İnsan pek de vefalı bir varlık değil!

Tarihi semtlerimizdeki  yok oluşa “Dur Diyelim”

Mois GABAY Köşe Yazısı 0 yorum
16 Kasım 2011 Çarşamba

Tarihte İstanbul’un surlar içinde kalan bölümünün yedi tepe üzerinde kurulduğu söylenir. Bu tepelerin bulunduğu yerler kısaca Sultanahmet, Çemberlitaş, Süleymaniye, Fatih, Yavuz Sultan Selim Camii’nin bulunduğu tepe, Edirnekapı ve Kocamustafapaşa semtleridir. Şu sıralar İstanbul’un bu yedi tepesinden birine giderseniz orada bulunan tarihi semtlerimizde rehabilitasyon adı altında hızla gelişen inşaatları, yeni yükselen otelleri siz de hemen fark edersiniz. Artık bu semtler denince aklımıza gelen, çatıları güneş pencereleri deniz kokan tahta evler, dar sokaklar, sokak aralarındaki küçük esnaf lokantaları, meyhaneler tarihe karışmaya başladı. Bu değişim bir yandan tarihi semtleri turistik bir konuma sokacak diye düşünürken, diğer yandan ise hayatını o semtlerde geçirmiş zamanla yüzlerini hatırlamakta bile güçlük çekeceğimiz eski İstanbullulara vefa borcumuzu ne kadar ödeyebiliyoruz diye kendime sormadan edemiyorum.

Birkaç hafta evvel Balat ve Galata semtlerine yaptığım bir pazar gezisi, kaygılarımın haksız olmadığını destekler nitelikteydi. Sizlerle bu hafta öncelikle Balat üzerine yaptığım gözlemleri ve projelerimi paylaşmak istiyorum. Sabahleyin erken saatlerde elimde Rehber Ahmet Özbilge’nin “Fener Balat Ayvansaray” isimli kitabı Haliç kıyılarından yürüyerek Balat semtine doğru yola koyuldum. Bilindiği üzere Balat semti sadece zengin tarihi dokusu ile değil 1950’li yıllara kadar çok kültürlü yapısı ile değişime meydan okumuş ancak buradan giden Yahudiler, Ermeniler, Rumlar ve sonradan Anadolu’dan göçle yerleşen yeni bir nüfusla bu mücadelesini kaybetmiş bir semtimiz. Balat’ta ilk durağım bir zamanlardaki adıyla “Çıfıt Çarşısı” şimdiki adı ile “Leblebiciler Sokağı” oluyor. Osmanlıların Yahudilere “Çıfıt” demesinden bu adı alan bölgede Osmanlı Yahudilerinin isteği üzerine Mimar Sinan’ın kendi eseri Ayamama Hamamı’na da hatta bir “Çıfıt Batağı” yaptırdığını öğreniyorum. Bir dönem leblebiciler dışında tüm esnafın Yahudi olduğu bu bölgede artık ne rahmetli Leon Brudo’nun manifaturacı dükkânını ne de Hristo Bey’in şarkılara konu olmuş Agora Meyhanesi’ni görebiliyorum. Biraz ilerde sonradan açılmış olan yeni meyhane ise eski tadından çok uzak bir görüntü veriyor.Yanbol Sinagogu’nun olduğu sokakta turlarken köşede gözüme nihayet UNESCO tarafından restore edilmiş aslına uygun bir Balat evi üstünde kiralık tabelası ile beni karşılıyor.

İçimden keşke buradaki bütün evler bu eski halinde kalabilse diyerek evin kiraya verildiği emlakçıyı aramaya başlıyorum.

