Bir Gezi Güncesi: Krakov – Auschwitz (4): KAYITSIZ KALMAK İMKÂNSIZ

Auschwitz Ölüm Kampı’ndan, tren raylarından, işkence odalarından, krematoryum ve gaz odalarından, toplu mezarlardan, mahkumların eşyalarından geri kalanları görünce, bu topraklar üzerinde yaşanan vahşete kayıtsız kalmak gerçekten imkansız oluyor…

Metin DELEVİ Perspektif
14 Aralık 2011 Çarşamba

Krakov’dan sonraki durağımız Auschwitz. 07.30’da Krakov’dan yola çıkıp, müzenin açılış saatine doğru Auschwitz’e varıyoruz.

Auschwitz hakkında aktarılacak çok bilgi var. Müsait bir zamanda bu bilgileri daha geniş bir şekilde aktarmaya çalışacağım. Ancak genel bilgi olarak 40 km2’ye yayılmış alanda, ilk önceleri siyasi mahkûmların ‘ıslahı’ için planlanmış ancak daha sonraları mükemmel bir ölüm fabrikasına dönüşmüş bir kamp olduğu söylenebilir. Üç ana bölümden, Auschwitz I (Arbeit Macht Frei yazısı ile tanınan), Auschwitz II – Birkenau (bir kontrol kulesine doğru giden tren yolu ile tanınan) ve Auschwitz III –Monowitz-Buna (daha az tanınan)  çalışma kampından oluşan kampın etrafında ayrıca birçok alt kamp ve çalışma merkezleri de ilave edilmiş.

Auschwitz’de ilk durak

İlk durağımız, kampın ilk binası olan ve 20 Mayıs 1940’da hizmete giren tütün fabrikası oluyor. Bu binaya getirilen ilk mahkûmlar Polonyalı siyasi suçlular olmuş. Hemen yanında Almanların ilk karargâh binasını görüyoruz. Şu anda bu bina meslek yüksek okulu olarak kullanılıyor. 500 metre kadar, ilk Yahudi mahkûmların kampa getirildiği demiryolu üzerinde yürüdükten sonra (rayların çoğu ev ve bahçelerin altında kalmış) tren boşaltma noktasına vardık. Tüm bu noktalar özel mülkler olduğundan, Auschwitz Müze kapsamına dahil edilmemişler.

Nihayet Auschwitz Kampı’na giriyoruz. Birkaç yıldır gruplara müze rehberleri ile dolaşma mecburiyeti getirilmiş. Ancak bizim asıl rehberlerin bilgisini gördükten sonra, bize tahsis edilen rehber yanımızda yürümekle yetindi. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen yoğun bir kalabalıkla karşılaşıyoruz. Yıllık ziyaretçi sayısının iki milyon civarında olduğu söylendi. Müzeye giriş ücretsiz, yalnız rehber ve WC için ücret alınıyor.

Mahkûmların kampa giriş-çıkışları esnasında klasik müzik çalmak zorunda kalan orkestra bölümünden geçip, meşum “Arbeit Macht Frei” yazısı altından Auschwitz I’e giriyoruz. İlk durağımız on beş numaralı blok. Bu binanın önü, on iki saat kadar sürebilen içtima-yoklama meydanı olarak kullanılmış; soğukta saatlerce ayakta hareketsiz beklemekten çok sayıda ölen olmuş. Zaten yoklama esnasında en ufak hareketin en basit cezası kırbaçlanma, en ağırı ise ölümmüş. Üç numaralı blok ise mahkum elbiselerinin Zyklon B gazıyla ilk dezenfekte edildiği yer olmuş. On bir numaralı blok veya ölüm bloğu, ölümle sonuçlanan her türlü işkencenin yapıldığı bina olarak tanınmış. Yine bu binanın bodrumunda gazla öldürmenin ilk denemeleri yapılmış. On numaralı blok ise, başta Mengele olmak üzere doktorların insanlar üzerinde ölümcül deneylerini yaptığı bina olarak tanınıyor. Onuncu ve on birinci blok arasında, binlerce kişinin kurşuna dizildiği ‘ölüm duvarı’nı görüyoruz. Duvarın önü çiçeklerle donatılmış.

