Bu hafta ağımıza takılanlar...

İsrail Başkonsolosu “Çocuğu yardım malzemesi getiren uçakla İsrail’e götüreceğiz ama tıbbi destek lazım” dedi. Gurion Havaalanına indiğimizde öğrendikki çocuğun babası, abisi ölmüş. Anne geldi, çocuğu buldu. İş bitti, dönmem lazım. Sırtımda 4 gündür değiştirmediğim önlük, ayağımda terlik. Yanımda değil pasaport, kimlik bile yok. Yardım uçağıyla Türkiye’ye döndük. Bizi karşılayan yüzbaşı sabah gidip döndüğüme inanmadı. İsrail’e pasaportsuz, kimliksiz giren tek kişiyim herhalde. DR.ASIM GÜZELBEY

İzak BARON Diğer
26 Ekim 2011 Çarşamba

İSRAİL’E PASAPORTSUZ, KİMLİKSİZ GİREN TEK KİŞİYİM HERHALDE

1999 Körfez depremi olduğu gün ekibi topladım, bir ambulans, iki minibüsle gittik Yalova’ya. “Veli Göçer konutlarında çalışır mısınız?” diye sordular. Çadırımızı kurduk, harıl harıl çalışıyoruz. “Yer altında canlı var” dediler. Depremin 100’üncü saati... İndik aşağı. 10-11 yaşlarında bir çocuk! Serumunu taktık, yukarı çıkarttık. Çocuk Türkçe bilmiyor. “Bir şey istiyor musun?” dedim, “Cola” dedi. Bursa’ya hastaneye teslim ettim ama bir curcunadır gidiyor.  İsrail Başkonsolosu geldi, “Bu çocuğu yardım malzemesi getiren nakliye uçağıyla İsrail’e götüreceğiz ama tıbbi destek lazım” dedi. Çünkü bir defa kalbi durdu çocuğun. Gurion Havaalanı’na indiğimizde öğrendik ki çocuğun babası, abisi, anneannesi ölmüş. Anne geldi, çocuğu buldu. İş bitti, dönmem lazım. Sırtımda dört gündür değiştirmediğim mavi önlük, ayağımda terlik. Yanımda değil pasaport, kimlik bile yok. Bir yardım uçağıyla Türkiye’ye döndük. Bizi karşılayan yüzbaşı sabah gidip döndüğüme inanmadı. İsrail’e pasaportsuz, kimliksiz giren tek kişiyim herhalde.

Dr. Asım Güzelbey

http://www.hurriyet.com.tr/pazar/19059298.asp

BU AŞAMADA TÜRKİYE’NİN İSRAİL DEVLETİ’NİN YA DA BAŞKA BİR ÜLKENİN YARDIMINA İHTİYACI OLMAYABİLİR. AMA BELLİ Kİ ÜLKELER ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN YUMUŞAMAYA İHTİYACI VAR

Doğal felaketler hepimize insan olduğumuzu acı biçimde hatırlatıyor.

Bir depremzedenin dediği gibi ‘kefenin rengi yok.’

Acılar ulusal sorunları da uluslararası sorunları da yumuşatabiliyor.

Bu aşamada Türkiye’nin İsrail Devleti’nin ya da başka bir ülkenin yardımına ihtiyacı olmayabilir.

Ama belli ki ülkeler arasındaki ilişkilerin yumuşamaya ihtiyacı var.

Ha bir de devletten bağımsız çalışan İsrailli sivil kurtarma ekibi ‘FAST’ Türkiye’deki meslektaşları ile birçok ortak kurtarma operasyonuna katıldıkları için illa da gelmek istiyorlar.

“İki ülkenin siyaseti bizi ilgilendirmez, ekibimiz hazır Türkiye’deki meslektaşlarımız tamam deyince yola çıkacağız…” diyorlar…

Herhalde Dışişleri Bakanlığı FAST ekibine de “Şu anda ihtiyacımız yok yavaş olun” demez.

