Torunuma mektuplar 42: “Yaşamı kabullenmek”

Her şeyin sizin istediğiniz gibi gitmeyeceğini unutmayın. Oyunda mantığını her zaman anlayamadığımız daha büyük bir zeka vardır.

Sara YANAROCAK Kavram
6 Haziran 2012 Çarşamba

Eğer elinizden gelenlerin en iyisini yapıp, gerisini bırakır ve karşılığında ne gelirse gelsin, bunun sizin için en iyisi olduğu bilgisini kabullenirseniz, hayatınız mükemmel bir şekilde yoluna girer. Hatta beklediğinizden daha iyi bir şekilde. Robin Sharma

Sevgili güzel torunum Guy; bugün sevinçten içim içime sığmıyor çünkü sen ve kardeşin Maya, annenizle birlikte İstanbul’a bizleri görmeye geliyorsunuz. Yaklaşık altı aydır sizi dünya gözü ile görmüyordum. Bilgisayar ekranından, camın gerisinden güzel yüzlerinizi seyretmekle yetiniyordum. Bu hiç kolay bir şey değil Guy’cığım. Bu duyguları ancak “dede” olunca anlayacaksın J

Son zamanlarda çok eski ve yakın bir okul arkadaşımla yaptığım, zorlu çalışmalardan çıkarsadığım en önemli derslerden biri; içinde bulunduğumuz zorlukları, sıkıntıları ve her gün yüzleşebileceğiniz aksilikleri “kabullenmek”. Hayatı daha yaşanabilir kılan en önemli unsur, etrafımızda ve içimizde oluşan iyi ve kötü tüm olayları “kabullenmek”. Bu kabullenme olayını hayatımıza ne kadar huzur ve rahatlıkla sokarsak, o kadar rahat ve huzurlu bir yaşam sürmeye başlıyoruz.

Başımıza gelen tüm aksilikleri, musibetleri, acıları veya yükümlülükleri eğer olgunca karşılayıp kabullenirsek, bu sıkıntıları daha kolaylıkla yaşayabileceğimizi ve içinden yara almadan geçip çıkabileceğimizi görebiliriz.

Tersini düşünüp, yel değirmenlerine kılıç salladığımız halde, Yaradan’ın ilahî iradesini ve programını değiştiremeyeceğimizin farkına varınca o zaman hayatımızı daha yaşanabilir kılabiliyoruz.

Evrendeki her canlının  başlangıçtan itibaren, bir ilahî program dahilinde hayatta aldıkları roller göz önüne alındığında, bu dünyadaki her unsurun olumlu veya olumsuz öğeleriyle bir şeyleri öğrenmek ve öğretmek için dünyaya geldiğini öğreniyoruz. Yani yaşamda var olan her şey hatta olumsuzlukları bile bizlerin yaşaması gereken tecrübeler olarak kabullenirsek, bunları yaşayıp selametle içinden çıkabiliriz. Daha anlaşılabilir bir dille anlatmam gerekirse, sağanak yağmurların altından ıslanmadan çıkmak gibi diyebilirim. Burada “Şemsiye”, “kabullenmek” durumunun yerinde kullanılıyor.

Sevgili Guy, şimdi “kabullenmek o kadar kolay mı sanki babaanneciğim?” diye sorduğunu duyar gibi oluyorum.

Canım benim, tabii ki kolay değil; nedir ki, kabullenmediğin zaman değiştirebileceğin bir şey oluyor mu?

Kesinlikle hayır. Bir sürü mücadele veriyorsun, direniyorsun, öfkelenip, kızıp, kavga ediyorsun... Alınıyor, üzülüp kırılıyorsun... Veya acıyıp, ağlayıp, dövünüyorsun... Pişman olup af dileyebiliyorsun... Veya kimi insanlar sıkıntılarının, açmazlarının yıkıntıları içinde pes edip intihar edebiliyorlar... Kötücül bir hastalığa yakalananlar isyan ediyor, ağlıyor, hem kendi tükeniyor, hem de etrafını tüketiyor...

Söyle bana, başımıza gelebilecek tüm sıkıntıları kabullenmeyince, bunları mağlup edebiliyor muyuz?

Oysa, sağlık, zenginlik, güzellik, bolluk, barış, sevgi, aşk gibi şeyler de hep bizim başımıza gelen unsurlar, bunları hemen kabulleniyoruz değil mi? Çünkü bunların içinde bizi sıkan, üzen hiç bir şey yok, tersine her şey günlük güneşlik, bazen tüm olumlu, edimlerimize şükretmek bile aklımıza gelmez. Çünkü dolu dizgin güzelliklerin içinde kulaç atmakta olduğumuzdan, bunları gerçekten hak edip etmediğimizi bile düşünmez, yüce Yaradan’a teşekkürlerimizi sunmak için o sırada nedense hiç fırsat bulamayız.

İşte Guy David, biz insanları olumlu her şeyi nasıl olağan karşılayıp kabul ediyorsak, olumsuzlukları da o şekilde kabullenmeliyiz.

Yaradan bize altın bir tepside her şeyi sunuyor. Aynı açık büfe gibi. Biz bunların hepsinden tadabilmeyi öğrenmeliyiz.

En lezzetli yiyecekler bol yağlı, şekerli ve çok kalorili olanlardır ne yazık ki... Az kalorili şeyler bizleri hasta etmez ama, yerken çok fazla bir haz da vermez.

Şimdi haydi söyle bana çok lezzetli şeyleri yiyip obez mi olalım? Yoksa her şeyden azıcık tadıp dengeli ve sağlıklı mı olalım.

İşte yaşamda aynen böyle sevgili güneş oğlum. İlahî programın, yaşamımızda bize sunduğu tüm keyifleri ve olumsuzlukları olgunlukla ve isyan etmeden karşılamalı, tüm negatif etkileri, mümkün olduğunca felâket gibi karşılamadan her birinin yaşam serüvenimizde bizlerin hayrına olan değerli tecrübeler olarak karşılamalıyız. Unutma hayatta hiç bir şey sürekli değildir. Her şey değişkendir. İnsanlar aynı sularla iki kez yıkanamazlar.

Yaşamımıza olgunluğu, yumuşak başlılığı ve kabullenmeyi soktuğumuz vakit, tüm sıkıntıların çözüldüğünü görebiliriz. Çünkü onların çözülmesi için gereken çözümler, hayatımız da belirlemeye başlayacaktır.

Guy’cığım tüm bunları hem öğreniyorum, hem de birebir hayatımda yaşıyorum. Dar boğazlardan geçiyorum ama, güneşin yine de her şeye rağmen doğacağını çok iyi biliyorum.

Yaradan’a, yavrularımın, kuzularımın varlığı için teşekkür ediyorum.

İyi ki varsınız sevgili çocuklarım...

İyi ki sizlerin ne denli kıymetli ve önemli olduğunuzun farkındayım...

Yaşama bana verdiği ve vermediği her şey için şükrediyorum.

Seni çok seviyorum ruhum.

Babaannen Sara

5 Haziran 2012, İstanbul