Türk Yahudi Kimliği üzerine deneme

Halk özgün kimliğinin farkında değildi. “Sen nesin?” diye soranlara “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyordu. Bu dinsel açıdan doğruydu ama, kişi Türklüğünü neyle ve nasıl ifade edeceğini bilemiyordu. Bu bağlamda, “Türkler, sadece Türkçe konuşan Müslümanlar mıdır yoksa dinsel kimliklerinin yanında özgün millî kimlikleri ve kültürel değerleri olan bir halk mıdır?” sorusu sorulabilir.

Denis OJALVO Perspektif
28 Mart 2012 Çarşamba

Türk kimliği  bağlamında

Yahudilerin bir bileşenini teşkil ettikleri Türk toplumunun da kendi çapında bir kimlik sorunu olduğu son zamanlardaki Türklük / Türkiyelilik tartışmalarıyla ortaya çıktı.

Kemalist elitlerin yapmaya çalıştıkları, halktan bir ‘millet’ yaratmak; yani reşit olmayan bir topluma vesayet edip bir millet oluşturmaktı. Bu millet ‘Türk Milleti’ olarak tarif edildi. Bu doğaldı çünkü burada oturan halkın dili Türkçeydi.

Gel gelelim, bu halk özgün kimliğinin farkında değildi. “Sen nesin?” diye soranlara “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyordu. Bu dinsel açıdan doğruydu ama, kişi Türklüğünü neyle ve nasıl ifade edeceğini bilemiyordu. Bu bağlamda, “Türkler, sadece Türkçe konuşan Müslümanlar mıdır yoksa dinsel kimliklerinin yanında özgün millî kimlikleri ve kültürel değerleri olan bir halk mıdır?” sorusu sorulabilir. Soruyu farklı bir şekilde de sormak mümkündür: “Türklerin kimliklerinden din bileşeni çıkarılırsa geriye ne kalır?” Milli sembollerin ve çağdaş ülkülerin kitleler tarafından somutlaştırılmasının güç oluşu, Türk halkını başka milletlerin büyüklerini (mesela Arap ulusunun büyüklerini) kendi büyükleri gibi bellemelerine ve ciddi bir ulusal kimlik erozyonuna sebep oldu.

Atatürk’ün, Türklüğü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı esasına dayandırmış olması hukuken tescil edilmiş olmakla beraber, genelde azınlıklar ve özelde Yahudiler açısından keyfiyet pratiğe bu şekilde yansımadı. Günümüzde, toplumun nezdinde Türk olmanın birinci şartı İslam dinine mensup olmaktır. Üstelik bugünkü toplum, bu şartı haiz olanlardan alt-kimliklerinden taviz vermelerini de talep etmektedir. Bu konuda direnç gösteren başlıca Müslüman unsur, Kürt unsurudur. Kürt unsurundan böyle bir talepte bulunulmasının sebebi, Kürtlerin federal bir Irak bünyesinde siyasi bir kimlik oluşturmaları neticesinde, Türkiye’de ayrılıkçı ve bölücü  faaliyetlerde bulunabilecekleri konusundaki tehdit algılaması olduğu söylenebilir. Perspektifi AB olan Türkiye’nin ve içindeki Kürt kökenli vatandaşların bu sorunun üstesinden barışçı yollarla gelmeleri, Kürt kökenli Türklerin bu üst kimliklerini özümsemeleri ve benimsemeleri ile mümkün görünmekte.

Yahudi kimliği  bağlamında

Türkiye Yahudileri bağlamında, kimlik konusu üzerinde kafa yormaya başlamam 19 Ocak 2000 tarihinde İstanbul’daki Neve Şalom Kültür Merkezi’nde gerçekleşen ve ‘geniş toplum’la (yani tüm Türk toplumuyla) olan ilişkilerimiz ve kendimizi bu topluma nasıl daha iyi tanıtırız?” konusunun tartışıldığı bir toplantı vesilesiyle olmuştur.

O gün yapılan tartışmalar ve katılımcılar tarafından yapılan mütalaalar, Türk-Yahudi kimliği konusunda zihnî bir karışıklık, bir şaşkınlık yaşandığı gerçeğini ortaya çıkardı. Müşahede edilense, ‘geniş toplum’un Yahudileri kendilerinden kabul etmemesi, Yahudilerin de kendilerini onlardan farklı görmesiydi.