Eyüp Can

http://tinyurl.com/6ztu4rt

İSRAİL CUMHURBAŞKANI ŞİMON PERES’İN TÜRKİYE’YE PEŞİNEN TEŞEKKÜR MESAJI DA YENİ BAŞLANGIÇ İÇİN SANKİ BİR PEŞREV

Takas yeni denklemler açısından da anlamlı. Mübarek sonrası Kahire’nin Hamas’a karşı husumeti terk etmesi Mısır’ın rolünü güçlendirdi. Bu da Hamas’la konuşma kanalı olarak son yıllarda kıymete binen Türkiye’nin önemini azaltıyor. Enver Sedat’ın Camp David Anlaşması ile başlattığı İsrail’in güvenliğine endeksli politikalar revize edilir ve Hamas’ın siyasi bürosu Şam’dan Kahire’ye taşınırsa Mısır, Ortadoğu’da Türkiye’nin nüfuz alanını daraltan bir oyun kurucuya dönüşebilir. Takas bunun işareti. Bu bakımdan Türkiye’nin rolü biraz abartılıyor. Evet, Şalit için çabaladı ama anlaşmayı kotaran Mısır oldu. Türkiye, Katar ve Suriye’nin 40 tutsak için sürgün yeri olarak seçilmesinin daha özel anlamı olmalı. Bölgedeki denklemlerde yer almaya çalışan yeni oyuncular olarak Katar ile Türkiye’ye ‘Siz de masadasınız’ mesajı verildi. Suriye’nin anlaşmaya girmesi de Hamas’ın Şam’la bağlarını koparmak istemediğini gösteriyor. Hem Türkiye, hem İsrail ilişkileri normalleştirmeye dönük fırsatlar arıyor. Takasta Türkiye’ye biçilen küçük rol bu özel amaç için kurgulanmış olabilir. İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Türkiye’ye peşinen teşekkür mesajı da yeni başlangıç için sanki bir peşrev.

Fehim Taştekin

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1066903&Yazar=FEHİM

BU TAKAS ANLAŞMASI ŞÜPHESİZ BAŞTA DA SÖZÜNÜ ETTİĞİMİZ 'İSRAİL, ASKERİNİ UNUTMAZ' ŞEKLİNDEKİ GELENEK UYARINCA GERÇEKLEŞMİŞ BULUNUYOR

İsrail'in geride bırakmak zorunda kaldığı, ama unutmadığı askerlerine son örnek elbette son iki gündür dünya gündemini işgal eden Gilad Şalit adlı askeriyle ilgili takas. Bu takas, malum önceki gün gerçekleşti. İsrail, bu takasla Şalit'in serbest kalması karşılığında ilk partisi (447 Filistinli mahkûm, tutuklu) serbest bırakılan, toplamda 1.027 Filistinliyi kapsayan takas tarihinin en büyük anlaşmasını yapmış bulunuyor. Bu takas anlaşması şüphesiz başta da sözünü ettiğimiz 'İsrail, askerini unutmaz' şeklindeki gelenek uyarınca gerçekleşmiş bulunuyor. Anlaşmanın niçin bu zaman, hangi şartlarla ve kimlerin aracılığıyla gerçekleşmiş olmasıyla ilgili şüphesiz özel sebepler var. Anlaşmanın ana aracı motoru Mısır'ın geçici yönetiminin kendi sebepleri, Hamas'ın yine kendi özel sebepleri ve İsrail'in bugüne has özel sebepleri elbette bu anlaşmada bugünkü sonucun ortaya çıkmasında önemli roller oynamış bulunuyorlar; ama ana ve genel sebep, İsrail'in düşman eline düşen askerleriyle ilgili hassasiyeti elbette.

Gilad Şalit, işte bu hassasiyet yüzünden serbest kalmış bulunuyor. İsrail, askerlerine işte böyle önem veriyor.

