OYUNBAZ TİYATRO FESTİVALİNDE: Rosencrantz ve Guildenstern öldüler

Festivallerin keyifli rastlantılarından biri, birbirinden farklı ve taban tabana zıt olsalar dahi, bir bakıma birbirini tamamlayan bazı yapıtların aynı zamanda izlenebilmesidir. 18. İstanbul Tiyatro Festivalinin güzel sürprizlerinden biri de Ostermeier’in sahnelediği Hamlet ile Oyunbaz’ın yorumladığı Tom Stoppard’ın Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyunlarını birkaç gün ara ile izlemek oldu.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
22 Haziran 2012 Cuma

Çekoslovakya’nın ‘ayakkabı kenti’  Zlín’de Bata fabrikasında doktorluk yapan Eugen Straüssler’in oğlu Tomáš Straüssler 1937’de doğmuş. Fabrika patronu Thomas J. Bata, Alman işgalinden kısa bir süre önce bütün Yahudi çalışanlarını fabrikalarının savaştan uzak şubelerine göndermeye çalışmış ve Eugen Straüssler de eşi Martha ve iki oğluyla 15 Mart 1939’da, Nazilerin Çekoslovakya’yı işgal ettikleri gün, Singapur’a giden uçağa binmiş. Aile 1941’de, bu kez Japon işgalinden kaçmak için Hindistan’a göç etmiş ancak Eugen, gönüllü olarak İngiliz ordusuna hekim olarak kaydolmuş ve Singapur’da kalmış; işgalden sonra da bir Japon esir kampında ölmüş.

1945’de Martha, oğullarına adını veren ve savaş sonrasında aileyi İngiltere’ye taşıyan İngiliz Binbaşı Kenneth Stoppard ile evlenmiş. İşte Hindistan’da İngiliz eğitimi alan ve İngiltere’ye gittikten bir süre sonra da İngiliz tiyatrosunun en önemli yazarları arasına girecek olan ‘Sir’Tom Stoppard, Bata’nın patronunun soykırımdan kurtarmayı başardığı bir avuç Yahudi çocuğundan biri.

Tom Stoppard, TV, radyo, sinema ve sahne için çok sayıda eser vermiş. Felsefe ve dilbiliminin araştırıldığı, insan hakları, siyasal özgürlük ve yasakçı zihniyetin eleştirildiği önemli oyunları arasında Arcadia, The Coast of Utopia, Every Good Boy Deserves Favour, Professional Foul, The Real Thing, ve Rosencrantz and Guildenstern Are Dead sayılabilir. Stoppard, bu son oyunun kendi yönettiği sinema uyarlaması dışında Brazilve Shakespeare in Love filmlerinin senaryolarına katkıda bulunmuş, bir Oscar ve dört Tony ödülü kazanmış çok üretken bir yazar. Çok sayıda oyunun İngilizce çevirisini ve/veya uyarlamasını yapmış.

Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler, Stoppard’ın en ünlü oyunu. Hamlet’in iki yan karakterini ön plana alan bu absürd ve varoluşçu trajikomedide, Shakespeare’in oyunundaki olaylar arka planda ve kimi zaman sahne dışında yaşanır ve Hamlet arada bir görünen ikincil bir karaktere dönüşürken Rosencrantz ve Guildenstern oyunun başından sonuna kadar sahnede kalırlar.

Lisanı anlam karmaşası yüklü zihin karıştırıcı bir sistem olarak gören Stoppard’ın zeki diyalogları, bu oyun içinde-oyun içinde-oyunun, varoluşçuluk, özgür irade, determinizm, değer arayışı, kesinliğin imkânsızlığı gibi ana temalarını açığa çıkarmaktadır.

Stoppard, Rosencrantz ve Guildenstern’i olanlara ve söylenenlere anlam veremedikleri bir dünyada kendi kimliklerinin bile tam bilincinde olmayan iki soytarı olarak görür. Yalnız onlarla konuşanlar değil, bazen kendileri bile isimlerini karıştırırlar. Anıları yarım yamalak ve güvenilmezdir. Felsefi konulara girdiklerinde birbirlerini yanlış anlarlar ve zırvalamalarının arasında arada bir anlamlı bir konuya girseler bile hemen bu fikirlerden kaçarlar. Herhangi bir amaçtan yoksun olmaları ve kendi durumlarının bilincinde olamayışları ile de Beckett’in Waiting for Godot oyununun iki ana karakteri ile akrabadırlar. Doğal olarak Shakespeare’in trajedisi, bizim iki kahramanımızın bakış açısından anlamsız bir güldürüden ibarettir.

Festivalde“Yeni Dalga” başlığı altına girmemiş olsa da Tiyatro Oyunbaz yeni bir topluluk. 2006 yılında kurulmuş. Ekip, kendini şöyle tanımlıyor:

Ticari kaygıdan uzak, söyleyecek sözü olan, tiyatroya gönüllü insanların emeğiyle yaşayan bir grup olmaya çalışan” ve “Türkiye’de tiyatro sanatını yaşatmanın zorluğunun farkında olan” topluluk, uzun vadede kendi sahne dilini yaratmayı ve repertuarına aldığı oyunları ‘Oyunbaz’ yorumuyla sahnelemeyi hedeflemektedir. Bu yorum, oynanacak oyunun seçilmesinin ardından tüm kadronun katılımıyla gerçekleştirilen bir dramaturgi süreci neticesinde rejisör ya da reji ekibi tarafından sahnede vücut bulur. Ciddi bir kuramsal birikimin ışığında yürütülen masa başı çalışmasının rehberliğinde seyirciyle buluşan oyun, salt bir sahne performansı olmanın ötesinde her yönüyle tartışılmış, araştırılmış, yorumlanmış bir Oyunbaz oyunu olma iddiasını taşır. Tiyatronun sadece bir heves ya da elit bir sanat dalı olmadığının bilinciyle tiyatroyu bir ifade ve varoluş şekli olarak benimsemiş olan Oyunbaz, her şeyden önce, ele aldığı oyunla bugün ne ifade etmek istediği konusunda net olabilmek kaygısını taşır. Oyunbaz’a göre bugün için bir sanat dalı, yaşadığımız dönemden ve kendi hayatlarımızdan soyutlanarak var olamaz. “Biz neyi seyretmek, ne hakkında düşünmek isterdik” sorusunu kendimize yönelterek; bizzat kendimizi seyirci koltuğuna oturtarak; ahkâm kesmeden, samimi ve iyi tiyatro yapabilmek asıl çabamızdır. Bugün tiyatronun ne yazar, ne oyuncu, ne yönetmen; hepsinin ötesinde bir ‘ekip işi’ olduğunun bilinciyle ve kolektif üretime inanan yapısıyla Oyunbaz, dramaturgiden oyunculuğa, ışıktan müziğe, dekordan makyaja, rejiden sahne işçiliğine ‘her üyenin üretimin her alanında yer alması’ düşüncesini üretim biçiminin bir parçası olarak benimsemiştir. Türkiye’de tiyatro sanatına uzun soluklu ve yenilikçi bir bakış açısı getirmeye çalışan topluluk, edindiği deneyim ve tiyatro sanatına olan inancıyla yoluna devam etmektedir.

Oyunbaz, ilk oyun olarak 2007–2008 tiyatro sezonunda sahneledikleri ve 2008 yılı Vasıf Öngören Özel Ödülüne değer görülen Anton Çehov’un Martı’sını seçmiş.2009’da ise, Kerem Yılmazer Genç Yetenek Teşvik Ödülü ve Lions En İyi Prodüksyon Ödülü alan Henrik İbsen’in Peer Gynt adlı eserini kendi özgün yorumu ile sahnelemiş. 2010-2011 sezonunda Alman oyun yazarı Gesine Dankwart’ın deneysel Ekmek Parası’nı veAralık 2011’de de Lorca’dan  Bernarda Alba’nın Evi’ni sahnelemişler. (Lorca’nın başyapıtı önümüzdeki sezonda tekrar oynandığında başka bir yazının konusu olacak)

Rosencrantz and Guildenstern Are Dead ilk kez 18. İstanbul Tiyatro Festivalinde seyirci karşısına çıkıyor. Kendi yorumlarını Stoppard’ın oyununun orijinal metninden ve filminin senaryosundan derlemişler. Işık, kostüm ve dekoru da beraberce oluşturmuşlar. Sadece uzun stor kumaşlar ve çok doğru kullanılmış bir ışıklandırma ile hem yalın hem de görkemli bir mekân yaratmışlar. Olağanüstü kostümlerin de desteği ile oyunu herhangi bir zamanın ve mekânın dışına taşımışlar. Yönetmen, Dramaturji’ye de katılmış olan Abdullah Cabaluz. Neredeyse tamamı konuşmaya dayalı oyuna, devinim ve tempo kazandıran çok başarılı bir mizansen. Pınar Akkuzu, Aslıhan Azeri, Güray Dinçol, Arda Doğan, Emre Erturan, Can Güvenç, Aziz İnan, Ergin Karataban, Deniz Kılıç, Onur Berk Arslanoğlu, Erkan Uyanıksoy, Emre Ünal ve Gizem Ünlü’nün ekip oyunculuğu gerçekten dört dörtlük. Hepsi çok iyiler. Be Re Ze’den Erkan Uyanıksoy’un Commedia dell’arte esintileri taşıyan Guildenstern yorumunu özellikle çok sevdim

Oyunun sonunda bu konuyu kendileri ile de tartıştık, Stoppard’ın o güzelim metnine kıyamamışlar. Haklılar tabii; Stoppard’ın oyunları sadece izlerken değil, okurken de çok keyif verirler ve okuyucu gerçekten Rosencrantz and Guildenstern’in bir sözcüğünü bile çıkarmak istemez.

Ancak, izlerken durum biraz farklı. Normal süresi üç saati aşkın oyunu iki buçuk saate indirmişler ama kanımca biraz daha kısaltılabilir. Tempo katiyen düşmese de, oyun hiç sarkmasa da ortalama izleyici için biraz uzun. Stoppard bile oyununu 1990’da sinemaya uyarlarken (jenerik dahil) 117 dakikaya indirip en az bir saatini budayabilmişse kraldan fazla kralcı olmanın alemi yok derim.

Bir hatırlatma: Bu yazın neredeyse bütün yazılarını tiyatro festivaline ayırdım. Başta kumbaracı50, sıfırnoktaiki ve EKİP olmak üzere genç tiyatrolar için mevsim henüz kapanmış değil. Aralarında festivalde sahnelenmiş olanlar dahil birçok oyun haziran sonuna kadar devam ediyor. Göremedikleriniz varsa kaçırmayın.Hepinize iyi seyirler.