Yüz gün kala...

 

Sibel CUNİMAN PİNTO Köşe Yazısı
18 Ocak 2012 Çarşamba

Geçen yılı bitirdik, koşar adımlarla yenisine başladık, hatta 2012’nin yirmi dörtte biri arkamızda kalıverdi bile! Fransa’da yıl sonu/yılbaşı neler olup bitiyor, kamuoyunda neler konuşuluyor, hadi kısa bir tur yapalım.

2011 yılının son günlerine Türkiye-Fransa gerginliği damgasını vurdu. Fransa’da yaşayan Türkler, Trocadero Meydanı’nda toplandı, yürüdü, seslerini duyurdu. Ocak sonunda öngörülen Senato görüşmelerinin tatil öncesi başlayıp başlamayacağını ve nasıl sonuçlanacağını hep beraber izleyeceğiz.

Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy yıl sonu mesajında Fransa için oldukça karanlık bir tablo çizdi, korku herkesin ensesinde. Aradan iki hafta geçmeden uzun süredir zaten beklenen Fransa’nın kredi notu düşürüldü. Yapılan son anketler Fransızların üçte ikisinin çok tedirgin olduğunu, mutsuzluk seviyesinin tavan yaptığını göstermekte.

Seçimlerin ilk turuna 100 gün kala politikada ton sertleşiyor. Fransa Ulusal Meclisi Başkanı Bernard Accoyer’ın  ‘solun bu seçimi kazanması bir savaş sonucuna benzer’ sözlerinin ardından Sosyalist Parti Başkanı Martine Aubry, geçen hafta Lille’e ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Sarkozy’yi uyardı: ‘Grubunuzu daha iyi kontrol edin, seçim tartışmaları seviyesini yüksek ve kaliteli tutarsak hem cumhuriyet hem halk kazanır’ dedi. Cumhurbaşkanı yanıtında kendisi hakkında ileri geri konuşan François Hollande’a göz kulak olması tavsiyesinde bulundu! 

Yeşiller Partisi Başkanı, eski yargıç, Eva Joly 14 Temmuz Cumhuriyet Bayramı’nda askeri resmi geçide gerek olmadığı söyleminin ardından yeni bir polemiğe imza atti. Partisinin ‘Eşitlik Gecesi’nde konuşan Joly Yahudilerin Kipur (oruç) ve Müslümanların Ramazan Bayramlarının da resmi tatil olması gerektiğini söyledi. Sosyalist Parti yetkilileri Joly’ye devletin laiklik kuralını hatırlatırken Yüksek Öğretim Bakanı Fransa’nın Hristiyan köklerini vurguladı. Seçim kampanyaları başlığı altında ‘diyalog ve tartışmaların yerine polemiklerin tercih edilmesine’ üzüldüğünü belirten Joly ‘öneride bulunmanın, ne yapmak istediğini söylememekten’ daha iyi olduğu görüşünü savundu.

Geçen yılki Mediator (Servier Laboraturaları’nın diyabet için ürettiği bu ilacın kilo kaybetmek isteyen hastalara da verilmesi, yaklaşık 5 milyon kişinin kullandığı ilacın kalp rahatsızlıkları ve ölümlere sebep olması) skandalının ardından tıbbi yerine çok daha ucuz atık malzemeden üretilen sanayi tipi silikon kullanan Fransız PIP firması da son yılların en büyük sağlık skandallarından birine neden oldu. Dünyada 300 ila 400.000 kadın tarafından  kullanıldığı tahmin edilen bu meme silikonlarının değiştirilmesinde, gerekli kontrol ve önlemlerin alınmadığından yola çıkarak, devletin masrafları karşılaması konusu tartışılmakta.