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1192650&title=gilad-salit-nicin-serbest-kaldi

FİLİSTİNLİ LİDERLER SİYASETEN MÜSLÜMAN ÜLKELERCE BİLE RESMEN TANINMAYAN DEVLETLERİ İÇİN HALKLARININ ÇEKMEKTE OLDUKLARI YOKSULLUK VE MAĞDURİYETLERİ İÇİN İSRAİL’İ, ABD’Yİ, SİYONİST LOBİCİLERİ SUÇLAMAYA DEVAM EDEBİLİRLER ELBETTE. AMA BİR KEZ DE DÜŞÜNMELİLER NEYİ EKSİK VE YANLIŞ YAPIYORLAR

Ekranlarda her iki halkın sevincini izlerken dikkatimi çeken iki nokta oldu. Birincisi, iki taraf da çok mutlu ve sevinçliydi. Hem de çok. Demek ki, herhangi bir büyük barışın, herhangi bir küçük adımında da olsa her iki tarafın da “kendini kazançlı ve mutlu hissetmesi ya da kendini kandırılan, kaybeden, onuru kırılan, burnu sürtülen hissetmemesi gerekiyor ki, o adım amacına ulaşsın.

İkincisi ise Filistin’in ve Filistin’in özgürlüğü için savaşan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ve Hamas’ın, Filistin siyasi liderlerinin çıkarmaları gereken dersti. Demek ki haklı bir davanın savaşçısı olsanız da, halkınızın siyasi desteğini almış olsanız da altmış yıldır siyasi amaçlarınız uğruna terörü ve silahı bir politika aracı olarak kullanmaya devam ederseniz, giderek davanızın haklılığı kayboluyor. Dünyadaki siyasi desteğiniz azalıyor. Filistinli liderler siyaseten Müslüman ülkelerce bile resmen tanınmayan devletleri için halklarının çekmekte oldukları yoksulluk ve mağduriyetleri için İsrail’i, ABD’yi, Siyonist lobicileri suçlamaya devam edebilirler elbette. Ama bir kez de düşünmeliler neyi eksik ve yanlış yapıyorlar.  

Halbuki dünyadaki insan hakları ve demokrasi talebi bir siyasi talep olmaktan çıkalı, var olma hakkı olarak düşünülmeye başlanalı, o nedenle de açıktan karşı çıkılamayan talepler olduğu anlaşılalı çok oldu. Bu nedenle de hem hiç kimse bu hakka doğrudan ve açıktan karşı çıkamıyor hem her devletin demokratikleşmesi dünyanın derdi oluyor artık hem de bu uğurda araç olarak terörü ve şiddeti kullanmak artık meşru görülmüyor.

Bekir Ağırdır

http://www.t24.com.tr/bekir-agirdir/kose-yazisi.aspx?author=42&article=4244

BU AÇIDAN BAKILDIĞINDA FİLİSTİN MESELESİ İKİNCİL VE GİLAD ŞALİT OLAYI SADECE BİR YAN ŞOV. ASIL PERFORMANS HENÜZ SERGİLENMEDİ

Netanyahu'nun İsrail-Türkiye ilişkilerine de gereksiz yere zarar verdiği iddia ediliyor. İsrailli siyaset bilimci Shlomo Avineri, köşe yazarı Roger Cohen'e, "Bu koalisyon meselelerinin stratejik düşünceye baskın geldiği tipik bir durum ve trajedi bu." derken "Filistin'in teklifinin BM'de olduğu ve yeni Mısır'la ilişkiler düşünülürse stratejik düşünebilirdik." diye ekledi. İsrail'in Washington Büyükelçisi Michael Oren, Washington Post'ta İsrail'in geçmişe oranla daha az izole olduğunu, Netanyahu'nun iyi işler yaptığını ve her halükârda kötü bir ortaklıkta olmaktansa yalnız olmanın daha iyi olduğunu belirtti.

