Antisemitizm ve Holokost’un asimilasyonla ilişkilendirilmesi: NEDEN?

II. Dünya Savaşı esnasında Alman Nazi rejimi, 6 milyondan fazla Avrupa Yahudi’sini sistemli bir şekilde imha etti. Diğer adı Şoa olan bu meşum olay, aslında antisemitizmin doruk noktasıdır.

Yusuf BESALEL Kavram
11 Nisan 2012 Çarşamba

Antisemitizm, Yahudilerin eski Mısır’daki varlıklarından beri vardır. Ekonomik ve kültürel gelişmeleri kölelikle budanan Yahudiler, aynı tutumla Helenistik dönemde MÖ 3. yüzyılda da karşılaştılar. Bu dönemde Yahudilerin sünnet edilmesi bile yasaklanmıştı. Antik dönemlerdeki tutum, Romalılar ve Bizanslılar zamamında da sürdü. Keza Ortaçağ’da Yahudilere karşı nefret ve baskı, kilisenin güdümünde devam etti. Yahudilere iftiralar atfedildi. İspanya’da çeşitli alanlarda sivrilen Yahudiler, Engizisyon döneminde Hıristiyan olmaktansa can vermeyi yeğlediler. Yahudilerin 18. yüzyıldan itibaren çeşitli sosyo-ekonomik özgürlükler ve mevkiler elde etmesi, haklarında düşmanlığı devam ettirdi. Sosyalist ideoloji dahi kapitalizmin savunucusu olarak Yahudileri hedef aldı. İleri sürülen nedenler, Yahudiler’deki olumsuz karakter, içe kapanma, onlara karşı duyulan kıskançlık gibi yüzeysel şeylerdi.

Ancak gerçek antisemitzm nedeninin bu olmadığı Holokost’la ortaya çıktı. Çünkü bu dönemde Yahudiler, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde iyice toplumla entegre olmaya başlamışlar; Yahudilik geleneklerinden ve dinsel farzların uygulamalarından uzaklaşmış bankerler, gazeteciler, sanayiciler ve serbest meslek sahipleri ortaya çıkmıştı. Bu kişiler, yaşadıkları medeniyetin farklılık arzetmeyen bir bireyi olmak istemişlerdi. Fakat bu özümlenme çare getirmedi; tam tersi bir kısım Yahudi’nin dinden uzaklaşma düzeyine varan bir emansipasyon sürecine girmesi, bu kez ve üstelik bütün savaşa bulaşan ülkelerdeki tüm Yahudilerin Holokost belasına maruz kalmasıyla noktalandı. Sınırlı sayıdaki bireysel çabaların haricinde, birçok ülke katı bir duyarsızlık içinde hiçbir şey yapmadı. Tüm kapılar kapanmıştı; Amerikalılar, bürokratik bir bencillik ve antisemitizmi simgeleyen bir tutumla göçmen kabulünü yasakladı. İsviçre diplomatları bu maksatla ülkelerinin kullanılabilecek bir sünger olmadığını, İngilizler ülkeye sığınmacı Yahudi çocuklarını bile kabul edemeyeceklerini bildirdiler. Bu arada Naziler, Yahudileri toplama kamplarında acımasızca sistemli bir şekilde imha ediyorlardı. Yapılan işkencelerle ilgili ciltlerce kitap yazılmıştır. Naziler, bu şekilde Avrupa’da Yahudilerin yoğun olduğu birçok kentin nüfusunu savaş sonrası eser miktara düşürmeyi başardılar. Örneğin Rus/Polonya sınırındaki Bialystok’taki Yahudi nüfusu savaş sonrası 350.000’den 1085’e inmişti. Naziler, 6 milyondan fazla Yahudi’yi bu şekilde yok etti.

Din bilimcileri (teologlar), yıllarca bu felaketin üzerinde kuramlar geliştirdiler: Milyonlarca suçsuz kadın ve 1,5 milyon çocuk da katledilmişti. Üstelik Holokost’ta yok olan toplumun önemli bir kısmı dindardı. O halde neden bu felâket ve neden günümüze dek artarak süregelen antisemitizm? Bunların ipuçlarına göz atalım.