Bu konuda muhtelif yaklaşımlar ve görüşler söz konusu:

1- “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türk’tür ve eşit görev ve sorumlulukları vardır” diyenler

2-  “Biz dini Musevi olan Türkleriz” diyenler

3- “Biz Türkiye’de misafiriz, dolayısıyla aynı haklara sahip olmamız söz konusu değildir” diyenler.

4- “Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Musevi dinine mensup Yahudileriz” diyenler.

Bu farklı görüş ve yaklaşımların kaynağında, kimlik, vatandaşlık, din, milliyet ve kültür konusundaki kavram kargaşasının yattığı söylenebilir:

Birinci şıktaki beyan vatandaşlıkla ilgili olup, bir toplumun bireylerinin siviller olarak o toplumla olan hukuki bağına atıfta bulunmaktadır. Bu bağlamda Türkiye Yahudileri Türk’türler.

İkinci şıktaki beyan ise, geniş toplumun dininin İslam olmasının bir vakıa olduğunu ve bu bileşenin Türk kimliğinin temel bir unsuru olduğunun kabullenilmesi hususunu içerir. Dini azınlık olmanın verdiği rahatsızlık Yahudileri bu bağlamda, ya içlerine kapanıp azınlık psikolojisi ile ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamaya veya dini kimliklerini “ben hasbelkader Musevi doğmuşum” deyip bir yük gibi algılayarak küçümsemeye ve ‘eşit’ olacakları laik bir toplum yapısı için mücadele etmeye zorlamaktadır. Bu dünya görüşünde olanları, Fransa’da 1860’lı yıllardan itibaren ortaya çıkan (Alliance’çılar) ve bilhassa 1898 Dreyfus olayı ile zirveye çıkan ‘eşit vatandaşlık’ mücadelesi veren Yahudilere benzetebiliriz.

Üçüncü şıktaki beyan ise, kendilerini geniş toplumdan tamamen soyutlamış, vatandaşlık hak ve görevlerinden bî-haber kişileri temsil ediyor.

Dördüncü şıktaki beyanı yapanlar, vatandaşlık konusundaki hak ve sorumluluklarının bilincinde, mensup oldukları dinden gocunmayan, nereden geldiğini bilen ve hangi kökten olduğunu gizlemeye çalışmayan, hatta bundan gurur duyan bireylerdir.

Türkiye Yahudileri, üst kimlikleri olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını, yani Atatürk’ün tabiriyle Türklüğü, isteyerek seçtiklerinden bunu gururla taşıyorlar. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Musevi dininden Yahudiler rahatlıkla, aynı zamanda, “Ne mutlu Türküm Diyene” ve “İsteyenler, bu ifademizi samimi bularak beğenir, beğenmeyenlere yapabileceğimiz birşey yok” diyorlar.

Türk Yahudi  toplumu   ne kadar 'Musevi'?    

Evamir-i Aşere (Tanrı’nın Hz. Musa’ya Sina Dağı’nda verdiği On Emir), Brit-Mila (Tanrı’nın Hz. İbrahim’le zürriyeti için yapmış olduğu akdin nişanesi olan sünnet), Bar-Mitzva (on üç yaşındaki erkeklerin dinen reşit olmaları merasimi), Nisuin (Evlilik), Roş Aşana (Yahudi Yılbaşı), Kipur (Kefaret/Oruç günü), Şabat (Evreni yaratan tanrının dinlendiği yedinci gün anısına kutlanan haftalık dinlenme günü), Kiduş (Tanrı’nın verdiği nimetler için şükran belirtilen kutsama duası), Kadiş (Tanrı’nın isminin yüceltildiği ve ölmüşlerin hatırasına yapılan dua) kadar Museviler. Özetle her Türk Yahudi’si birey bunlara ne kadar önem verip muhafaza etmeye çalışıyorsa o kadar Musevi’dir.

Türk Yahudi toplumu  ne kadar Yahudi?  

Türk Yahudi toplumu, Pesah (Mısır esaretinden kurtuluşun bayramı), Hanuka (Yunan zulmünden kurtuluşun bayramı), Purim (Pers imparatorunun eşi kraliçe Esther’in Yahudileri, başvezir Aman’ın zulmünden kurtarmasının bayramı), Yeruşalayim (Kudüs), Shivat ve Hibat Tziyon (İsrail topraklarına dönüşe olan inanç ve bu topraklara olan bağlılık), İsrail ile Yahudi tarihi ve kültürüyle, yok edilmek istenen veya zulüm gören tüm Yahudilerle dayanışma hislerinin gücü kadar da Yahudidirler.

İsrail Yahudiler için ne ifade ediyor?