Netanyahu, Ortadoğu'daki en büyük tehlike olarak gördüğü İran konusunda kendisini eleştirenler miyop gibi davranırken resmin tamamını görenin kendisi olduğunu iddia edebilir. Arap Baharı sırasında ilgi Tahran'dan uzaklaştı. Ancak İran'ın iddia edilen bombalama planı ve Beyaz Saray'ın İran'ın varsayılan nükleer silahlarına ilişkin endişelerinin artması üstüne olaylar Netanyahu'nun yoluna dönebilir. Bu açıdan bakıldığında Filistin meselesi ikincil ve Gilad Şalit olayı sadece bir yan şov. Asıl performans henüz sergilenmedi.

Simon Tisdall

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1192688&title=yorum-simon-tisdall-salitin-takasi-ve-netanyahunun-plani

HAMAS VE İSRAİL'DEN ZOR OLANI İSTEYENLERİN, TÜRKİYE'DEN DE ZOR BİR ŞEYİ TALEP ETMELERİ BEKLENİR: MADEM HAMAS İSRAİL'LE KONUŞMAYA BAŞLAMIŞTIR. O ZAMAN TÜRKİYE'NİN İSRAİL'LE KONUŞMAZLIK TAVRINI ELDEN GEÇİRMESİNİN, HAKLI OLAN TALEPLERİNİ ALMAK KAYDIYLA İLİŞKİLERİ YENİDEN BÜYÜKELÇİLİK DÜZEYİNE ÇIKARMAYA HAZIR OLDUĞUNU İLAN ETMESİNİN ZAMANI GELMEMİŞ MİDİR?

Şalit'e karşı binin üzerinde Filistinli mahkûm ve esirin salıverilmesi kararı Netanyahu Hükümeti adına cesur bir karardır. Nitekim bu karar hükümetin üyesi olan bazı bakanlar tarafından bile eleştirilmiş ve İsrail'in Hamas'ın taleplerine boyun eğdiği iddia edilmiştir. Bu da bir defa daha gösteriyor ki İsrail-Filistin görüşmelerinde kökten çözümleri ancak halkın çoğunluğundan daha radikal görüşleri olan iktidarlar hayata geçirebiliyor. Bugüne kadar İsrail'in Arap ülkeleriyle yaptıkları bütün barış anlaşmalarını en radikal İsrail liderleri yapmış; Gazze'den tek taraflı çekilme kararını da ancak Ariel Şaron gibi "Sabra Şatilla Kasabı" unvanlı bir adam alabilmiştir. Demek İsrail halkı ancak kendinden daha sağcı ve ulusalcı olduğuna emin olduğu iktidarların barış kararlarını kabul edilebilir görüyor. Bu da, her ne kadar beğenmesek de, Netanyahu ve Lieberman koalisyonunun kendilerinden beklenmeyecek kadar büyük bir adım atıp kalıcı bir barış anlaşması imzalayabilecekleri anlamına geliyor. Gariptir; en kötünün en iyiyi yapabileceğine inanmak durumunda kalmak gerçekten gariptir...

Hamas ve İsrail'den zor olanı isteyenlerin, Türkiye'den de zor bir şeyi talep etmeleri beklenir: Madem Hamas İsrail'le konuşmaya başlamıştır. O zaman Türkiye'nin İsrail'le konuşmazlık tavrını elden geçirmesinin, haklı olan taleplerini almak kaydıyla ilişkileri yeniden büyükelçilik düzeyine çıkarmaya hazır olduğunu ilan etmesinin zamanı gelmemiş midir?

Kerim Balcı

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1193045&title=esir-takasi-uzerine-gozlemler

YA GİLAT? GİLAT’IN HİÇ BİR ÖZELLİĞİ YOK. NE ATOM SIRLARINI TAŞIYOR, NE İSRAİL’İN GİZLİ PLANLARINI, AMA TEK BİR ASKERİNİ KURTARMAK İÇİN İSRAİL ALTI YILDIR YIRTINIYOR

Türkiye Cumhuriyeti’nin devreye girmesi, baş döndüren diplomatik trafik, İsrail ve Hamas’a yol, yordam dersleri, dış politikada yeni zafer naraları arasında “Türkiye’nin muhteşem arabuluculuğu sonucunda Hamas’ın kaçırdığı İsrailli asker Şalit serbest bırakılıyor”.

