Bir dünya bir devlet -2

Eddi ANTER Köşe Yazısı
1 Şubat 2012 Çarşamba

İnsanoğlunun seçim olanağı var ancak çoğu zaman doğrudan uzak bir ömür tüketiyor. Eşitlik ve denkliğin olduğu tamir edilmiş bir dünya için hedefim 2112 yılı… Hayatı anlamaya başladığım şu günlerde yaşamın müfredatında en önemli konunun insan eğitimi olduğuna karar verdim. Eğitim denen konu ise okuma yazmak ve okuldan öte hayatı tanıma ve aktarmadır. Bu yüzden bir dünyanın tek devletini kurarken ilk önceliğimi Eğitim Bakanlığına veriyorum.

Dünyada mevcut pek çok dil varken okuma yazmayı dahi halen bilmeyen insanlar güney Asya, Arap ülkeleri ve iç Afrika ülkelerinde mevcut. Bu oran yüzde 40-50’lere kadar varmaktadır. Bunun yanında neredeyse tamamının okuma yazma bildiği Avrupa ülkeleri de var. Bunun için Google iyi bir yer, tek tıklama yeterli.

En fazla yabancı öğrencinin eğitim gördüğü ülkeye baktığımda Avustralya olduğunu buldum. Her 5 öğrenciden biri dışarıdan yüksek öğrenim almak üzere oraya gidiyor. Bundan sonra sırayı Avusturya ve İngiltere takip ediyor.

Peki, birbirimizle aynı dille bile iletişimde zorlanırken farklı lisanlarda, değişik kültür ve argo kelimeleriyle anlaşmamız nasıl mümkün olsun? Bir zamanların ütopik düşüncesi ‘Esperanto’ dilini tüm dünyaya ikinci lisan olarak öğretmek ilk kanun olsun. Bir süre sonra da herkes bu dili ve sadece bu dili konuşuyor hale gelsin! Neden dünyada en çok konuşulan dil olan Çince veya en ticari lisan olan İngilizce değil de Esperanto? Zamenhof’un icat sebebi zaten bunun içindi: Birlik ve beraberlik. Üstelik hiçbir kelimesi de olumsuzluk içermiyor. İhtiyacımız olan bu pozitiflik değil midir?

Farklı ülkelerin değişik eğitim seviyesi ve kültürleri yerine dünyalı olmak, dünya vatandaşı gibi yaşamak ve insan gibi olmak kavramları üzerine okuryazar olan bir eğitim sistemine karar verilmeli. Ardından konusunda uzmanlaşmış belli okullar yapıp her okul kendi alanında ve sadece bu konu üzerine odaklanarak eğitim versin. İhtiyaca göre dünyanın her ülkesinden farklı renklerden en iyi öğrencileri yerleştirecek bir plan yapılsın. Değişik konularda mezun olan kişiler kendi alanlarında uzman olsun. Kötüsü, az iyisi olmayacak şekilde. Doktorlar sadece Harvard’dan çıksın, ekonomi okuyacaklar London School of Economics’e gitsin. Ve en önemlisi her öğrencinin en iyi olduğu fiziksel, zihinsel ve ruhsal, kabiliyet, ilgi ve bilgisini ortaya çıkaracak dünya çapında bir sınav sistemini aynı dili konuşmaya başladıktan sonra bilim adamları hazırlansın. Müzisyen olmaya yatkın birisi para kazanmak uğruna satıcı olmasın, yazmaya meyilli birisi yazarlık yerine sandviççi de çalışmasın, milyonlarca doları kazanan kişi de başka işlere bulaşmak yerine insanlığa yatırım yapsın. Herkesin potansiyeli en üst seviyede değerlendirilebilsin. Bu şekilde yeni ve tamir edilmiş bir dünyaya yakınlaşmak için ilk adım atılmış olabilir.

Milli Eğitim Bakanlığı yeni haliyle Evrensel Eğitim Bakanlığına birlikte üç aday öneriyorum: Avustralya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri temsilcileri koalisyonu dünyanın eğitiminden sorumlu olsun!

Sırada bir ülkenin seviyesini belirleyen en önemli ikinci kıstası olan sağlığa geliyorum. Erken ölümlere şahit oluyoruz, parasızlıktan hastaneye yatamayanlar var. Kimisinin de cebindeki para onu makineye bağlı senelerce bitkisel hayatta tutabiliyor. İşimiz yargı değil ancak herkesin dünya standartlarında bir tedavi, ilaç ve gereken tıbbi müdahaleye hakkı var, en azından insanlık ayıbı adına bu gerçekleşmeli. Pek çok insan açlıktan değilse de açlığın getirdiği hastalıklarla vücudu mücadele edemediğinden can veriyor. Hepimiz birimiz için çalışıp, duyarlı bir sistem kurarsak, dünyada yaşayan insanların ve insanlığın ömrünü uzatabiliriz.

Bir insan hayatının bedeli kaç paradır? Afrika’da olanın Avrupa’dakinden daha mı azdır?

