçmekte olduğun yollarda yüz binleri ölüme taşımış uğursuz trenleri aklından çıkaramıyorsun. Kafanın içindeki sesler yükselip aklını büsbütün ele geçirince, kendini tıklım tıklım bir vagonda, ter, sidik ve korku kokularına batmış, meçhul bir yolculuğa çıkmış halde buluyorsun. Bu karanlık yolda sen sen değilsin artık. Peki kim olduğunu biliyor musun?

 

Nermin Yıldırım

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1098817&CategoryID=82

 

 

  • En basitinden geçen yıl ülkemizi temsil eden Can Bonomo'ya edilen "yahudi piçi" küfürü.Adam çıkıp yahudi olun diye mi bağırdı, onu dinleyince yahudi mi olucaz?

 

Hayatı güzel kılan şey istisnasız farklılıklarımızdır.Her ne kadar bazı insanlar bunu fark edemiyor olsa da... Hepimizin müslüman olduğunu düşünün, hepimizin sarışın, hatta sadece pop dinleyen insanlar olduğumuzu... Bu örneği kendi içinde genişlete bilirsiniz.Herkesin sevdiğiniz sanatçıyı sevdiğini düşünmek başta güzel olsa bile zamanla insanı katil edebilecek türde bir şey.

Tek tip bir insan olsa yaşamak bile anlamsızlaşır.Konuşacak, tartışacak, irdeleyecek bir şey kalmaz.Birimizin albino oluşu güzel, birimizin zenci oluşu.Müslüman olanımızda insan, Ateist olanımız da.Fikir ayrılıkları çıktıkça yaşam anlam kazanırken, ne bu ırkçılık! Bu savaşların nedeni ne.

En basitinden geçen yıl ülkemizi temsil eden Can Bonomo'ya edilen "yahudi piçi" küfürü.Adam çıkıp yahudi olun diye mi bağırdı, onu dinleyince yahudi mi olucaz? Bu kadar dar mı bakıyorsunuz sahi?

Rap'i kötüleyen insanlar var bir de...

 

http://gizalice.blogspot.com/2012/08/farkllklar.html

 

 

  • Dikkat ederseniz, bu gibi ucuzlukların son senelerde daha da arttığını, özellikle de bir "dönme" ve "Yahudi" yaftalamasının moda hâlini aldığını farkedersiniz...

 

 

Kişileri karalama maksadıyla gayrımüslim aileden geldikleri iddiasından medet ummak, "O herif mi, Ermeni'dir", "Siz bilmezsiniz, anası Rum'dur" yahut "O ne Yahudi'dir o! Ama, çıfıt olduğunu herkesten saklar" gibisinden herzeler yumurtlamak bizde geçmişi birkaç asır öncesine dayanan kalleşçe bir âdettir. Âdetin temelini imparatorluğun çöküş döneminden itibaren Avrupa karşısında ardarda yaşadığımız yenilgilerden sonra gayrımüslimleri "teb'anın aşağı tabakalarına mensup" addetmemiz şeklinde beliren tuhaf düşünce teşkil etmiştir. Ama, Allah'ın bir kulu çıkıp da "Adam Ermeni veya Rum olsa bile bunda ne var?" deme cesaretini gösteremediği için iddiaları ortaya atanlar gittikçe azıtmışlar ve bu iş bu şekilde zamanımıza kadar gelmiştir!

Dikkat ederseniz, bu gibi ucuzlukların son senelerde daha da arttığını, özellikle de bir "dönme" ve "Yahudi" yaftalamasının moda hâlini aldığını farkedersiniz...