Öyle bir anlaşma ki, İsrail bir askeri karşılığında, Hamas’ın 1027 tutuklusunu serbest bırakıyor. Bir İsrailli dünyaya bedeldir, sözü hedefini buluyor. İsrail, tek bir askerinin karşılığında binden fazla Hamaslı’yı salıveriyor.

Devamı Türkiye açısından daha ilginç. Serbest bırakılan Hamas’lılara dünya terörist muamelesi yapıyor. Onlardan on tanesinin Türkiye’ye gelmesi söz konusu. tıpkı, Rusların kovaladığı Çeçenlerin Türkiye’de gizlendiği iddiası gibi. Çeçenler, Hizbullahçılar, PKK, bizde teröristten bol ne var. Bir de Hamas’çılar gelmiş, çok mu.

MOSSAD, KGB, CİA şu topraklarda cirit atmaz da, ne yapar. Ünlü casusluk filmi “Akbabanın Üç Günü” için ideal ortam.

Olayın can alıcı noktası, Türkiye’nin Hamas militanlarını kabul etmesi. Bu kabul her fırsatta giydirdiğimiz İsrail’e jest anlamına geliyor. Aynı zamanda Hamas’a da elbette.

Ya Gilat? Gilat’ın hiç bir özelliği yok. Ne atom sırlarını taşıyor, ne İsrail’in gizli planlarını, ama tek bir askerini kurtarmak için İsrail altı yıldır yırtınıyor.

Bizim kaçırılan askerlerden haber var mı? Bugün de yok. Haber de yok, merak da. Gilat’ı serbest bırakmak varken, o kadar aceleye gerek yok.

Yalçın Doğan

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19021942.asp

"İSRAİL YAPTI" İLE "İRAN YAPTI" ARASINDA GİDİP GELİRSEK, SORUNUN KAYNAĞINI TEK BİR NOKTAYA İHALE ETME KOLAYCILIĞINA KAÇARSAK MESELENİN ÖZÜNÜ ISKALAMIŞ OLURUZ

Son saldırı kimin marifeti olursa olsun, mesele Türkiye'yi doğrudan ilgilendiriyor. Ülkenin liderlerinin söz ettiği gibi 'intikam' alınabilecek midir bilinmez, ancak şu kesin: Türkiye kendi kararlarını kendisi vermek zorunda. Uluslararası savaş lobisinin tahriklerine ya da sıradan halkın heyecanlarına teslim olan bir siyaset, en başta Türkiye'yi zora sokacaktır.

Dolayısıyla, Ortadoğu'daki herhangi bir dost ya da düşman halka / devlete kefil olmadan ya da cephe almadan, soğukkanlılıkla sorunun üzerine gidebilmek gerekiyor. Bunu yapmaz da "İsrail yaptı" ile "İran yaptı" arasında gidip gelirsek, sorunun kaynağını tek bir noktaya ihale etme kolaycılığına kaçarsak meselenin özünü ıskalamış oluruz.

Taha Kılınç

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2011/10/20/israil-yapti-ile-iran-yapti-arasinda

MİLLİ BİRLİĞİN DE VERMİŞ OLDUĞU REFLEKSLE HAREKET EDEN İSRAİL DEVLETİ, SINIRLARINI KORUMA KONUSUNDA KİMSEYE TOLERANS GÖSTERMEZ VE BUNA “SIFIR TOLERANS” YORUMUNU YAPTIRIR

Bugünlerde herkes İsrail’i konuşuyor, Oysa bugün İsrail’den övgüyle söz edenler, dün İsrail devletini verip veriştiriyor; eleştirirken de yerden yere vuruyordu.