Bir kere ‘dinsel seçilmiş ilkesi yerine evrensel liberalizmin eşitliği’ felsefesinin güdülmesi iflas etmişti. Tahminlere göre, 19. yüzyılın ilk yarısında Berlin Yahudileri’nin yarısı vaftiz olmuştu. Alman Sosyalist liderlerinden Ferdinand Lassale (1825-1864), Yahudilikten uzaklaşan emansipasyon çağının tipik örneklerindendir. Gençliğinde Reform Yahudiliği’nde bir ara görev almışsa da; daha sonraları Yahudiliğin geçmişte kalmış bir olgu olduğunu, artık kendini Yahudi hissetmediğini, onlardan hoşlanmadığını belirten konuşmalar yapmıştı. Buna rağmen antisemitizmin hedefi olmuş, Engels yazılarında şahsını ağır bir şekilde eleştirmişti. Üstelik bir Alman kadınla evlenmesine itiraz edilince, bu konuyu onur konusu yapmış ve giriştiği bir düelloda da öldürülmüştü. Yahudi olmayan toplumlarda fazla sivrilen Yahudilerin sonunun genellikle hüsranla bitmesi ise, adeta tarihsel bir olgudur. Holokost’la ilgili kehanette bulunan Yahudi din adamlarından Dvinsli Rebi Meir Simha, ‘Meşeh Hohma’ adlı 1925 yılında yaptığı Biblik yorumunda şöyle diyordu: “Aydın Yahudi, Kudüs’ü Berlin’le değiştirmişti. Onun için onu yerinden sökecek bir fırtına gelecektir.” Holokost’ta katledilenlerin çoğu suçlu bir dünyanın suçsuz kurbanlarındı. Fakat Tora, İsrailoğulları’nın tümünü tek bir bünyede görmekte ve biriken suçların cezalarını, gene İsrailoğulları’nın tümüne yönlendirmektedir.

Antisemitzm, çeşitli şekillerde tezahür eder. Yahudi mezarlıklarının yağmalanması, sinagog duvarlarına gamalı haç çizilmesi, Yahudi karşıtı medya klasik örneklerdir. Karikatür ve fotoğraflarn altına monte edilmiş kutsal yazılar dahi, Yahudiliği karalamak için istismar edilebilir.

Antisemitizm, daima tarihçiler, yazarlar ve sosyologlar için ilgi ve merak konusu olmuştur. 1879’da Alman dergi yazarı Wilhelm Marr, ansitemizmi kolay anlaşılması mümkün olmayan, derin kökenli süregen, değişken, kalıcı, sosyolojik, ekonomik, dinsel, siyasi, psikolojik bir konu olarak tanımlamışsa da, antisemitizmi bilimsel olarak tarif etmek mümkün olamamaktadır. Yahudilerin ekonomik üstünlüğünün yarattığı kıskançlık, 15. yüzyılda Orta Avrupa’yı kasıp kavuran ‘kara ölümün’(veba) Yahudilere mal edilmesi olayında olduğu gibi Yahudilerin ‘günah keçisi’olarak görülmesi ve dinsel kökenli nefret, antisemitizme ve hele Holokost’a yanıt vermekten uzaktır. Nitekim antisemitizm, günümüzde sadece 700 kişilik bir Yahudi cemaatini barındıran zengin Japonya’da bile vardır!

Yahudilerin mensup oldukları ve iletmeye çalıştıkları hümanist, liberal, tutucu veya solcu değerler, gelişmeye yönelik bir yapıcılıktan ziyade, olumsuz yorumlanmış ve yine antisemitizmi çağrıştırmıştır.

Buna karşın antisemitizm, Yahudileri çalışmalarında da çeşitli engellerle karşılaştırdığından, onları daha çok çalışmaya, zekalarını zorlamaya yarayan itici bir güç olmuştur. Ayrıca antisemitizm, bir bakıma Yahudileri savunmaya ve birlikte olmaya zorlayıp, asimilasyonla tamamen erimesini oluşturan bir mekanizma oluşturmuştur. 1995’te Cenevre’de verdiği bir konferansta ise Türkiye’nin Büyükelçisi Gündüz Aktan, ırkçılığın tarihteki gelişimini ve nedenlerini anlatırken, “Yahudilerin her ne zaman yaşadıkları toplumlara daha kolay uyum sağlamak için asimilasyona izin verirlerse, bu dönemde baskı ve aşağılama ile karşılaştıklarını”ifade etmişti.

