Irkçılığın perde arkası

Kadın dayanışmasını anlatan “Duyguların Rengi” kadınları kadınlarla karşı karşıya getiriyor. Çocukluk arkadaşı olan yazar Stockett ile yönetmen Taylor’ın ortak çalışmasının ürünü olan film, ABD’de ırkçılığın gündelik hayata yansıyan olaylarını, insanın içini ısıtan bir tonda anlatıyor.

Viktor APALAÇİ
29 Şubat 2012 Çarşamba

1960’lardaki duygusal bir kadın dayanışması, önemli mesajlar eşliğinde anlatılıyor. Mahalli rengi ve dönemin atmosferini başarıyla yansıtan sanat yönetimiyle, özenli görüntü çalışmalarıyla, etkileyici ve sağlam senaryosuyla, film izlenmeyi hak ediyor. Oyuncular Birliği’nden yılın en iyi ekip oyunculuğu ödülünü kazanan, 3 dalda Oscar’a aday olan filmin kadın oyuncusu Octavia Spencer En İyi Yardımcı Kadın Oscar’ını aldı.

Çocukluk arkadaşı olan yazar Kathryn Stockett ile aktör kökenli yönetmen Tate Taylor’un ortak çalışmasının ürünü “Duyguların Rengi / The Help” en duygusal film olarak, yılın sinema olaylarına damgasını vurdu.

Mississippi – Jackson’da doğup büyüyen ikiliden Stockett, ırk ayrımcılığına karşı çıkan otobiyografik romanı 5 milyon adet satarken, romanı sinemaya uyarlayan senarist-yönetmen Taylor’un 25 milyon dolarlık bütçeli filmi, ABD’de 10 katı hasılat yaparak, yılın en çok izlenin filmleri listesine girmiş.

İlk romanını yazan bir yazar ile ilk uzun metrajlı filmini çeviren bir sinemacının ortak başarısı, duygusal bir kadın dayanışması konusunda önemli bir mesaj verebilmesinden kaynaklanıyor.

Lincoln öncesi kölelik dönemini çağrıştıran, yoğun bir ırkçılığın hüküm sürdüğü 1960’lı yılların Mississipi’sinde geçen konusuyla “Duyguların Rengi” ABD’deki ırkçılığın arka yüzünü anlatıyor. İyi bir gözlemci olan Stockett bu otobiyografik romanında, ırkçılığın gündelik hayata yansıyan ilginç olayları, insanın içini ısıtan bir tonda anlatıyor.

Kitabın film haklarını çocukluk arkadaşı Taylor’a veren Stockett, yakışıklı aktörün, aynı zamanda iyi bir senaryo yazarı ve yetenekli bir yönetmen olduğunu kanıtlamasına olanak sağlamış.

Geçen yıl izlediğimiz, bağımsız sinemanın yüz akı, Debra Granik’in, dağlık Ozark bölgesinde geçen “Winter’s Bone” (2010) adlı müthiş filminde aktör olarak izlediğimiz Tate Taylor, ilk yönetmenlik deneyiminden beklenmedik bir olgunlukla, etkili bir film yapmış.

ABD’de zenci düşmanlığının doruğa çıktığı, Kennedy liberalizminin henüz başlamadığı 60’lı yıllardaki yoğun ırkçılğı, film ayrıntılı ve ilginç gözlemler eşliğinde, duygu sömürüsünden uzak kalarak işliyor.

YILIN EN İYİ EKİP OYUNCULUĞU

Üniversiteden mezun olan sekreter (Emma Stone) yaşıtları gibi hemen evlenip çocuk çocuğa karışmasını isteyen burjuva annesinin (Allison Janney) arzusu hitafına yerel bir gazetede işe girer ve yazar olma hayalleri kurar.

Eve döndüğünde, kendisini büyüten zenci dadısının ortadan kaybolmasını anne-babası izah edemez. Bunun üzerine Skeeter civar evlerde çalışan zenci hizmetçilerle temasa geçip, yaşadıklarını anlatmalarını istiyor.