Bugün Türkiye televizyonlarında, elini koparanın ekran yorumcusu olduğu medya güncesinde İsrail’in örnek davranışı, yurttaşına verdiği değer anlata anlata bitirilemiyor. Oysa at gözlükleriyle İsrail’i ele alanlar bugün bir anlamda özür niyetine övgüler yağdırıyor. Asker Şalit’in, Filistinli tutuklulara karşı tutulmasından bu yana yaklaşık 5 yıl geçti. Şalit’in ailesi inanılmaz mücadele gösterdi, İsrail devleti bir askeri için Türkiye’yi arabulucu seçti.

İsrail’in bir askerinin serbest bırakılmasına karşı bin 200’e yakın Filistinli tutukluyu serbest bırakması, bu devletin kendi yurttaşına biçtiği ölçü ve nüfus olarak ortaya konulan rakamın çok üstünde bir nüfusa sahip olduğunu da yorumlatıyor. İsrail zor şartlar altında 1948 yılında kurulurken, bulunduğu coğrafya en kritik yerdi. Yahudilerin kutsal toprak olarak Tevrat’ta yazılanlara göre yaşamlarını şu anki coğrafya da kurmalarının da getirdiği zorlukla, bugün küçük bir adaya sığdırılmış İsrail görmek mümkün. İsrail hem nüfus hem de kurulduğu yüzölçümü olarak büyük bir orana sahip değil, ama bir yurttaşına karşın “Bin” insan biçtirmesi, kendi nüfusunu da dolaylı olarak dünyaya katlamış olduğunu vurguladı.

İsrail kurulduğu coğrafya itibariyle zor bir yaşam sürüyor. Yüzyıllar boyunca Yahudilerin ticaretle uğraşması, yıllarca sürgün tutulması ve katliama uğraması, Yahudilerin kendi içindeki hem dinsel hem de etnik milli birliğin oluşmasına en büyük macun olmuştur. Kurulduğu yer gerekçesiyle;

Dünyanın en iyi istihbaratına (Mossad)

En iyi ticaretine,

Dünyada söz sahibi olan lobilerine,

Ve ekonomiyi etkileyen sermaye olarak, Yahudi devleti İsrail’in bugün çok daha iyi bir konumda ve güçlü olmasına en büyük etkiyi sunmuştur. Yine belirtildiği gibi coğrafi konum olarak süregelen Filistin çatışması akıllarda dolaylı ya da doğrudan Yahudi- Müslüman çatışması yorumlarını yaptırmış, dünya geneli bu durum Antisemitizm yaratmıştır. Aslına bakıldığında aynı durumda başka bir ülke de İsrail’in sınırında kendilerine karşı bu çatışmayı yapsaydı, verecekleri tepki yine aynı şekilde olacaktı. Milli birliğin de vermiş olduğu refleksle hareket eden İsrail devleti, sınırlarını koruma konusunda kimseye tolerans göstermez ve buna “Sıfır tolerans” yorumunu yaptırır.

Türkiye İsrail’le halen müttefik,

İsrail’de iktidarın değişmesiyle dengeler değişti, aslında bu duruma Yahudi lobileri de karşı tepkili ve mevcut İsrail hükümetinin önümüzdeki seçimlerde bir daha iktidara gelemeyeceğini de vurgulayanlar oluyor. Daha önceki hükümet dönemiyle şimdikini kıyasladığımızda Netanyahu çok radikal duruyor.

Gündemdeki İsrail bugün yurttaşlarına ve askerine verdiği değerle kıyas örneklemesinde satır başlarında, bunu Türkiye’yle kıyaslayan yazarlar, aydınlar, çizerlere ise Yahudiler günaydın diyor.

http://www.batmancagdas.com/israil-ve-turkiye-kiyaslaniyor-makale,4967.html

İSPANYOLLAR, ÜLKELERİNDEN MÜSLÜMAN VE MUSEVİ DİNİNE MENSUP OLANLARIN TASFİYE EDİLMESİ HADİSESİNE "RECONQUİSTA" ADI VERİYORLARMIŞ; BİR NEVİ YENİDEN FETİH YANİ!

