“HAYALDEN GERÇEĞE...”

Joyce Kohen küçük yaştan yeteneğini ve sanata olan ilgisini fark etmiş, ne istediğini daha dokuz yaşındayken anlamış ve bu yolda adım adım azimle ilerlemiş, sürekli bir şeyler üretmeyi seven, genç, dinamik ve işine tutkuyla bağlı bir iç mimar. Şu anda, kendi firması olan JK Mimarlık’ta mimari proje tasarımı ve uygulama çalışmalarına devam ediyor. “Ne istediğimi bilememek gibi bir kararsızlığı hiçbir zaman yaşamadım. Ben her zaman bir mimar olacaktım.” diyerek yola çıkan Joyce, sevimliliği ve hoş sohbetiyle beni kendisine hayran bıraktı…

Yaşam
15 Ağustos 2012 Çarşamba

Lian PENSO


Joyce Kohen kimdir? Biraz kendinden bahsedebilir misin?

1984 yılında İstanbul’da doğdum. Ortaokul ve lise eğitimimi Özel Yüzyıl Işıl Lisesi’nde tamamladım. Her zaman resim yapmaya, sanata ilgim vardı. İlkokul 3. sınıfındayken İstanbul ilkokulları arasında 2.lik derecesi almış olmam sanata olan tutkumu arttırdı ve bu konu üzerine gitmemi sağladı. Dokuz yaşımda resim ile başlayan bu sanat tutkum daha sonraki yıllarda hayalimdeki mekânları yaratmaya ve sonucunda hep idealim olan mimarlık dalı yolunda adımları atmaya itti. 2002-2006 yılları arasında Londra’da bulunan Central Saint Martins College of Art and Design’da İç Mimarlık ve Alan Tasarımı lisans eğitimi alarak hayalimi gerçekleştirmeye başladım. Küçüklük tutkum olan resim yapmayı ise asla bırakmadım, aksine üstüne giderek akrilik ve yağlı boya çalışmalarım olarak devam ettirdim. Resimlerimi yakınlarıma hediye etmeyi ve yaşadıkları evlerin duvarlarını süsleme fikrini hep çok sevdim.

“Benim için mekânların özel bir hissiyatı var. Dünyada kendi yarattığım, geride bırakacağım bana ait kalıcı bir şeyler olsun hep istedim. Bir şey yaratmadan yaşamanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. Soyuttan somuta, hayalden gerçeğe…”

Mezun olduktan sonra Habif Mimarlık’ta beş sene çalıştım. Habif Mimarlık benim için üniversitenin ikinci adıydı. Oradan ayrılıp kendi ofisimi açmak öncelerinde her ne kadar benim için duygusal ve teknik anlamda zor olduysa da, kendi ofisim olarak benimsediğim firmanın her şartta arkamda olduğunu bilmenin gururunu ve ayrıcalığını yaşıyorum. Hep hayalini kurduğum JK Mimarlık firmasını hayata geçirebildiğim ve her geçen gün farklı projeler ekleyerek kendimi ve firmamı geliştirebildiğim için çok mutluyum. Bir de yakın zamanda  JK Mimarlık web sitemi de açmış bulunmaktayım, bu bana heyecan veriyor.

 Projelerinden biraz bahsedebilir miyiz, ne tür projelerde çalışıyorsun?

Genellikle bugüne kadar mağaza, ofis ve konuta yönelik projelerim olduysa da son iki senedir daha büyük ölçekli olan köşk ve yalı ve hatta son olarak bir üniversite projesinin iç mimarlık çözümlemeleri ile dekorasyonunu gerçekleştirdim. Galata’da Atelier 55, Osmanbey’de Rahmi İpek Kumaş Mağazası, Bodrum’da Göltürkbükü evi, Akmerkez Residence ofisi, Kandilli Köşkü, ODTU Elektrik Araştırma Merkezi tamamladığım çeşitli projeler arasında bulunuyor.

Rahmi İpek Kumaş Mağazası’nı örnek olarak ele alırsak, Osmanbey’ de otuz seneye aşkın kumaş mağazası olarak hizmet veren mekânın, baştan aşağı iç mimari düzenleme ve dış cephe olmak üzere mimari anlamda değişim projesi oldu. Kullanım alanı kalitesini büyük oranda yükselten bu yeni yerleşim sistemi görsellik açısından ise göze hitap etmeyi de aynı oranda öncelik bildi. Sokakla yoğun ilişkisi olan bu mağazanın büyük değişimi kullanıcının dikkatini çektiği kadar müşterinin de dikkatini çekmeyi başardı. Mekân fotoğraf çekimlerini gerçekleştiren mağaza sahibi Rahmi Gülcan’ın fotoğraf sanatçısı olan ve şu an New York’da kendisine ait Mica Studiolarında çalışmalarını sürdüren Beril Gülcan ile çalışmamızın da projeme hoşluk kattığına inanıyorum.

