Demek ki neymiş…

Köşe Yazısı
16 Kasım 2011 Çarşamba

NEDİM BÜYÜKABOLAFYA


Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az…

Yıl 1999, Marmara’da iki büyük felaket, iki büyük deprem. Kayıtlara göre 20.000’den fazla ölü, binlerce evsiz ve işsiz…

Aradan geçen tam tamına 12 sene, bu sefer ülkenin doğusunda bir felaket daha.

Manzara yine aynı… Bırak manzaranın aynı olmasını, felaket sonrası gerekli hasar tespit çalışmalarının zamanında yapılamaması sebebiyle artçı mıdır, başka bir hat mıdır, sebebi anlaşılmayan bir başka sarsıntı…

Yetmedi 600 can kaybı, ilave 30 daha… Kâğıttan kuleler gibi yıkılan yüzlerce ev…

 

Demek ki neymiş,

Bize bir musibet değil, iki hatta üç musibet gerekliymiş.

O da anlayana, yoksa devam sallamaya…

 

Ülkenin bir yanında 24 şehit, diğer yanında 650 depremzede.

Gel gör ki akıllar nerede…

On dokuz ulusal kanal ortak yayın yapıyor, amaç depremzedelere yardım toplamak.

Ama on dokuzu bir Sülüman’ı sallamaya yetmiyor. Sülüman yine izlenme rekoru kırıyor.

Olsun…

İzlediğim kadarı ile nice emekliler, askerler maaşlarını bağışladı; nice çocuklar cep harçlıklarını, kadınlar kolundaki bileziklerini yolladı. Tarif edilemez bir birliktelik yaşandı o akşam beyaz canım önünde.

Gel gör ki canım milletin temsilcileri ve sevgilileri yoktu.

 

Neyse…

 

Çok ihtiyacı vardı milletin, gönül verdikleri futbolculara.

O futbolcuları bırakın depremzedeleri ziyaret etmek veya onlara yardım etmek, o futbolcuların kendi yaptıklarından haberi yoktu.

Yoktu ki, densizlikleri hemen basına sızdı.

İsmi zikredilmeyen bir zat-ı şahane milli takımın Hırvatistan maçı öncesi, Hırvatistan’ın zorlu bir rakip olduğunu ve bu maçın priminin iki katına çıkarılmasını istemiş. Gerekçelerine ilave olarak kazanmaları halinde eklenen primin bir bölümünü depremzedelere bağışlayacaklarını söylemiş.

 

Vay vay vay…

Bahane de hazır, depremzedeye bağış. Acaba bağışlacakları rakamdan haberiniz var mı?

Tam tamına 4.000 Avro.

 

Vah vah vah…

Beyimizin 4.000 Avro’su yokmuş. Maçı kazanırsa, ilave prim alırsa ancak o zaman bağış yapabilecek.

 

Ey Ulu Önder Atatürk! Sen miydin diyen “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısı severim!” diye.

Aslında kanun hükmünde kararname ile yürürlüğe koyulmalı ki her kulübün giriş kapısına asılsın bu söz.

Belki o zaman insan merak eder de spor ne demek, ahlak ne demek öğrenir.

Yoksa işimiz var…