Yahudilerin, bazen ifade edecek uygun kelimeler bulamasalar bile, İsrail söz konusu olduğunda hissettikleri yaklaşık aşağıdaki gibi bir şeydir:

İsrail, 2000 yıl boyunca itilip kakılmış olan Yahudiler için örselenmiş olan onurlarının ete kemiğe bürünmüş hali; kültürel / tarihi varlık ve birikimlerinin muhafaza edildiği bir müze ve Yahudi halkının fiziki ve manevi devamlılığının somut güvencesi olarak algılanmakta. Yahudiler, İsrail’in bekasına ilişkin yaşamsal tehdit algıları azaldığı oranda, herhangi bir konudaki tutumlarını yaşam felsefelerine ve sınıfsal bilinçlerine göre belirlemekte tereddüt etmezler.

Çifte Sadakat olgusu

Çocukluğumuzda “Anneni mi yoksa babanı mı daha çok seviyorsun?” sorusuna hangimiz muhatap olmadık ki? ABD’de doğmuş ABD vatandaşı Müslüman bir Türk’ün gerek ABD ile gerekse Türkiye ile dayanışma içinde olması ne kadar doğalsa ve tartışma konusu edilmiyorsa, aynı şekilde, Türkiye’de doğmuş T.C. vatandaşı Musevi dininden bir Yahudi’nin de Türkiye ve İsrail ile aynı nispette dayanışma içinde olması doğal karşılanmalı ve tartışma konusu edilememelidir. 

Türkiye ile İsrail’in sınır komşusu olmamaları cihetiyle aralarında somut bir menfaat çatışması doğuracak cinsten sorunların mevcut olmaması gerekir. Her iki ülke demokratik prensiplerin geçerli olduğu birer rejime sahipler. Demokrasiyi benimsemiş ulusların ise savaşmadıkları, buna mukabil, ticaret ve turizm yaptıkları bir vakıa.

Laiklik ve Türkiye  Yahudileri

Türkiye Yahudileri Cumhuriyetin laiklik prensibini zımmî statüsüne tekrar döndürülmemelerinin temel güvencesi olarak görüyor ve onu büyük bir kıskançlık ve kararlılıkla korumak ihtiyacını hissediyorlar. Aslında, laiklik, Türkiye Yahudilerine yabancı bir kavram değil. 1864’ten, Yahudi okullarında Fransızca tedrisatın kaldırılıp Evrensel Yahudi Birliği’nin (Alliance Israélite Universelle – AIU) okullarının kapatıldığı 1925-1927 dönemine kadar, dedeleri bu okullarda Fransızca öğrenirken, aynı zamanda Fransız İhtilali’nin prensipleriyle, pozitif düşünceyle, felsefeyle ve laiklikle tanışmışlardı.     

Türkiye Yahudileri ne kadar Türk ?   

Türklük, Türkiye’de yaşayan Yahudiler açısından bir kültür birliğidir. Türkçe tedrisata geçildiği 1925’lerden beri Türkiye Yahudileri Türkçe düşünüyor, Türkçe sayıyor, Türkçe küfrediyor, Türkçe rüya görüyorlar. Dilin kimlik bileşenlerinin en önemlisi ve en güçlüsü olması dolayısıyla bunlar ‘epeyi’ Türk!

Diğer yandan, bunlar kendilerini yazılı tarih kadar eski bir halkın, yani Yahudi milletinin dünyaya dağılmış çocukları olarak görüyorlar ve dindar olsunlar veya olmasınlar, Musevi dinini, bu miraslarının ana bileşeni olarak bunları bunca yıl bir arada tutmuş olan bir öğe gibi değerlendiriyorlar. Bu dini, içlerinden bazıları onu uygulamasalar bile, iyi bilmek gerektiğini düşünüyorlar. Diğer yandan, atalarının dili olan İbraniceyi  çocuklarına öğretmek için yeni yeni gayret göstermeye başlamış oldukları görülmekte.

Türkiye  Yahudilerinin kalbi geniş

Kimlik konusu, başkalarından farklı olduğumuz hususunun bilincine varmamızla ortaya çıkan ve bunun bizlerde doğurduğu kabul edilme/kabul ettirme güdüsüyle yakından bağlantılı bir olgu. Türkiye Yahudileri kalplerinin epey geniş olup içinde Türkiye ve Türkler için, İsrail için ve hangi memlekette olurlarsa olsunlar tüm Museviler/Yahudiler için bol bol yer olduğunu vurguluyorlar.