Eşit vatandaşlık vurgusu -2

‘Eşit vatandaşlık duygusu’ başlıklı yazım üzerine bir okurun; “Evet eşit olmak istiyoruz. Ne eksik ne fazla! Diğer yandan, biz Türkiye Yahudileri çoğunluktan sadece dinimizle değil, kültürel mirasımızla da farklıyız ve bu farklılığımızı yaşamaya devam edebilmek istiyoruz.” görüşü üzerine konuya yeniden değinmek istedim.

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
8 Haziran 2012 Cuma

Eşit vatandaşlık vurgusu’ başlıklı 23 Mayıs tarihli başyazım geçtiğimiz hafta da düzeltmelerle bir kez daha gazetede yer aldı. Nedeni ise yazıda yer alan ve kalın harflerle verilen özel isimlerin teknolojinin azizliğine uğramış olması.

Öznelerin yok edildiği bir yazının anlaşılması pek güç olacağından yeniden düzgün olarak aktarılması yönündeki isteğim yayın yönetmenimiz tarafından da uygun görüldü.

Gazetemizin ‘pikaj’ tabir edilen -bilgisayar çıkışlı yazıların boş sayfalarda kurgulanarak karanlık odada filme alındığı- yöntemden aşamalı olarak o dönem için yeni sayılan ve sayfa düzeninin bilgisayar programında hazırlanmaya başlandığı 1998 yılındaydık yanılmıyorsam.

Her çarşamba sabahı gazete baskıdan geldiğinde önemli bir hatanın olmaması için heyecanla sayfalarını gözden geçirirdim. Bir seferinde, oldukça da özenle hazırladığımız bir sayının ilk sayfasında, manşetin yer almadığını -tabiri caiz ise uçtuğunu- gördüm. Başımdan sıcak sular boşaldı ve yeniden baskıya giren gazeteyi bir gün gecikme ile dağıtıma çıkardık. Teknoloji her gün gelişiyor; dizgi ve tasarımdan sorumlu ekip de sürekli kendini yeniliyor.

Tek tük hataların ise büyük medya kuruluşlarının gazeteleri ile kıyaslandığında Şalom’da son derece az olduğunu söyleyebiliriz.

‘Eşit vatandaşlık vurgusu’ başlıklı yazımda görüş belirtmeden Strasbourg ve Yeditepe Üniversiteleri öğretim üyesi Prof. Dr. Samim Akgönül’ün Taraf Gazetesi’nde yayımlanan ‘Azınlık haklarını kaldırın’ başlıklı makalesinden yola çıkarak ‘gerçekten azınlık olmak azınlıklara zarar mı vermektedir?’, ‘Eşit vatandaşlık talebi azınlık hakları ile çelişmekte midir?’, ‘Azınlıklara pozitif nitelikte kolektif haklar tanınabilir mi?’ gibi bazı soruları gündeme getirmiştim.

Bir okur özetle şöyle yazıyor: “Evet, eşit olmak istiyoruz. Ne eksik ne de fazla! Ancak uygulamada bu böyle değil. Diğer yandan, biz Türkiye Yahudileri çoğunluktan sadece dinimizle değil, kültürel mirasımızla da farklıyız ve bu farklılığımızı yaşamaya devam edebilmek istiyoruz. Bu farklılığımızın bir temsil gücü olabilmeli mi, olamamalı mı? Geniş toplumla olan farklılığımız sadece ibadet ve gömü ile mi sınırlandırılmalıdır? Diğer bir deyişle toplumumuz sadece Hahambaşı tarafından temsil edilebilecek dinsel bir grup mudur? Laik bir temsil gücü olabilirse bu ‘kolektif’ bir statü çerçevesinde olabilmeli mi, olamamalı mı? ‘Kolektif statü’ yani ‘tüzel kişilik’ azınlıklara bireyin ötesinde grup hakları tanır mı, tanımaz mı?”

Yazımdan dolayı teşekkür eden Prof.Dr. Samim Akgönül ise şu notları düşüyor e-posta mesajına: ‘Temsiliyet: evet, dinsel statü: evet; sivil statü: evet; tam eşit vatandaşlık: evet; azınlık statüsü (ikinci sınıf vatandaşlık + ezilme potansiyeli): Hayır.’

Türkiye Yahudileri gerçekten kültürel mirasları ile de mi farklıdırlar ? Kültürel miras dediğimiz nedir? Ben sadece Türkiye’nin kültürel değerleri ve mirası ile değil, aynı zamanda İstanbulluluk, ada kültürü ve daha pek çok değer ve kültür ile yoğrulmuşum. Yahudiliğin bu bileşimde  önemli bir unsur olduğu tartışılmaz. Hatta bu bakış açısının oldukça da bireysel olduğu kanısındayım. Cemaatte görev yapan belli bir kitle için farklı bir değerlendirmede bulunmak olası iken cemaatten kopuk yaşayan bir kitlenin bir bölümünün Yahudiliğini sadece düğün, bar-mitzva, gömü gibi vesilelerde anımsadığı da söylenebilir.

‘Biz neyiz?’ sorusuna doğru bir tanımlamadan yola çıkarak ve tüm sorunsalar üzerinde enine boyuna tartıştıktan sonra önceliklerimizi belli bir doğrultuda belirlemede belki yarar vardır.

Her halükarda bir takım haklar ve belli bir statü arayışında isek pozitif ayrımcılık kavramının, özel bir statü ve imtiyazlar yaratmak manasına gelmediğini, aksine gerçek anlamda eşit vatandaşlık anlayışının doğal bir sonucu olduğunu her fırsatta vurgulamalıyız.