Bu kadarı yeterli değildi ama; İspanya'yı "ulus devlet" fikrinin öncüsü yapmaya kararlı İzabel ve Ferdinand daha fazlasını istiyordu; Arapça konuşmak ve yazmak yasaklandı. Müslüman giyim tarzı veya bu kültürün işareti sayılan her türlü ayrıntı da yasaklandı. Musevilerin Sebt günü (cumartesi) ve Müslümanların Cuması da yasaklar arasındaydı. Din değiştirenler çocuklarına Hıristiyan adı vermek zorundaydı.

Yasak listesi "hamam yasağı"na kadar uzatıldı çünkü hamamın her iki dinde de önem taşıdığı düşünülmüştü.

Din değiştirenlere "Moriscos" adı verildi. Morisko'lar merkezden uzaklara dağlara çekilip rahat edeceklerini sandılar ama yanılıyorlardı. Defalarca sürgüne uğradılar. İsyanları şiddetle bastırıldı. Bazıları yeni kıta Amerika'ya, bazıları Afrika'ya, bir kısmı ise Doğu Akdeniz'in yeni egemeni Türk devletine kaçtı.

İstanbullu Musevilerin uzak dedeleriydi onlar.

İspanyollar, ülkelerinden Müslüman ve Musevi dinine mensup olanların tasfiye edilmesi hadisesine "Reconquista" adı veriyorlarmış; bir nevi yeniden fetih yani!

Daha ilginç olanı sona sakladım: Reconquista, İspanyollara da pek iyilik getirmemiş pek. Safkan Hıristiyan ve İber doğumlu ailelerde bu defa "Acaba ecdadımızın uzak dallarından birinde Müslüman veya Sâmi kanından gelme kimse var mıdır?" paranoyası başlamış. Evlatlarını evlendirenler, "sakata gelmeyelim" endişesiyle kendilerini pekâlâ ırkçı sayılabilecek tedkiklere adamışlar.

Irkçılığı kim icat etti diye merak edenlere ufak tefek ipuçları bunlar...

A.Turan Alkan

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1193649&title=ders

İSRAİL’DEKİ CARİ SİYASİ TABLOYA BAKTIĞIMIZDA ÖNEMLİ DIŞ POLİTİKA KONULARINDA FARKLI ADIMLAR ATMA İNİSİYATİFİNE SAHİP OLABİLECEK BİR KOALİSYONUN KURULMASINI ÖNGÖRMEK OLDUKÇA ZORDUR

Aşırı sağcı, dinci ve Arap partilerin oylarında kayda değer değişimlerin yaşanmadığını dikkate aldığımızda karşımıza çıkan tablo, Atzmaut destekli Sağcı-Aşırı Sağcı-Dinci bloğun oy potansiyeli bir sonraki seçimde de devam ettirme hatta oylarını artırma ihtimalinin yüksek olduğunu, karşı bloğun ise Kadima ve Avoda arasında oy kaymaları yaşayacağını fakat koalisyon kuracak sayıya ulaşamayacaklarını ortaya koymaktadır.

Bununla birlikte özellikle olası iki gelişmenin şu anki mevcut tabloyu değiştirme potansiyeline sahip olduğunun altı çizilmelidir. Bunlardan birisi eski Şas lideri Arye Deri ve gazeteci ve TV yapımcısı Yair Lapid gibi isimlerin siyasete girme konusunda verdikleri sinyallerdir. Bazı kamuoyu yoklamalarında siyasete girmeleri durumunda bu isimlere oy vermeyi düşünebilecek önemli bir kitlenin olabileceği ortaya çıkmıştı. İkinci gelişme ise devam eden çadır protestolarının bir siyasi partiye dönüşme olasılığıdır. Benzer şekilde kamuoyu yoklamalarında böyle bir partiye oy vermeyi düşünecek İsraillilerin oranının azımsanmayacak miktarda olduğunu da not etmek gerekmektedir.