Restore edilmemiş evlerin bu bölgede 500-600 TL kira ile verildiğini öğrenince keşke buraya artık aramızda olmayanların anısına “Balat Semti Musevi Yaşamı” müzesi açabilseydim diyorum. Toplum olarak bizden evvelki nesillerimizin hatıralarını paylaştığı, ruhlarından bir parçanın dolaştığı bu semtte onların varlığını çoktan unutup gitmişiz. İşte bu yüzden “insan olarak vefalı değiliz” diyorum… Kim bilir belki cemaat büyüklerimiz bu bölgede yapılacak rehabilitasyon ile birlikte devlet büyüklerimize bu konuyu iletip bu projeye ön ayak olabilirler. Açıkça içerisinde yaşanılan hiçbir acının işlenmediği, İstanbul’da yaşamış Yahudi manifaturacı, manav ve bakkalların da olduğunu anlatmayan bir müze bana gerçekçi gelmiyor. Şüphesiz rehabilitasyon sonrası bu bölgeye maddi geliri daha yüksek aileler de ilgi göstermeye başlayacak ve hep beraber yeni Balat’ın oluşumuna tanık olacağız. Ancak bu oluşumda yepyeni “Balat Residence-Tower”lar görmek yerine burada yaşamış ailelerin çocuklarının, torunlarının tekrardan davet edilmesinin ancak istenilen dokuyu bir nebze geri getirebileceğini düşünüyorum. Nasıl ki artık Roman vatandaşlarımızın olmadığı bir Sulukule hayal edemiyorsak Yahudisiz bir Balat, Rumsuz bir Fener’de hiçbir zaman eski tadında olmayacaktır.

Şu an kimisi İsrail Bat-Yam’da, kimisi New York’ta, kimisi ise Kemerburgaz’da yaşasa da içimden bir ses bir gün her şey eskisi gibi olsa o insanların hiç tereddüt etmeden buralara geri döneceklerini söylüyor. Çevredeki esnaf ile yaptığım sohbette Leon Bey’i, Nesim Bey’i ve diğerlerini hatırlayanlar bir yandan onlara duydukları özlemi belirtirken diğer yandan da bu rehabilitasyon çalışmalarından umutsuz olduklarını ve her şeyin daha kötüye gideceğine yönelik endişelerini belirttiler. Şu anki Balat’ın gecekondu yapısının bir an evvel değişmesi gerektiği su götürmez bir gerçekse de bu değişim yapılırken içlerinde sayıca bol Balatlı, Fenerli Rum, Yahudi ve Ermeni dostlarımızın görev aldığı bir sivil toplum hareketinin öncülüğünde bunun anlamına uygun yapılması mümkün olabilir. Burada da görev hem o sivil toplum örgütlerinde görev almak için bize, hem de projelerimize destek olmak için yetkililere düşüyor. Bunun aksi bir durumda, içinde binlerce dolara kiraya verilen rezidans evlerin, sözde butik otellerin kol gezdiği bir Balat yaratma çabası gecekondularda yaşamak zorunda olan kesimin hayatını daha da zorlaştırmaktan öteye gidemez. Ne Avrupa Birliği fonlarından alınan paralar, ne de Balat’ın dokusunu bilmeyen kişilerle arzu edilen Balat tekrardan yaratılabilir.

Sizin de yolunuz yakın zamanda Balat’a düşerse değişimin ayak seslerini duyacaksınız. Şimdilerin buruk semti Balat bundan 60 sene evvel haline şükretmeyi bilen, komşuluğu da beraber yaşamayı da tüm dünyaya örnek bir şekilde başarmış dost muhabbetlerin semtiydi. Gelin sadece Balatlılar değil tüm İstanbullular olarak bir tarihin daha yok olmasına engel olalım. Tarihi sinagog binalarının bilinçsiz zihniyetlerin elinde otopark, lastikçi, nargile kafe olmasına izin vermeyelim. Bu hayatları kuracağımız müze ile bizden sonraki nesillerimize aktaralım.  Bunu kendimiz için değilse bile en azından o semtlere hayat vermiş Bakkal Solomon Nesim Hekim, Manav Davit Behar, Manifaturacı Leon Brudo, Doktor Avram Şaul, Jak Darsa ve adını bilmediğim diğer tüm Balatlılar için yapalım.  İşte o zaman biz insanın vefalı bir varlık olduğunu ve geçmişimizi unutmadığımızı herkese gösterebiliriz. Gelin İstanbul’un çok kültürlü dokusunu tekrardan kazanması için biz de bir adım atalım,  hem iyi hem de üzücü anılarıyla kendi Balat’ımızı yaşatalım.

1 Yorum