Hapı yutsak mı yutmasak mı?

Günümüzde insan ömrünün giderek uzadığı bilinen bir gerçek. Sağlıklı beslenme, her yaşa göre spor, belli aralıklarla doktor kontrolleri, check-up’lar kaliteli uzun bir yaşamın olmazsa olmazları.

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
14 Aralık 2011 Çarşamba

Günümüzde insan ömrünün giderek uzadığı bilinen bir gerçek. Sağlıklı beslenme, her yaşa göre spor, belli aralıklarla doktor kontrolleri, check-up’lar kaliteli uzun bir yaşamın olmazsa olmazları.

Sağlık sigortalarının bir hizmeti olan ücretsiz yıllık check-up’lar çoğu kişi için alışkanlık halini aldı. Geçenlerde sohbet ettiğimiz bir arkadaşım, ‘6 ayda bir kontrollerimi yapıyorum; birincisini sigorta poliçemden, ikincisini ise bankanın kredi kartı müşterilerine tanıdığı sağlık kontrolü hakkımdan yararlanarak yapıyorum’ dedi. Doğrusu senede iki kez kontrole gitme düşüncesi pek hoşuma gitmedi. Gerekeni yap, fazlasını karıştırma düşüncesi bana daha çok uyuyor.

Bu bağlamda son zamanlarda orta yaş ve üstünü ilgilendiren bir konu da Prof. Dr. Canan Karatay’ın kolesterolun zararlı olmadığı, damarları tıkamadığı ve ilaç kullanmanın gereksiz olduğuna dair öne sürdüğü savlar. Kardiyolog’un yazdığı, ‘Karatay Diyeti’ adlı kitap uzun zamandır en çok satanlar arasında. Öte yandan diğer doktorlar kolesterol hastalarını ilaçlarına mutlaka devam etmeleri konusunda uyarıyorlar.

Tıpla ilgili her türlü yenilik ilgimi çeker. Tabii ki, konu aile hekiminin kararıyla noktalanır. Zaten istesem de ‘Karatay Diyeti’ bana uymuyor. Daha doğrusu hiçbir diyet uymuyor. Son birkaç yılımı şehrin diyetisyenlerini tanımakla geçirdim. Nihayet birinde karar kıldım. Şimdi üç ay perhiz yapıyorum, üç ay yiyerek dinleniyorum; sonra tekrar üç ay perhiz… Böyle sürüp gidiyor. Dolayısıyla minik kolesterol hapları beni kötülüklerden koruyor.

***

Büyük şehirde yaşamak, insanları birçok bakımdan olduğu kadar sağlık açısından da olumsuz etkiliyor. Yoğun iş temposu, stres, trafik, gürültü, sürekli bir yerlere yetişme telaşı, v.s. Buralarda yaşam insanı maddi manevi tüketiyor. Yıllar önce İstanbul’dan  Bodrum’a, Fethiye’ye göç eden ailelere şaşırırdım. Herhalde o zamanlar çok gençtim ve şehir beni hala cezbediyordu. Bugün ise dört mevsim ılıman, sakin, küçük bir yörede yaşamak zihnimi kurcalayan bir konu. Ancak belki o zaman kolesterol hapına gerek kalmayacak.

***

Geçtiğimiz hafta iki güzel insanı yitirdik. Biri Valikonağı Caddesi’nin başında, diğeri aynı caddenin öbür ucunda yaşadı. Denise Benrey çok takdir ettiğim bir büyüğümdü. Her zaman yüzünde gülümsemesi, boynunda küçük fuları, dimdik gururlu bir yürüyüşü vardı. Çocuklarının yurtdışında oluşu, eşi Mişel Benrey’le birbirlerine daha çok kenetlendikleri izlenimini bırakmıştır bende. İki yıl süren mücadelesini de dimdik sürdürdü ve aramızdan ayrıldı. Mekânı cennet olsun.

Lise yıllarında Leyla’yı Dame de Sion’un kapısında bekleyen yakışıklı bir delikanlıdan söz eder yaşıtları. Dr. Eli Behmoiras’ın delikanlı yıllarını tabii ki bilmiyorum ama onu tanıdığımda elinde deri çantası, siyah paltosu, özenle boyanmış ayakkabıları ile yapılı, uzun boylu bir doktordu. Çok ciddi görünürdü. Oysaki yakın arkadaşları çok nükteli olduğunu söylerdi. Yıllar sonra insancıl yönlerini görebildim. Ne yazık ki, Nişantaşı bir ‘beyefendi’sini daha kaybetti. Mekânı cennet olsun.