Suriye´de vahşetin yükselişi

“Her zaman taraf tutmak zorundayız. Tarafsız kalmak mazluma değil sadece zalime yardımcı olur. Sessiz kalmak işkenceye uğrayanı değil, işkence yapanı yüreklendirir.” Elie Wiesel Bu sözler Suriye’deki olayların gündeme alındığı BM Genel Kurulunda İsrail Büyükelçisi Ron Prosor tarafından dile getirildi.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
22 Haziran 2012 Cuma

Ünlü Fransız düşünür Jean Paul Sartre’ın bir görüşünü anımsadım; “Tarafsız kalmak diye bir seçenek yoktur. Ya bu odanın içindesin, ya da odadan çıkıyorsun. Henüz karar vermedim dediğin sürece odanın içindesin.”

Ne yazık ki Hula’da öldürülen bebeklerin çığlıklarına sağır kalan, Humus’ta, Kubeyr’deki katliamlara karşı gözlerini yuman batı dünyası bu sessizliğini koruduğu sürece sadece zalim Esad rejimini yüreklendirmemekte, onu daha da zalimleştirmektedir.

Suriye Ordusu üniforması giymiş silahlı bir grubun elleri arkadan bağlı çok sayıda erkek cesedini bir evin içine doldurarak binayı ateşe verdiklerini gösteren ve ilkin El Cezire televizyonunda yayımlanan video filmi karşısında insan nasıl tepkisiz kalabilir? Hele askerlerin bu sırada gülüp şakalaştıklarını gördükçe insanlık adına bu vurdumduymazlığa karşı isyan etmek geçmiyor mu içinizden?

Harekete geçmek için Bosna Hersek’de olduğu gibi  II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Avrupa'da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımının bir kez daha bu coğrafyada da yaşanması mı bekleniyor? Yoksa ölen sivil halk göz ardı edilerek iç savaşın sonuçlanması mı?

İsrail’in BM Büyükelçisi Ron Prosor, BM Genel Kurulu’nda şöyle demekteydi: “Suriye’de yaşananlar karşısında hangi milletten gelirseniz gelin, hangi siyaseti güderseniz güdün, hangi din veya inanca sahip olursanız olun hiçbir ahlaklı insanın artık sessizliğini koruması mümkün değildir.”

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, “Suriye rejimi İran ve Hizbullah’ın desteğiyle sivilleri katlediyor” derken, Başbakan Yardımcısı Shaul Mofaz müttefiklerine Suriye yönetimini devirmek için dış müdahale çağrısında bulundu.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu; “Suriye’de Esad rejiminin meşruiyeti kalmadı. Sadece iyiniyet beyanları ile olmaz” diyerek daha etkin önlemlerin alınmasından yana olduğunu dile getirdi.

Görülen o ki uluslararası ve bölgesel müttefiklerin aksine Suriye’de bir dış müdahaleye sıcak bakan iki ülke Türkiye ve İsrail.

İsrail Devlet Denetçisi Micha Lindenstrauss, 153 sayfalık raporunda, dokuz Türk'ün öldürüldüğü Mavi Marmara operasyonuyla ilgili olarak Netanyahu ve Savunma Bakanı Ehud Barak’a ağır eleştiriler yöneltti. Umalım ki iki ülke arasında buzların erimesi için uygun bir ortam yaratılır ve bölgesel politikalarda daha uyum içinde bir siyaset sürdürülür.

Rusya ve Çin’in Suriye’ye karşı daha etkin önlemler alınmasına olumsuz yaklaşımları anlaşılmaz değil.

Pek çok zihinde Hıristiyan milislerin işlediği ve İsrail güçlerinin seyirci kaldığı ‘Sabra ve Şatila Katliamı’ ile anımsanan Lübnan-İsrail Savaşı’ndan bu yana otuz yıl geçti. Bu vesile ile İsrail 1. Kanal televizyonunda ilk kez bazı belgeler gösterildi, açıklamalarda bulunuldu.

Bu belgeselde Suriye’nin 1973’te hezimete uğradığı Yom Kipur Savaşı’ndan sonra dokuz yıl boyunca dönemin Sovyetler Birliği’nden satın aldığı sayısız füze rampasını Lübnan sınırına yığdığı, İsrail’in ise bu süre içinde planlı bir şekilde olası bir saldırıya hazırlandığı anlatılıyor.

Dönemin Başbakanı Menahem Begin’in emri üzerine, iki saat içerisinde, tekniği Suriye tarafından henüz bilinmeyen -muhtemelen siber savaş yöntemleri ile- kısa sürede tüm füze rampaları yok edilmiş. Paniğe kapılan Hafız Esad korumasız kalan savaş uçaklarına taarruz emri vermiş, ancak tüm uçaklar yine bilgisayar teknolojisi ile bir bir düşürülmüş, İsrail kara ordusu Beyrut’a kadar ilerlemişti.

Lübnan Savaşı bilinenin aksine Lübnan ile İsrail arasında değil Suriye ile İsrail arasında gerçekleşti. Hatta bu savaş, ABD askeri gücünün Sovyet askeri gücü ile Ortadoğu’da bir üstünlük gösterisiydi denebilir.

Rusya için Suriye’nin halen bölgede stratejik bir önem taşıdığını, ekonomik yönden de potansiyel bir silah alıcısı konumunu, diğer bir deyişle ‘iyi bir müşteri’ olmayı sürdürdüğünü gözden kaçırmamak gerekir.

Muhalif güçlerin Kofi Annan’ın Suriye’ye ziyaretinde şiddetin dozunu artırarak dünya kamuoyunun dikkatlerini çekmek istediklerini ve Libya’da olduğu gibi NATO’nun müdahalesini amaçladıklarını da belirtmeden geçmeyelim. Ne yazık ki, her savaşın pek masumane olmayan kuralları var.

Yeryüzünde hala halkların mutluluğu değil çirkin siyasi emeller belirleyici oluyor…