Moda son on-on beş sene içerisinde yayınlanan ama bilimsel hiçbir dayanağı bulunmayan, bazı erkek adları ile aile isimlerini "şifre" olduğu iddia edilen abuk subuk yorumlar vasıtası ile İbranice kelimelere götürme çabası gösteren birkaç kitap ile başlamış; bunu Türkiye'nin önde gelen hemen her ismini bir Yahudi köke bağlama ve Türkiye'de gerçek gücü elinde tutan hayâlî bir dönme kadronun mevcudiyetini ispat maksadı ile yazılmış cildler dolusu karalamalar takip etmiştir. Birkaç kişinin hem para kazanmak, hem de kendilerine hayran cahil bir güruh yaratmak maksadı ile çaldıkları bu yalan mayası maalesef tutmuştur ve Türkiye'de şu anda azımsanamayacak kadar geniş bir kesim "Yahudi" ve "dönme" paranoyası içerisindedir.

 

Murat Bardakçı

http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/771249-nefret-suclari-yasasi

 

 

  • ABD yönetimi öyle kolay kolay İsrail'le köprüleri atamaz

 

Obama'nın başını en çok ağrıtan mesele İsrail. İsrail Obama'nın Başkan olmasından hiç hazzetmedi. Belki de ABD tarihinde ilk kez bir başkan İsrail'e sırt çeviren bir politika izledi. İsrail'e göre Obama Sünni İslam'a yakın bir siyaset izliyor ve Şiileri aktif siyasetin içine pek katmıyor. Ayrıca Obama'nın Arap alemine yakın durması Netanyahu hükümetinin hiç hoşuna gitmiyor.

Her ne kadar net sözlerle ifade etmese de Filistin meselesinde Obama İsrail'i destekler bir tutum içinde değil. Tabii Obama olduğu gibi İsrail'i reddediyor gibi bir anlam çıkmasın bundan. ABD yönetimi öyle kolay kolay İsrail'le köprüleri atamaz. Ne var ki yaklaşan seçimler öncesi İsrail'in sürekli İran'ı vuracağını ima etmesi Obama açısından pek hayra alamet değil. Bunun sebepleri var.

İran hâlâ tam olarak nükleer silahlara sahip değil. Şu anda uranyumu zenginleştirmekle meşgul. Nükleer silah elde ettiği an İran dokunulmazlık zırhına bürünecektir. İsrail bunun farkında. Öte yanda hem Rusya hem Çin sürekli olarak İran'ı koruyucu ve kollayıcı mesajlar gönderiyorlar.

Netanyahu hükümeti İran'ı vurmakla tehdit ederek petrol fiyatlarında spekülasyon yapıyor. Zaten Obama'nın en büyük sıkıntısı ekonomi. ABD'nin ciddi bütçe açığı var. Petrol fiyatlarının artması en çok ABD'nin aleyhine oluyor. İçeride işsizlik, pahalılık gibi meselelerle boğuşan Obama, İsrail'in böyle bir delilik yapmasıyla Amerikan seçmeni karşısında iyice zora girecektir.

Ortada bazı yapısal sorunlar da var. Barack Obama bugüne kadar İsrail'e hiç ziyarette bulunmadı. Hem İsrail halkı hem de yönetimi bu durumdan rahatsızlar. O yüzden Netanyahu hükümeti ve İsrail halkı çoğunlukla Romney'i destekliyor. Romney de İsrail'i ziyaret etti ve kayıtsız şartsız İsrail'in arkasında durduğunun altını çizdi. Elbette bütün bu eylemler olduğu gibi Türkiye'yi ilgilendiriyor.

 

Cem Küçük

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?i=33826&y=CemKucuk

 

 

  • Bölgede ABD ve İsrail’in çıkarları ile Türkiye’nin çıkarları örtüşmüyor. Onların lehine olan bizim aleyhimizedir.

 

 

Dış politika pastasının üzerindeki süsleri kaldırıp altına bakacak olursak şu görünüyor: Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’la birlikte Orta Doğu’da Sünni bir blok oluşturdu. Ve İran, Irak ve Suriye’den müteşekkil Şii bloku karşısına alıp Suriye’de çatışmaya aktif olarak müdahale etti. Kendimizi kandırmayalım ve bu işi doğru tanımlayalım: Türkiye, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri ilk defa, komşu bir ülkede rejimi devirmeğe çalışanların aktif olarak yanında yer alıyor.