Din bilimcilerinin bazılarının bu konudaki açıklamaları arasında Emanuel Hartom, Holokost’un Yahudilerin Tora’nın emirlerinin dışına çıkarak işledikleri günahların gecikmiş cezası olduğunu, sürgünde yaşamanın onları pişman etmeye yetmediğini savunur. Amerikalı Eliezer Berkovits, Holokost kabusunda Tanrı’nın yanlarında olmadığına inananlara serzenişte bulunur. İrving Greenberg ise, Yahudilerin kendini saklasa bile Tanrı’yla temas kurabilmeleri için Ahit’e uymaları gerektiğini ve modernizmden kaçınmalarının önemini açıklar. Emil Fackenheim, Holokost’un temel mesajını ‘Tora’nın 614. Mitzva’ olarak nitelendirir: “Yahudi hayatta kalmasını bilmelidir.” Hitler’in sonuç veren bir zaferi olamamıştır. Yahudilik ve Yahudiler devam edegelmiştir. İsrail, bunun kolektif devamını simgelemektir. Öte yandan, İsrailoğulları’na zarar veren Tora’daki Kenaan kavimleri, eski Mısırlılar, Asurlular, Babilliler, Persler, Selevkoslar, Romalılar, Nazilerin III. Reich’ı ve diğer tiranlar, tarihe karışmıştır. Holokost’un teolojik olarak tartışılması, özellikle ABD’de sürüyor. Reformistler dahil genç Yahudi din adamları, konuyu Tanrı’ya duyulan iman ve Yahudilerin Tanrı’yla olan Akit’i çerçevesinde ele almaktadır. Antisemitizm ortadan kalkmamışsa da Alman dini liderleri, Hıristiyanlığın suçunu ve Yahudilerin iman gücünün tekrar sınanmayacak derecede güçlü olduğunu kabul etmişlerdir. Nihayet Holokost sonrasının birleştiği bir sonuçta, bu felaketin İsrail Devleti’ni üretmiş olmasıdır.

Dünya nüfusunun ancak binde ikisini oluşturan Yahudiler; bilim, edebiyat, iktisat, müzik, sanat, sinema ve daha birçok alanda verilen Nobel ödüllerinin yüzde 20’sinden fazlasını elde etmişler ve hemen hemen her yıl, verilen bu ödülleri alanlar arasında Yahudiler yer almaktadır. Keza küçük bir devlet olan İsrail, teknoloji üreten şirketlerinin sayısı ile dünya lideri olup ABD dahil birçok ülkeye teknoloji ihraç etmektedir. Bu durum, Tanah’taki (İşaya 42:7) şu pasukla uyum halindedir: “...ve kör gözleri açasın; mansupları zindan ve karanlıkta oturanları hapishaneden çıkarasın diye seni kavma ahit, milletlere ışık olarak vereceğim.”

Ne var ki, günümüzde antisemitizm tüm dünyada doruklarda. Buna paralel olarak, çok yüksek karışık evlilik oranlarından da algılanabileceği gibi, özellikle diasporada asimilasyon ve buna bağlı olarak dinsel ve töresel ilkelerden uzaklaşmak da fazlalaştı. Görüldüğü gibi antisemitizm, çeşitli dış etkenlerden de kaynaklanıyor gibi görünüyorsa da, Yahudi tarihi boyunca asimilasyonun getirdiği olumsuzluklara paralel olarak arttı. Yahudilerin insanlığa yaptığı sayısız katkı, tek başına yeterli olmamaktadır. Nitekim Tanrı ile olan akti nedeniyle, Yahudi halkı Tora’ya itaati durumunda zenginlik ve refaha kavuşacak, itaatsizliği durumunda ise çeşitli cezaların tehdidi altında bulunacaktır. (Örn. Tesniye 11 ve 28’de açıklandığı gibi.)

Bu durumda, başka halkların Yahudilere karşı tarih boyunca duyumsadıkları ve nedeni tam olarak açıklanamayan dürtüsel ve içgüdüsel bir olgu olan antisemitizmin, bu doğrultuda bir enstrüman görev yaptığı sonucu ortaya çıkmaktadır!

Öte yandan peygamber Amos, İsrailoğulları’nın cezasının başka uluslarınkinden neden daha ağır olduğunu şöyle açıklar: “Dünyadaki bütün aşiretlerinden yalnız sizi tanıdım, bundan dolayı bütün suçlarınızda sizi ziyaret edeceğim.”(Amos, 3:2)

Başka bir deyimle, Tanrı bu halkla olan akti neden ile daha fazlasını talep etmektedir.

Sonuç olarak, Yahudi halkının, bu akit çerçevesinde tüm halklara maddi, manevi alanlarda örnek olma sorumluluğunu asla unutmaması gerekmektedir.