Beyazların ev işlerini yapan, çocuklarını büyüten, yemeklerini pişiren hamarat zenci kadınların, köle gibi sömürülerek ucuza çalıştırıldığını, horlandığını gören Skeeter, bu hizmetçilerden yaşadıklarını anlatmalarını ister.

İşlerini kaybetme korkusuyla çekinen kadınlar arasında iki yürekli isim öne çıkar. Oğlu bir fabrika kazasında kim vurduya gidip ölen Aibileen (Viola Davis) ve haksız yere işten çıkarılan Minny (Octavia Spencer) anılarını anlatmaya başlayınca, eylem genişliyor, zenci hizmetçiler idealist beyaz yazar Skeeter’la işbirliği yapıyor. Bu arada kendi dadısının da başına gelenleri öğrenmesi mümkün oluyor.

Vakitlerini kabul günlerinde kağıt oynamakla, içi boş sosyal aktivitelerle geçiren beyaz kadınlar, çocuklarını emanet ettikleri, bütün ağır ev işlerini yaptırdıkları zenci hizmetçilere çoğu zaman kötü davranıyor, hırsızlıkla suçlayabiliyor. Bu gerçekleri su yüzüne çıkaran Skeeter’in kitabı, ırkçı süs bebeği, ayrımcıların lideri (Hilly Bryce Dallas Haward) çileden çıkarıyor.

DUYGU SÖMÜRÜSÜ YOK

Beyazlarla zenciler arasındaki farkların uçurum düzeyinde olduğu, aynı tuvaleti kullanmalarının yasak olduğu bir dönemi, yoğun bir duygusallıkla, film sakin bir şekilde anlatıyor.

Film bir yönüyle duygusal bir kadın dayanışmasını anlatırken, diğer yönüyle (beyazlar ve zenciler olarak) karşı karşıya gelen kadınlar üzerine (biraz da klişe ve şablonlara uygun) öykücükleri art arda sıralıyor.

Mahalli rengi ve dönemin atmosferini başarıyla yansıtan sanat yönetimi, özenli görüntü çalışmaları ve müzikleri, ilgiyi sürekli ayakta tutan mizanseni, etkileyici sağlam içerikli senaryosu, “Duyguların Rengi”ni izlenmeyi hak eden bir film yapıyor.

Oscar’a En İyi Film dalında aday gösterilen filmin üç oyuncusu da Oscar adayı. Filmin Oyuncular Birliği’nin en iyi ekip oyunculuğu ödülü alması, Oscar adaylıkları, Tate Taylor’un oyuncu yönetimindeki başarısının bir kanıtı.

Altın Küre ve Bafta’da En İyi Yardımcı aktris ödüllerini kazanan (iyi yürekli Minny’yi canlandıran) tombul aktris Octavia Spencer, evvelcel “Şüphe/Doubt” filmiyle Oscar adayı olan) Viola Davis ve “Hayat Ağacı”yla dikkati çeken Jessica Chastain filmin Oscar adayı kadınları.

Aralarında Octovia Spencer En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını hakkıyla kazandı.

Küçük rolüne rağmen kalitesini konuşturan emektar Sissy Spacek, cesur kadın yazar Skeeter’de Emma Stone bu kadın filminin diğer başarılı oyuncuları.

Irkçı, bağnaz Hilly rolündeki (yönetmen Ron Howard’ın kızı) Bryce Dallas Howard’ın izleyiciyi gıcık etmedeki kapasitesi bir hayli yüksek. Woody Allen’in “Kahire’nin Mor Gülü” filminde olduğu gibi, Howard’ın ekrandan çıkıp izleyicilerin arasına karışma imkanı olsa, eminim boğazını sıkmak için koşanların sayısı çok olurdu.

“The Help /Duyguların Rengi” 

Yön ve Sen:Tate Taylor

 Görüntü: Stephan Goldblatt

 Müzik: Thomas Newman 

Oyuncular: Emma Stone, Viola Davis, Octavia Spencer, Bryce Dallas Howard Ahna O’Reilly, Sissy Spacek Cicely Tyson