 Türkiye’nin karşısında, sadece, ölüm kalım mücadelesi veren Esad yok. Esad’ın devrilmesi ile hayati çıkar kaybına uğrayacak olan Rusya ve İran ve İran’ın Lübnan’daki müttefiki durumundaki Hizbullah ile Irak var. Esad ve destekçileri Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapacaklar. Neye muktedir olduklarını görmeye başladık. Biz Esad için hayatı zorlaştırdıkça o ve dostları da bizim için hayatı zorlaştıracak. Türkiye eğer İran’a karşı ABD ve İsrail’in yanında yer alırsa bu durum daha da kötüleşecek. Ortadoğu batağına daha çok gömüleceğiz. Kızgın ve yaralı İran’ın can havliyle salıvereceği terör köpekleri ısırılmadık yerimizi bırakmayacak.

Buna rağmen Türkiye’nin İsrail ve ABD’nin tarafını tutacağına kesin gözle bakabilirsiniz. Davutoğlu’nun Ortadoğu’da işlediği temel hata şunu anlamamaktır: Bölgede ABD ve İsrail’in çıkarları ile Türkiye’nin çıkarları örtüşmüyor. Onların lehine olan bizim aleyhimizedir.

 AKP’nin dış politikası bana İttihat ve Terakki’nin Almanya’nın yanında Birinci Dünya Savaşı’na girip İmparatorluğun sonunu getirmesini hatırlatıyor. Davutoğlu, İttihatçılar gibi kör, neyi kazanıp neyi kaybedebileceğini iyi hesaplamadan, politika üretiyor. Ortadoğu’da çomak soktuğu arı kovanlarında bal yok. Sadece bol bol sokulmak var.

 

Metin Münir

http://ekonomi.milliyet.com.tr/abd-ve-israil-iran-a-saldirirsa-ne-yapacagiz-/ekonomi/ekonomiyazardetay/30.08.2012/1588544/default.htm

 

 

  • Tanzimat öncesi Osmanlı'da gayrımüslimler, Türk ve Müslümanlar'la "eşit" değillerdi

 

 

Osmanlı'yı övenler genellikle 1839 hatta 1908 sonrasına bakıp imparatorlukta "bütün halkların eşit olduğunu" sanırlar ve bundan kıvanç payı çıkarırlar. Bu aynı zamanda "bize karşı ayaklanmakla nankörlük ettiler" görüşünün de temelini oluşturur. Bu yanlıştır.

Tanzimat öncesi Osmanlı'da gayrımüslimler, Türk ve Müslümanlar'la "eşit" değillerdi. "Kitap sahibi oldukları" için "tolere" ediliyorlardı, hoşgörülüyorlardı, varlıklarına göz yumuluyordu, o kadar.

Müslüman Türk'ten alınmayan özel ve ağır vergiler verirlerdi.

Ata binmeleri, yani yaya giden bir Müslüman'dan "daha yükseğe çıkmaları" yasaktı.

Kafalarına göre giyinmeleri de yasaktı, belli giyim kalıplarına uymak zorundaydılar. Örneğin Yahudiler "sarı" giymekle yükümlüydüler.

Askerlik yapamazlar, tarımla da uğraşamazlardı. Yasaktı.

Osmanlı deyince sanki imparatorluk altı yüz yıllık tarihi boyunca hiçbir değişime uğramamış, dönemlerden geçmemiş gibi algılanıyor da, ondan bu yanılgı...

Peki bu kez cumhuriyette "herkesin eşit olduğu" iddiası?

Kuyruklu yalandır. Koskocaman bir palavradır.

 

Engin Ardıç

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ardic/2012/09/01/kuyruklu-yalandir 

 

  • “Çok üzgünüz, fakat bildiğiniz gibi camdan evlerde yaşayanlar etrafa taş atmamalılar".