Ölüm merkezleri

Tekrar on birinci bloğa geri dönüp içeri giriyoruz. Mahkûmların günlerce içeride tutulduğu bir metrekarelik hücreler, mini gaz odaları, işkence odalarını görüyoruz. Kayıtsız kalmak imkânsız. Bu satırları yazarken bile bu tüyler ürpertici görüntüyü tekrar yaşıyorum. Girişi Oswiecim Yahudi mezarlığından getirilmiş mezar taşlarıyla örülmüş on iki numaralı bloktan geçip kampın uç noktası olan, kısmen restore edilmiş bir numaralı krematoryum ve gaz odasına geldik. Gaz odası ve krematoryum aynen muhafaza edilmiş; duvarlarda hâlâ o dönemden kalma lekeler gözleniyor. Korkunç bir ölüm merkezi. Oradan çıkıp, kampın son günlerinde öldürülen 700 mahkûmun toplu mezar ve anıtından geçiyoruz. Pek iştahımız kalmadığından çok kısa bir yemek arası verip devam ediyoruz. Auschwitz-Birkenau ve Auschwitz II arasında bulunan, 1942-1944 yılları arasında yaklaşık 500.000 Yahudi’nin indirildiği tren durağına, Judenrampe’ye geliyoruz. Auschwitz denince aklımıza gelen ilk görüntü bu demiryolu. Raylar üzerine o dönemlerden kalma bir vagon yerleştirilmiş. Vagonun köşesindeki ufak bir delikten içerisini görme imkânı buluyoruz. Bu noktada trenden indirilen Yahudiler kontrol sonrası ya çalışmak ve biraz daha yaşamak üzere yukarıya ya da çalışmaya uygun görülmeyenler, aşağıya gaz odalarına doğru yürümüşler. Yaşam Yürüyüşü’nün yapıldığı yol da bu yol. Mayıs 1944’den sonra, Yahudi imhasını hızlandırmak için raylar gaz odalarının önüne kadar uzatılmış tren sonrası yaşam şansı sıfırlanmış.

Gaz odaları ve krematoryum kalıntıları

Meksiko olarak bilinen inşaatı bitirilmeyen kamp genişletme alanından geçip Mart veya Mayıs 1942’de faaliyete geçen Bunker I olarak bilinen ilk gaz odası sahasına varıyoruz. Bu gaz odasında yüz bin kişinin öldürüldüğü tahmin ediliyor.

Şimdi bu sahanın üzerinde güzel bir bahçe ve içinde bir villa bulunuyor. Almanlar tarafından arazisi elinden alınan Polonyalı, savaş sonrası hiçbir şey olmamış gibi kendi arazisi üzerine evini yeniden inşa etmiş. Hemen karşıda gaz odasında öldürülenlerin cesetlerinin veya küllerinin bulunduğu toplu mezar-ceset yakma alanına giriyoruz. Dört adet sembolik mezar taşı – anıt koyulmuş. Burada ilk kez Kadiş duasını okuma ihtiyacı duydum. Yanımda getirdiğim Kadiş’in Fransızca tercümesini herkese dağıttım. Alçak veya yüksek sesle ancak herkes gözleri yaşlı Kadiş’i okudu. Hatta Kadiş’ten çok duygulanan bir öğretmen sınıfında bunu dağıtmak için benden izin istedi. Kadiş’in telif hakkının bana ait olmadığını ve istediği gibi kullanabileceğini söyledim. Yakınlardaki bir yazışmamızda bu tercümeyi sınıfına dağıttığını yazdı. Tekrar kampa dönmek için, gruptan birinin söylediği gibi Bielski Grubu edasıyla ormanın içinde yol aldık. Ölüm kampının bu bölümünde şimdilerde geyikler ve sincaplar cirit atıyor. Kampı boyuna geçip iki numaralı gaz odası Bunker II kompleksinin kalıntılarına geldik. Soyunma odaları, gaz odası ve krematoryumun yalnızca temeli ve bodrum bölümleri kalmış. Bu bölüm 1942 yılı sonunda devreye girmiş. Beyaz Ev olarak bilinen bu kompleks 1943 yazında devre dışı bırakılmış ancak 1944 yılında Macar Yahudilerinin gelmesiyle yetersiz kalan kapasiteyi artırmak için tekrar devreye alınmış. Bu alanın bir bölümünde yine toplu mezarlar bulunuyor. Yağmur sonrası bazen toprak üstüne ceset kalıntıları çıkabiliyor. Nitekim bir su yığının içinde kemik parçaları görüyoruz. Yolumuza devam edip, şimdi müzeye dönüştürülmüş, çalışmaya uygun görülenlerin kayıt, dezenfekte oldukları ve mahkum giysisi aldıkları Zentral Sauna’yı dolaştık. Ölüme gönderilenlerin valizlerinden çıkmış resim ve eşyalarla donatılmış.

