Lamborghini’yi kim sürecek?

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
11 Nisan 2012 Çarşamba

Geçen gün bir taksiye bindim. Dur-kalk adım adım ilerlerken, taksici, hayatını trafikte tükettiği halde, ay sonunda hesabının hep açık verdiğini anlattı. Amcaoğlunun ise İstanbul’a senede bir kere yetiştirdiği hayvanları satmaya geldiğini, her seferinde de bir ev tapusu alacak kadar para toplayıp, tekrar kasabasına döndüğünü anlattı. “Siz de o tür bir iş yapsanız?” dedim. “Yok, Hanım beni keser” dedi. Alışmışlar İstanbul’a.

O kadar net bir ikilemden bahsediyordu ki… Şehirde, rekabetin çok olduğu yerde para kazanmak zor olduğu gibi, hayat da pahalı oluyor. Ama şehir, sosyal hayatın da kalbi olduğu için, sağlık ve kültürel koşulların da en iyisine sahip olduğu için kıt kanaat geçinmek pahasına bile olsa, kimse şehirden uzaklaşmak istemiyor. Böylece bizim gibi hayat tarzının kölesi olan insanlar kentsel yaşamın olumsuzlukları ile baş etmeye çalışırken, çiftçiliğin herhangi koluyla ilgilenen kesimin Lamborghiniler’le gezmeye başlayacağı bir döneme giriyoruz.

Bu tez bana ait değil. Garanti Bankası’nın konuğu olarak Türkiye’ye gelen, dünyada emtia gurusu olarak tanınan yatırım ve finans uzmanı Jim Rogers’a ait. Rogers öncelikle bu tezinin geçmişine değindi. Tarım sektöründe 1995-2005 döneminde dünya çapında bir küçülme yaşanmış. Bu sözlerini araştırırken,  Hindistan’da, her yıl 17.000 çiftçinin geçim sıkıntısı ve motivasyon eksikliğinden intihar ettiğini öğrendim. Keza Çin’de bu süre içinde tarımla ilgilenen insan sayısında 80 milyon azalma olmuş… (Bu insan sayısının ne kadar iri olduğunu anlamak için düşünün)

Sonuçta çiftçiliğin geçim sıkıntıları ve duygusal boşluklar nedeni ile terk edilen bir sektör olması, sektörde kalmayı devam ettirenler için bir avantaj oluyor. Şimdi gelelim bu küçülmenin biz şehirlilere olan yansımasına. Stoklar azalıyor. Ürünlerin fiyatları artıyor, beslenmemiz hâlâ şart. Gıda ürünlerini artık herhangi bir fiyata alamayacağız. Herkes şehirli olmaya kalkınca borsacılardan daha fazla kazanan çiftçi profilinin doğması kaçınılmaz. Doğal olarak da yeni bir kariyer arayanların, aciz şehir insanına bir şeyler üretme sektörüne girmesi mantıklı. Para orada. Bütün emtialarda kıtlık başlayacak ve bu kıtlıklardan üreten insanlar payını alacak. Olayın sosyal boyutu da parayı takip edecek…

Bundan kendime şöyle bir sonuç çıkardım: İşletme okuyan yüz binlerce insandan biri olmak yerine, özgürlük getirecek kadar para kazanılacak pek çok meslek yeni nesil için alternatif olabilir. İşletme diye öğretilen şeyler sadece günün şartlarını tarif etmeye yarıyor, bir adım ötesini öğretemeyeceği için pek de kullanışlı bilgiler olmuyor.

Jim Rogers’ın verdiği diğer tavsiyeyi de özetleyerek konuyu toparlayayım. Kendisi dünya turuna arabayla çıkıp 116 ülke dolaşmış bir gezgin. Bunu yaptığında orta yaşın çok üzerindeymiş. İzleyicilerden biri soru yöneltti. Acaba önce hayallerimizi gerçekleştirip sonra mı oturaklı konformist hayata geçmeliyiz diye. Cevap basitti: Her ikisi de yaşanmalı. Hangi sırayla olduğu önemli değil. Her insan tam olgunluğa ermek için bir takım safhaları yaşamalı. Yeter ki hepsine er geç bir fırsat tanınsın…