 

 

Almina'nın ölümü bana birkaç sene önce Filistinli bir "savaşçı" ile yapmayı beceremediğim bir röportajı anımsattı. Bu "savaşçı" nın kızkardeşi, olay sonucunda düzinelerce yaralı ve 95 yaşında bir kadının ölümüyle sonuçlanan, Yeruşalayimdeki ilk kadın intihar bombacısı olma şerefine nail. Kendisini anlamak için "95 yaşında bir kadını öldürmekteki amaç nedir" diye sordum? Gülümseyerek cevap verdi "Bizim için 95 yaşındaki bir kadın da, 3 aylık bir bebek de İsrail askeridir ve öldürülmelidirler". Bu "savaşçı" nın evinde birdenbire kendimi rahatsız hisettim ve daha aklı başında bir mekanda olma ihtiyacını hissederek ayrıldım.

Bu görüşmemden dört buçuk sene sonra, bir terör saldırısı sonucu İsrailde İtamar köyünde Fogel ailesinin beş ferdi gece uyurken bıçaklanarak öldürüldüler. Bu beş kişinin arasında üç aylık bebek sadece bıçaklanmadı, kafası da kesildi. Ne tesadüf! Filistinli "savaşçı" nın sözleri aklıma geldi "Üç aylık bir bebek de...". Olaydan üç ay sonra Amjad ve Hakim Awad adlı iki Filistinli bu cinayetleri kendilerinin işlediklerini gururla itiraf ettiler.

Belki de PKK veya terör taşeronlarının bazıları da aynı şekilde düşünüyorlar. Bir yaşında bir Türk vatandaşı da bir askerdir ve öldürülmelidir. Almina, hiçbir zaman asker olamıyacak, tatlı bir kızdı. Hedef mi şaştı? Şehir merkezlerinde yol kenarına koyulan bombaların kurbanlarını dikkatle seçme imkanları yoktur.

Awad'lar acaba ne düşünüyorlardı? Cennete giden bir yol. Türklerin büyük çoğunluğu – tabi haberleri olduysa - İtamardaki katliam hakkında ne düşündüler? "Bizim çocuklar biraz fazla ileri gittiler ve kötü birşey yaptılar, fakat kabahat onlara zulüm eden Siyonistlerde" demişlerdir. Ya üç aylık Hadas hakkında? "Bu "ufak" kurban bizi üzdü." Dışişleri bakanı Davutoğlu ne dedi? "Çok üzüldüm, fakat bir gün Filistinin başkenti Kudüsteki El Aksa'da namaz kılacağız"

Ya PKK nın bombacıları ne düşünüyorlardı? Bağımsız Kürdistana giden bir yol. PKK sempatizanları ne düşündüler? "Evet bizim çocuklar biraz fazla ileri gittiler ve kötü birşey yaptılar, fakat kabahat onlara zulüm yapan Faşist Türk devleti". Almina hakkında? "Bu "ufak" kurban bizi üzdü". İsrail dışişleri bakanı Avigdor Liberman (gülmemek için kendini tutarak) "Çok üzgünüz, fakat bildiğiniz gibi camdan evlerde yaşayanlar etrafa taş atmamalılar".

 

Burak Bekdil

http://www.hasturktv.com/yahudilik/4156.htm

 

 

  • 'Onların (İsrail'in) bunu tercih etmeleri (yani saldırmaları) halinde ben buna suç ortağı olmak istemem'

 

'...İsrail'in İran'a saldırısı İran'ın nükleer programını geciktirecektir; ancak imha da edemeyecektir. Onların (İsrail'in) bunu tercih etmeleri (yani saldırmaları) halinde ben buna suç ortağı olmak istemem... İstihbarat niyetleri ortaya çıkaramadığı için ben İran'ın nükleer niyetlerini bilmiyorum. Ancak, aşikâr olan şu: İran'a vaktinden önce saldırıldığında İran'a baskı uygulayan 'milletlerarası koalisyon' sona erer. İran'a karşı uygulanan müeyyideler etkili oluyor. Başarılı olmaları için bunlara makul bir zaman tanımak gerek.'

Dempsey'in işte bu cümleleri hem İsrail'i hem de bu ülkeyi destekleyenleri müthiş rahatsız ederken, özellikle de 'Onların (İsrail'in) bunu tercih etmeleri (yani saldırmaları) halinde ben buna suç ortağı olmak istemem' şeklindeki cümlesi ortalığı karıştırmış bulunuyor.