 Üç boyutlu çizimden bahsedersek…

3D sistemi ile bundan sekiz yıl önce tanışmamı sağlayan ve bugün çalışma ortağım olan M. Pirhan Avşaroğlu sayesinde iki boyutlu olan teknik çizimleri üç boyut olarak düşünebilmeyi ve aktarma sistemini öğrendim. Bu sistemin mimarlık da bir devrim olduğunu düşünüyorum. İki boyutlu teknik çözümlemelerin mimari yönden ifade gücü her ne kadar yeterli oluyor olsa da 3 boyutu hayata geçirmişçesine tasarlayıp yaratabilmeye hayran kalmaya devam ediyorum. Aslında boş bir mekanın nasıl olacağını adeta bir fotoğraf gibi gösterebiliyoruz, böylelikle yaptığımız projeleri çok daha iyi öngörüp, planlayıp, tamamlıyoruz. Yukarıda orta alanda gördüğünüz bir üç boyutlu çizimidir. Mağaza bu hale dönüşmeden önce bu çizim yöntemiyle mimari anlamda ortaya ne çıkacağını detaylı bir şekilde görme fırsatı buluyoruz. Aynı zamanda mimar-usta-kullanıcı arasındaki olası süprizleri veya yanlış anlamaları daha iş başı yapmadan ortadan kaldırmış oluyoruz. Bu çizim yöntemi sayesinde projeler başından itibaren netlik kazanmış oluyor. M. Pirhan Avşaroğlu aynı zamanda kendi özel tasarımlarını http://yanna.cgsociety.org/gallery/ adlı siteden paylaşıma açık sunuyor.

 Bir projeyi yaparken izlediğin yol nedir?

Yaptığım işlerde mekanı öncelikle tanıyarak ve içerisinde bulunduğu çevreyle olan ilişkisini kavrayıp, o mekan ile ilgili kendimi kısıtlamadan kafamda canlandırdığım şekildeki hayali kurmakla başlıyor. Tabii ki mekan sahibini net bir şekilde tüm ihtiyaçlarını gözlemleyip anladıktan sonra bu soyut olan hayalim tasarlama ve ilişkileri kurgulama sürecine giriyor. Proje çizimleri yapılıyor, kendi sürekli çalıştığım ekibim bulunuyor. Şantiyede bizzat kendim başında duruyorum. Teslim edilmeden önceki son dokunuşlardan, aksesuarlar seçimlerine uzanan son şantiye temizliğine kadar projeyi bütünüyle ele alıp kullanıcıya teslim ediyorum.

İnşaat, iç-dış, cephe, A-Z’ye her konuda yardımcı oluyorum. Benim için işin asıl keyifli kısmı tüm bu aşamaları birebir tecrübe edip yaşamaktır. Bunu tıpkı hayalimde kurduğum bir ilüzyonun adım adım yolculuğuna benzetiyorum.

Mekân sahiplerini tanıdıktan, onlarla konuştuktan, yaşam tarzlarını ve ihtiyaçlarını tümüyle anladıktan, zevklerini keşfettikten sonra projeye başlıyorum. Onları en iyi şekilde algıladığıma inandığım vakit kendi yaratıcılığımı işin içine katıp onlara ulaşabiliyorum.

 Senin mekânların nasıl olmalı?

Benim için ‘yaşanılabilirlik’ hissiyatını mekân içerisinde yakalayabilmek işlerin en başında geliyor; mümkün olabildiğince doğal malzeme kullanımını tercih ediyorum. Modernizmin içinde muhakkak yaşanmışlığa yer verilmesini ve gerektiğinde aksesuarlar ile bunun desteklenebileceğini düşünüyorum. İçinde yaşandığı sürece mekanın geliştiğini görüyorum. Doğal ahşap ve taş uygulamalarını kullanmaktan zevk alıyorum. Ahşap atölyelerini ziyaret etmek, oradaki iş gücünün yaratıcılığına tanık olmak hobilerim arasında yer alıyor. Renk seçimlerim genelde sıcak toprak tonları; özellikle vizon, gri ve beyaz renklerini çok seviyorum. Renkler tabii ki mekâna ve kişinin zevklerine göre değişebilir.