İsrail’deki cari siyasi tabloya baktığımızda önemli dış politika konularında farklı adımlar atma inisiyatifine sahip olabilecek bir koalisyonun kurulmasını öngörmek oldukça zordur. Siyasi tabloyu değiştirebilecek gelişmeler şu noktada sadece kağıt üstünde kalmaktadır. Normal şartlar altında 2013 Şubatı’nda yapılması planlanan seçimlere kadar meydana gelebilecek özellikle güvenlik eksenli olaylar dikkatleri sosyo-ekonomik problemlerden askeri ve hamasi bir düzleme çekme potansiyeline sahiptir. İsrail özelinde her zaman mümkün olan bu durum, sağcı-aşırı sağcı-dinci bloğun popülaritesini olumlu yönde etkileyecektir.

Dr. Ufuk Ulutaş  / SETA Vakfı

http://www.stargazete.com/acikgorus/israil-neden-degisemez-haber-392066.htm

BU İŞTE HEM İSRAİL HEM DE TÜRKİYE TARAFINDA İLETİŞİM KURABİLMEK LAZIM. ÇÜNKÜ ESAS İŞ, İSRAİL'DEN TÜRKİYE'YE KÜLTÜR GETİRMEK

'Bu iş benim için iyi olabilir,' diye düşündüm. Uzun yıllar burada yaşadığım için hem Türkiye ve Türkleri iyi tanıyordum hem de Türkçem iyiydi. Bu işte hem İsrail hem de Türkiye tarafında iletişim kurabilmek lazım. Çünkü esas iş, İsrail'den Türkiye'ye kültür getirmek. Ama ben iki tarafla da ilgileniyorum. Türkiye'den de İsrail'e kültür götürmek istiyorum. Daha önce de yaptım, ama resmi değildi. Türk gruplarıyla İsrail'de konser verdim. Şimdi resmileşti. Dünyada da örnekleri var. Örneğin Brezilya'da ünlü şarkıcı Gilberto Gil de kültür ataşeliği yapmıştı. Bu yeni görevimi enteresan buluyorum. Sonuçta ailem mutlu olunca, ben de mutluyum.

Ben sadece iki aydır bu işi yapıyorum, ama eğer sanatçıysan bu avantaj. Türkiye'ye gelen sanatçıların ihtiyaçlarını daha iyi anlayabiliriz. Kendimi bunca yıldan sonra artık bir Türk gibi hissediyorum, sanki onlar benim ülkeme ziyarete geliyor. Çünkü burada Türklerle, kültürel çevrelerle 10 yıl çok yakın dostluklar kurdum. Hatta bir Türkle evlendim.

Siyaset, kültüre karıştırılmamalı. İstanbul'da birçok ülkeden sanatçıyla çaldım. Hiçbir sorun yaşamadım. Sanat, sınırları kaldırıyor. Kültür ve sanat, aşktır. Aşkın gücüne inanmak gerekiyor.

Yinon Muallem

http://www.sabah.com.tr/Pazar/2011/10/23/istanbulda-kendimi-turk-gibi-hissediyorum

Netten okuyun

Filistin İsrail Esir Değişiminde Psikolojik Üstünlük Kimde? – DR RECAİ YAHYAOĞLU

http://www.aktuelpsikoloji.com/artikel.php?artikel_id=1324

Etnik demokrasi İsrail'in vatandaşları – BEKİR AYDOĞAN

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1193536&title=yorum-bekir-aydogan-etnik-demokrasi-israilin-vatandaslari

Mahallede diyalog havaları – ADNAN EKŞİGİL

http://www.acikgazete.com/yazarlar/adnan-eksigil/2011/10/05/mahallede-diyalog-havalari-i.htm

http://www.acikgazete.com/yazarlar/adnan-eksigil/2011/10/20/mahallede-diyalog-havalari-ii.htm?aid=43865

Eski Dosttan Düşman Olmaz – MERT ATLAŞ

http://www.mgkmedya.com/posts/eski-dosttan-dusman-olmaz

Anılar

Bir zamanlar İstanbul’da Yahudiler ve Yaşantıları

http://www.kinaliada.net/index.php?katnews-rozkohen