Dempsey, suç ortağı ifadesi için 'complicit' kelimesini kullanmış. Gerçekten de İngilizce'de bu kelimenin genel anlamı bu ve tabii ki bu ağır bir ifade sayılır. Dempsey'in bu kelimeyi dil sürçmesi veya başka bir hata sonucu kullanmış olduğu da düşünülemez, zira Dempsey Duke Üniversitesi'nde zamanında edebiyat masterı yapmış, dile hakim birisi.

Üstelik ne kendisinden, ne de Beyaz Saray'dan bu cümlesi dolayısıyla herhangi bir tekzip ya düzeltme de yapılmamış bulunuyor. Bu da hem Dempsey'in hem de Beyaz Saray'ın söz konusu ifadenin arkasında durmaya devam ettiğini açıkça ortaya koyuyor.

İsrail ise bu konuda en hafif deyimle şaşkınlık yaşıyor. Önemli yetkililerden Dempsey'in ifadesi konusunda bugüne kadar herhangi bir tepki gösterilmemiş bulunuyor. İsrail medyası sadece bazı adını açıklamayan yetkililerin ifadelerine yer verirken bunlardan birisinin 'Dempsey'in ifadesinin İsrail ile Amerika arasında güvenlik ve savunma işbirliğini belirten sürekli açıklamalarla ters düşen, çelişen garip bir ifade olduğuna' işaret ediyor. Bununla da şüphesiz Dempsey'in ifadesinin kuvvetini azaltmaya çalışıyor.

 

Fikret Ercan

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1340424&title=amerika-ve-israil-pekisen-derinlesen-ayrilik

 

 

  • İsrail ve Türkiye’nin karşı karşıya geldiği “Mavi Marmara olayı”ndan sonra kendinizi hangi tarafta konumlandırırsanız konumlandırın, İsrail’i eleştirmek için yürüyüş yapmanız, konsolosluk önüne gitmeniz antisemitizm değildir ancak Türkiye’deki Yahudi mezarlarının taşlanması, mezar taşlarının kırılması tipik bir antisemit davranıştır.

 

Günümüzde Holokost eğitimine güncel siyasi anlaşmazlıklar, İsrail Devleti’nin ve Filistin halkının algılanışı gibi konular yüzünden şüpheyle yaklaşılmakta. Özellikle de Türkiye gibi Müslümanlar’ın çoğunluk olduğu ve dindar/İslami eğilimlerini ortaya koyan bir hükümetin iktidarda olduğu bir ülkede, bu eğitim konusunda karşılaşılabilecek en büyük sorun bu ayrımın doğru yapılamamasından kaynaklanabilir. Türkiye’de daha önce de yazılıp, çizildiği gibi konu İsrail olunca, Yahudilik, Siyonizm/Antisiyonizm, Antisemitizm, Holokost/ve inkarı gibi her türlü kavram birbirine karışıyor.

Burada bu kavramların detaylarına girmeden altı çizilmesi gereken en önemli nokta belki de şu, Holokost’tan bahsedildiğinde “ama bugün İsrail’in Filistinliler’e yaptıkları da Nazizm kadar korkunç” gibi söylemlere başvurmak, bugünkü İsrail devletini Nazi Almanyası ile kıyaslamalara girmek mantıken yanlış. Bunlardan İsrail’in eleştirilemeyeceği anlamı çıkmaz, Türkiyede İsrail’in bugün takip ettiği politikayı onaylayacak haklı gösterecek çok az kişi vardır. Ama nasıl ki İsrail devletini eleştirince antisemit addedilmek yanlışsa, İsrail’i eleştirmek için Holokost gerçeğini ve bundan çıkarılacak dersleri küçümsemek de son derece yanlış ve problemlidir. “Türkiye’de antisemitizm yoktur”u tartışmaya gerek bile yok[36] ama şunu söylemeden de geçmeyelim İsrail ve Türkiye’nin karşı karşıya geldiği “Mavi Marmara olayı”ndan sonra kendinizi hangi tarafta konumlandırırsanız konumlandırın, İsrail’i eleştirmek için yürüyüş yapmanız, konsolosluk önüne gitmeniz antisemitizm değildir ancak Türkiye’deki Yahudi mezarlarının taşlanması, mezar taşlarının kırılması tipik bir antisemit davranıştır.