En iyi doktorların tüm dünyada var olduğu böyle bir zamanda her bölgede mevcut olan hastane, dispanser veya sağlık ocaklarında da bu kişiler bulunacak. Bir yörenin hastanesi diğer yöreninkinden daha iyi, daha hızlı veya daha pahalı olmayacak! Hastaların gittiği tüm tedavi merkezlerinde verilen hizmet seviyesi aynı düzeyde olacak. Her hastanede her konunun uzmanı bulunacak. Tabii, bu safhada insan aklı sınıflamaya yatkın olduğundan bir toprak parçasının diğerinden daha üstün olduğunu, bir yörede yaşamanın diğer yerden daha kaliteli veya avantajlı olduğunu düşünmektedir. Ancak bir dünya yolunda giderken, her yer benzer olacak şekilde, sınırların kalktığı, ülke ve millet kavramlarının ortadan yok olduğu, herkesin aynı dili konuşup, insanın insan olduğu bir dünyaya şekil vereceğiz.

Bugün sosyal ve sağlık haklarının hem çok yüksek hem de bedava olup, bunu tüm vatandaşlarına verebilen ülkelerin liste başında İsveç gelmektedir. En iyi özel sağlık sistemiyse ABD’de. Bu bakanlığa da bu iki ülkenin adaylarını birlikte öneriyorum.

Bu önemli bakanlıklar sonrası sırada hangisi yer almalı diye düşünürken, bilincimin akışında aklıma Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı geldi. Neden mi? Eğitim ve sağlık seviyesinin düzgün ve dengede olmaması durumunda şimdi olduğu gibi insan insan olmaktan çıkabiliyor ve hayvanlaşabiliyor. Üstelik doğa, yağmur ve toprakla bir ve beraber olmazsa insan neslinin devamını getirecek kadar konserve stokumuz yok! Yağmur Allah’ın elindeyken toprak ve onun vereceği ürünlerin kararı insanoğlunun elinde.  Bu nimetler asırlardır herkese yetiyor ve yeni nesillere de yetecek. Hiç merak etmeyin! Yalnız dağılımı dengede değil.

Bu bakanlığın hedefi, her kıta, bölge ve yörenin toprak, hava ve su şartlarına göre yetişmesi en uygun olan ürünleri seçip buralara ekim yapmak ve hasat zamanı tüm dünyanın şehir, ilçe ve köylerine nüfus sayısına göre dağıtmak. Dünyanın neresinde olursanız olun aynı besin ve kalori alımına hakkınız olacak. Domatesi eski adlarıyla bilinen Çin, Peru ve Güney Karolayna topraklarına ekip ve tüm dünyaya buradan bir merkezde toplayıp dağıtmak. Aynı şekilde portakalı Brezilya’da, limonu Hindistan’da ana ürün olarak ekip yan ürün olarak portakalı Florida’ya limonu Meksika’ya vermek gibi bakanlık çalışmalarını bu yönde yapsın!

Bugün tarım ürünlerinde kendi kendine yetebilen pek çok ülke artık randımanlı değil diye gıdaların ithalatına başladı. Hangi ülke hangi ürünü kendisi için değil hangi yöre en iyi ürünü tüm dünya için üretecek! İşte bunun karar zamanı geldi!

Hayvancılık konusunda da aynı şekilde küçük ve büyük baş hayvancılığa göre yöreler tespit edilip mümkün mertebe doğanın dengesini bozmayacak şekilde kuzuyu kurtla, keçiyi sırtlanla bile birlikte olsa en uygun toprak ve iklim şartlarının olduğu yerlere yerleştirmek…

Yiyecek konusunu hallettikten sonra sıra Enerji ve Doğal Kaynaklar ile Orman ve Su İşleri Bakanlıklarına gelecek…

Yazının gidişatı ütopyayı mı andırıyor? Paranın anlam taşımadığı, insanların birbirine hizmet için çalıştığı, özel mülkün olmadığı, sadece çalışmanın değil aynı zamanda ruhu beslemenin de saatlerinin yer aldığı yeni bir dünyayı yapmak zor mu? Aklın aldığı hiçbir şey imkânsız değildir. İş zamana kalmıştır. Hele bir bekleyin. Bıçak sırta dayanırsa neler oluyor okumadınız mı? Uyarı daha önceden verilmedi mi? Bizim görevimiz bunu şimdi yapmak. Çünkü seçenek varken bu yola girersek bir nebze olsun dünya insanının standardını yüksek tutabileceğiz. Bunun için ilk şart herkesin, istisnasız herkesin bir şeyleri vermeye, bırakmaya, hibe edip paylaşmaya niyet etmesi gerekiyor. Bu makale uzayacak gibi görünüyor. Sorarım sizlere, dünyayı kurtarmanın faturası kaç paradır? Yeni nesiller adına siz bir şey veya iki şeyler ödemeye hazır mısınız? Ben düşünüp yazmaya devam ediyorum ancak sesimi işiten var mı? Bu ses umudun sesidir. Duyan var mı yoksa duyarsız kalmaya devam mı?

Sizler üstinsan mı olmak istiyorsunuz son insan mı? Zaman karar zamanıdır!