Kelime anlamı ‘gülümseme barı’ olan bar à sourire’ler gündeme bomba gibi düştü. Bembeyaz dişlere mi sahip olmak istiyorsunuz? Giriyorsunuz bu dükkanların birine, rahat koltuklara yerleşiyorsunuz. Üzerine jel sürülen silikon bir protez ağzınıza yerleştiriliyor; mavi ışıklı lambanın altında 15 dakika oturuyor, tv izleyip müzik dinleyebiliyorsunuz. 30 Euro’ya mal olan bu ‘bakım’ şu anda Paris’te çok moda. Kuruluş maliyetinin düşük olması, tek kişi ile işletilebilmesi, 30-40 m2lik alanda üç müşteriye aynı anda hizmet verilebilmesi, kullanılan kitlerin hiç bir hazırlık gerektirmemesi, Paris’te iki yıl içinde 80 mağazanın açılmasının en önemli sebeplerinden. Hem tüketici memnun, hem iş sahibi ama memnun olmayan bir kesim var: diş doktorları. Jelin içindeki beyazlatıcı madde olan hidrojen peroksitin fazla kullanımının sağlığa zararlı etkilerini vurgulayan doktorlar bu ‘bar’ların bilinçsizce açılmasının halk sağlığına ciddi tehdit oluşturabileceğini belirtirken beyazlatıcı kitlerin ithalatçısı, hekimlerin yüzde 25 oranında kullandıkları bu maddenin kitlerde sadece yüzde 0,1 oranında bulunduğunu ve hiç bir tehlikenin söz konusu olmadığını kamuoyuna duyurdu. Tartışmalar süreceğe benzer.

Paris’te farklı bir hırsız: Son iki hafta içinde onun üzerinde boulangerie(fırın)’ye girip her seferinde 8 ila 20 Euro değerinde croissant satın alan, ardından tabancasını göstererek parayı ödemeden kaçan hırsız aranıyor. Soyulan fırınlardan birinin sahibi Augusto Dos Santos, gazetecilere ‘eğer gerçekten ihtiyaç sahibiyse hergün yiyeceğini ücretsiz verebilirim’ açıklaması yaptı.

Hoş bir sedayla son verelim bu ayki yazımıza: 17 milyon üzeri seyirciyle tüm zamanların en çok izlenen Fransız filmi sıralamasında ikinci olan ‘Intouchables’ (Dokunulmazlar) sinemaseverleri mest ededursun bir başka güzel film El Gusto vizyona girdi. Filmin senarist ve yönetmeni Safinez Bousbia Cezayir doğumlu. Bir süre mimar olarak çalıştıktan sonra 2003 yılında sinema dünyasına adım atan Bousbia 2004 yılında Dublin’de Quidam Productions şirketini kuruyor. Şirketin amacı gün ışığına çıkmamış hikayeleri bulmak ve ekrana taşımak. Bousbia’nın tutkulu projesi 2003 yılında bir Cezayir gezisinde beğendiği bir aynayı satın almak için küçük bir dükkanı ziyaretiyle başlar. Satıcının gösterdiği eski fotoğraflardan yola çıkarak şimdi 70 ila 100 yaşlarında Cezayir ve Fransa’da yaşayan bir grup Müslüman ve Yahudi müzisyenin izini sürmeye başlar. ‘O gün hem onların hem benim hayatım değişti,’ diyen Bousbia’nın filmi biraz Buena Vista Social Club biraz Radu Mihaileanu’nun Le Concert (Konser) filmlerini çağrıştıyor. Cezayir Konservatuarı’nda Chaabi müziğinin efsane ustası El Hadj M’Hamed El Anka’dan aldıkları derslerin üzerinden elli yıl geçmiştir. Kelime anlamı folk olan chaabi müziği Arap-Endülüs, Berber ve Flamenko müzik geleneklerinin bir kokteyli. Savaşın ve tarihin ayırdığı ama dostluğun ve müziğe aşkın ortak paydasında tekrar birleşen 42 kişilik El Gusto orkestrasının Fransa’da verecekleri konsere hazırlanışını izlediğimiz film boyunca mandolin, keman ve perküsyon eşliğinde melodilerin enerjisi bizi Cezayir Casbah’sının sokaklarına götürür. ‘Her evin taşında bir şiir yatar’, ‘açlığı, susuzluğu, yoksulluğu unutturan’ sokaklarımızın müziği kanımıza işlemiştir, asla ölmeyecek’ diye tanımladıkları müziklerinin yanısıra film aşkı, kayıpları, sürgünleri, ihaneti ve dostluğu dile getirir. Namelerine ortak olduğumuz müzik tutkusunun tüm kültürel, etnik ve dini sınırları aştığını ispat edenEl Gusto mükemmel arkadaşlığın değerine dikkat çekerek gözleri yaşartıyor, gönülleri fethediyor.