Holokost bugünkü İsrail zulmünün meşrulaştırıcısı değildir, olamaz. Elbetteki bu kavram karmaşasında İsrail’in kendisinin de büyük payı var: İsrail devletinin kendisini dünyadaki bütün Yahudiler’in devleti sayması ve böylece İsrail devletinin siyasetlerini eleştirmeyi Yahudi düşmanlığı olarak tanımlaması, bundan da Filistinliler’e yapılanlardan tüm Yahudiler’in sorumlu olduğu gibi bir sonuca varılmasına katkıda bulunduğu kesin.[37] Ama İsrail’in bu kavram karmaşasına katkıda bulunması bizim bununla mücadele etmemiz gerekmediği anlamına gelmiyor, İsrail devletinin eleştirisi antisemitizmin ya da Holokost inkarının gerekçesi olamaz.[38] Bu nedenle de Garaudy gibi bir ideologun inkarcı kişiliğini göz ardı eden ve mazur gösteren bir tavır da kabul edilebilir değil. Holokost eğitiminin bu konudaki hassasiyeti arttıracağını ümit edelim. 

Pınar Dost-Niyego 

http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=871&makale=Negasyonist Roger Garaudy'nin Ardından... Türkiye'de Holokost Eğitimi

http://www.birikimdergisi.com

 

 

  • Türkiye’den basit bir özrü bile esirgeyen İsrail’in ilişkilerin bozulmasında birincil kabahatli olduğunu, sorumluluğu Lieberman’ın sırtına yıkıp Türkiye’yle yakınlaşmanın kapısını aralamasını Başbakan Benjamin Netanyahu’dan isteyebilir ABD...

 

 

Petraeus’un aslında iki duraklı bir gezi için bölgemize geldiğini neden kimse fark etmemiş? Oysa, Petraeus İstanbul’da yaptığı görüşmelerden sonra uçağının istikametini ikinci durağı Tel Aviv’e çevirtti. Aldığı havayı İsrail’de görüşeceği kişilere de nakledecektir.

İddiayı sevmem, ama bir beklentimi yazayım: İsrail’den sonra yeniden Türkiye’ye uğrama ihtiyacı duyabilir Petraeus... Şu sıralarda bölgemize gelmesinin sebebi, ABD’de hemen her çevreyi rahatsız eden İsrail-Türkiye ilişkilerindeki tıkanıklığı sona erdirmek olabilir çünkü...

Mavi Marmara sonrası müthiş zarar gören ikili ilişkiler İsrail’de ciddi bir tartışma konusu. Galiba sorumlu da bulunmuşa benziyor: Dışişleri bakanı Avigdor Lieberman ile yardımcısı Danny Ayalon... Türkiye’den basit bir özrü bile esirgeyen İsrail’in ilişkilerin bozulmasında birincil kabahatli olduğunu, sorumluluğu Lieberman’ın sırtına yıkıp Türkiye’yle yakınlaşmanın kapısını aralamasını Başbakan Benjamin Netanyahu’dan isteyebilir ABD...

Lieberman, barış sürecinde sorumluluk üstlenmiş dörtlü grubun (BM, AB, ABD ve Rusya) yetkililerine Filistin devlet başkanı Mahmud Abbas’ı görevden almalarını talep eden birer mektup gönderdi. Başbakana ve hükümetin diğer üyelerine haber verme zahmetine bile katlanmadan...

Mektubu alanlar da kendilerine yüklenen misyonda ve gruplarının görev tanımında seçimle işbaşına gelmiş birini yerinden etmek diye bir yön bulunmadığı için şaşkınlık belirttiler... Olacak şey değil ama, görevden aldılar diyelim, Filistin’de Halid Meşal’in mi devlet başkanı seçilmesini istiyor Lieberman?