Artık hava karardığından otobüse binip otelimize döndük. Akşam çıkıp etrafta dolaşıp biraz sıkıntımızı dağıtmak istedik. Ancak otel kapısında sağda iki, solda üç bina olan ve ufukta Auschwitz’in kuleleri görülen bir yerde bulduk kendimizi. Yani tam bir cadde-köy. Geriye dönüp otelde konu ile yaptığımız çalışmaları birbirimize aktarmakla yetindik.

Çarşamba sabahı günümüze, yine erken saatlerde, Auschwitz II’den başladık. Bir gün önce gördüğümüz ray yolunu takiben, gaz odalarına gönderilen Yahudilerin kampa giriş yaptıkları yan kapıdan geçip yine onlar gibi ölüme giden her iki tarafı elektrikli tellerle donanmış dar yolu kat ettik. Yolun sonunda II ve III numaralı krematoryum yıkıntılarına vardık. Krematoryum olarak adlandırılan binalar, aslında, soyunma odaları, gaz odası veya odaları ve ceset yakma fırınlarından oluşan bir yapı. II numaralı krematoryum Mart 1943-Kasım 1944 arası, III numaralı krematoryum ise Haziran 1943-Kasım 1944 arası faaliyet göstermiş. Kasım 1944’de her iki yapı yıktırılmış, Rus ordusunun yaklaşması üzerine tüm delilleri yok etmek amacıyla kalıntılar 20 Ocak 1945’de, Auschwitz’in Ruslar tarafından ele geçirilmesinden bir hafta önce dinamitle havaya uçurulmuş. Binaların yalnızca bodrumları, yani soyunma odalarının duvarları sağlam kalmış. Kalıntılar arasından bodrumları rahatça görebiliyoruz.

Yolumuza devam edip 1967 yılında yapılmış anıtın önüne geliyoruz. Anıtın önüne, Judeo-Espanyol dahil olmak üzere yedi dilde yedi kitabe yerleştirilmiş. Bu alan anma törenlerinde kullanılıyor. ‘Yaşam Yürüyüşü’ne katıldığım yıl bu meydanda Şimon Peres konuşma yapmıştı. Bu alanın sağında ve solunda IV ve V numaralı krematoryumlar bulunuyor. IV numaralı krematoryum 7 Ekim 1944’de, bu kampta çıkan tek isyan olan Sonderkommando isyanı esnasında havaya uçurulmuş. Başarılı olamayan bu isyan sonrasında yaklaşık 450 mahkûm misilleme olarak öldürülmüştü. Zaten II ve III numaralı krematoryum bu isyan sonrasında Naziler tarafından yıktırılmıştı. Yani isyan bir şekilde gayesine ulaşmış ancak geç kalınmıştı. O güne kadar bir milyondan fazla insan bu gaz odalarında can vermişti.

Her iki binanın yakınlarında toplu mezarlar bulunuyor. Toplu mezarlarda ya cesetler bırakılmış ya da yakılan cesetlerin külleri atılmış. Maalesef, bu toplu mezar ve kül çukurları yağmurlar nedeniyle sular altında kalmıştı. Suya rağmen, toprak üzerine çıkmış insan kemiği parçalarına rastladık.

Bu bölgeden ayrılıp, Kanada II olarak bilinen, öldürülen Yahudilerden toplanan eşyaların depolandığı alana geliyoruz. Depo barakaları yıkılmış ancak yerlerde her türlü paslanmış, kırılmış eşyalar, kumaş parçaları kalmış. Toprağı biraz eşeleyince yine her türlü kırık dökük eşya çıkıyor. Ziyaretçiler tarafından hatıra olarak alınmaya başlanınca, sağlam olanlar koruma altına alınmış ve bir vitrinde teşhir ediliyor. Bu vitrinde taraktan çocuk lazımlığına kadar her türlü eşyayı görebiliyorsunuz.

Kampın BII bölümünden, Roman ailelerin kaldığı baraka kalıntılarından geçiyoruz. Bu barakalarda yaklaşık 24.000 Roman kalmış ancak sonuçta hepsi gaz odalarında can vermiş.

(devam edecek)

yazının 3. bölümü

https://www.salom.com.tr/news/detail/22024-Krakov-Gettosu-ve-Plaszow-Kampindan-geride-kalanlar-3.aspx

yazının 2. bölümü

https://www.salom.com.tr/news/detail/21880-Bir-Gezi-Guncesi-Krakov--Auschwitz2-PARLAK-GUNLERDEN-GETTO-HAYATINA.aspx

yazının1. bölümü

https://www.salom.com.tr/news/detail/21852-Bir-gezi-guncesi-Krakov--Auschwitz-1.aspx