Çıtlatır mısınız?

Sıcaklar büyükten küçüğe herkesi etkilemeye devam ediyor. Tanrı oruç tutanlara güç versin. Köprüde yaşanan trafik keşmekeşi, deniz yolunu kullanamayan vatandaşlar için oldukça yıpratıcı. Ramazan dolayısı ile köylerine gitmeyi yeğleyenlerle şehirde gözle görülür bir boşalma var.

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
1 Ağustos 2012 Çarşamba

Sıcaklar büyükten küçüğe herkesi etkilemeye devam ediyor. Tanrı oruç tutanlara güç versin. Köprüde yaşanan trafik keşmekeşi, deniz yolunu kullanamayan vatandaşlar için oldukça yıpratıcı. Ramazan dolayısı ile köylerine gitmeyi yeğleyenlerle şehirde gözle görülür bir boşalma var. Aynı bağlamda Arap ülkelerinden gelen turistler de Büyükada’da görünmez oldular. Ada sessiz günlerindeki gibi... Faytoncular bile yoldan müşteri çevirip, “Abla araba lazım mı?” diye sesleniyorlar. Şehre yolcu götüren motorlar daha çok yerel halkı taşıyor; hem de oturacak yer bulunuyor.

***

Şehirde sıcaktan bunalan taksiciler asabi, her an kavgaya hazırlar. Geçenlerde Kabataş’tan bir taksiye bindim. Yanımızdan geçen özel bir arabanın şoförü, her ne yaptıysa, bizimki sinirlendi, “Adama bak, hâlâ el kol sallıyor” deyip arabayı kenara çekti. “Aman kardeş sen aklı başında adamsın, uyma karşındakine” gibi saçmalıklar sıraladıysam da onu engelleyemedim. Kavga başladı, başlayacak. Arabadan inip gitsem mi, yoksa oturup beklesem mi, bilemedim. Neyse ki, iki sürücü anlaştı ve yola devam ettik. Meğer, diğer vasıtanın penceresi açılamıyormuş, içerdeki de mimiklerle işaret etmeye çalışırmış. Hiç yoktan patırtı. Varacağım yere kadar, şoför anlattı durdu. Ben de, “Tabii tabii haklısınız; evet, evet...” demekten başka çare bulamadım.

Nem oranının yüzde 90’ları bulduğu günlerde sokakta yürümek insanın nefesini kesiyor. Kısa bir mesafeyi bile çok daha uzun zamanda yürüyorum. Zira soluklanmak için her on dakikada bir havalandırmalı dükkânlarda oyalanıyorum. Hatta hiç hoşlanmadığım AVM’lere girip kestirme yollar kullanıyorum.

***

Gene sıcak bir temmuz gecesi. Belki biraz rüzgâr eser diyerek, Kumsal’da Horoz’un yerine gittik. Yavaş yavaş birçok tanıdık gelmeye başladı. Bir anda masamızın çevresi genişledi. Derken yan taraftan bir arkadaş, elindeki poşeti uzattı, “Çıtlatır mısınız?” diyerek ikram etti.

Durmadan değişen dilbilgisi kuralları gibi, aniden kendini hayatın içinde bulan jargonlar var. Çıkardığı ‘çıt çıt’ sesinden ötürü, kabak veya ay çekirdeğinin yenmesine, ‘çıtlatmak’ deniyor bir süredir.

Çaycı, kabak çekirdeklerini görünce, “Aman çöpleri küllüğe atmayın yapışıyor” deyip hemen ağzı açık küçük bir karton kutu getirdi. Bizim çaycı belli disiplinleri olan mesleğin inceliklerine vakıf, aynı zamanda insancıl yönü kuvvetli bir insan. Mekânın iskemleleri plastikten. Yorgun argın gelir oturursunuz. Kimi zaman refleks şeklinde ayağınızı diğer iskemlenin üstüne uzatırsınız. Çaycı anında yanınızda belirir. Sesini çıkarmadan gözlerini ayaklarınıza diker. Sonra da, “Uzatın, ama ayakkabılarla değil” der. Böyle kendine özgü renklerdir Adalıları Kumsal’da Horoz’un çay bahçesine çeken.

***

Genç yaşta yitirdiğimiz dostlar için, “Kaç yıl oldu?” diyemiyorum. Onlarla sanki her an beraberiz. Uzun zaman Şalom’da Muhasebe Bölümü Sorumlusu olarak görev yapan Lizet Cur’u çok sıcak bir Teşa Be Av günü kaybettik. Bir insanı gülen gözleri ve kahkahaları ile hatırlamak ne kadar güzel. Lizet’ciğim, su yolunda akıyor. Yakında kızın Riella da güzel bir gelin olacak. Ve sen yukarlarda bir yerde onu hepimizden iyi göreceksin.