Sanıyorum, ABD için de, bardağı taşıran bu gelişme oldu.

Koalisyon dengeleri yüzünden Lieberman bütünüyle hükümet dışı bırakılmayabilir; dışişleri yerine maliye bakanlığına kaydırılabilir...

Spekülasyon? Elbette öyle. Ancak bizim açımızdan PKK ve Suriye konuları ne kadar önemliyse, seçim kampanyasında sıkıntılarla boğuşmaya başlayan Obama açısından da İsrail’in Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek o kadar elzem...

 

Taha Kıvanç

http://haber.stargazete.com/yazarlar/cia-baskani-neden-geldi/haber-685860

 

 

  • Netten okumalar

 

  • Hayim Kohen ve Survivor

 

http://www.themagger.com/hayim-kohen-ve-survivor/

 

  • Türkiye’de İtalyan      bir sokak çocuğu – Ayşe Arman

 

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/21336150.asp?yazarid=12

 

  • Hıdır Geviş'in Berlin      Gezisinden Yahudi Müzesi Fotoğrafları

 

http://www.yurttasgazeteci.com/2012/08/hdr-gevis-berlin-gezisinden-yahudi.html

 

 

  • Rıfat Bali Bey'in      itirazı – Arslan Tekin

 

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=23895

 

  • Mısır'ın 60 Yıllık      Sefaleti – Daniel Pipes

 

http://tr.danielpipes.org/11916/misirin-sefaleti

 

  • Yanlış Beklentiler      Mevsimi... – Ergin Yıldızoğlu

 

http://cumhuriyet.com.tr/?hn=363106

 

 

  • Yahudi Mahallesi –      Enver Arcak

 

http://enverarcak.blogspot.com/2010/04/yahudi-mahallesi.html

 

  • Etgar Keret’ten      öyküye benzer bir yazı: Yemekhane

 

http://egoistokur.com/etgar-keretten-oykuye-benzer-bir-yazi-yemekhane/

 

 

  • JAK KAMHİ’DEN BİR      TÜRKİYE PORTRESİ

 

Her dönemde başarılı işlere imza atmayı sürdürmüş ve ülkemizin siyasi hayatında da ciddi rol oynamış. 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı, Kamhi’nin politik yaşamının başlangıcı olmuş. ABD’ye Türkiye’de bir Musevi Cemaati olduğunu anlatan, Türk-Amerikan ilişkilerinde ortaya çıkan sorunlarda dostlarının yardımıyla arabuluculuk yapan, İsrail’le ilişkilerin gelişiminde katkı sağlayan, sözde Ermeni soykırımının gerçeklerini anlatmada ciddi çabalar sarf eden kilit isimlerden biri olmuş Kamhi. Öyle ki, İspanya’nın müzakere sürecinde karşılaşılan sorunlara karşısında İspanya’ya “müzakereler kesilmez, ertelenir” önerisini getirerek İspanya’nın AB üyeliğini almasını sağlayan da Jak Kamhi. Bunun karşılığında da İspanya Kralı tarafından İspanya vatandaşlığıyla ödüllendirilmiş. Bu önerme bugün Türkiye’nin müzakere sürecini devam ettiren önerme aynı zamanda...

 

http://www.remzi.com.tr/kitapGazetesi.asp?id=3&kayitID=0&ay=9&yil=2012&bolum=8&sayfaNo=1 

 

  • Netten seyredin

 

  • 6-7 Eylül 1955 Olayları – Belgesel

 

http://www.belgeselizle.info/siyasi-belgeseller/6-7-eylul-olaylari/6-7-eylul-1955-olaylari-belgesel.html

 

  • The Israeli Dervish

 

http://www.aljazeera.com/programmes/aljazeeraworld/2012/05/2012513114220976867.html

 

  • E-dergi

 

  • Diyalog : Izmir Turk Musevileri e-Haber Bulteni / Abone      olun

 

http://www.esefarad.com/?p=35614