Torunuma Mektuplar-33: Doğum günün kutlu olsun

Sizin diyebileceğiniz evlatlar, gerçekte sizin değildirler. Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi asla. Çünkü onların kendi düşünceleri vardır. Onların vücutlarını atabilirsiniz, ama canlarını asla...

Sara YANAROCAK Kavram
30 Kasım 2011 Çarşamba

Çünkü onların canları, geleceğin sarayında oturur ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.

Onlar ileriye atılan oklardır, siz geride kalan yaylarsınız. Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz, ama onları kendinize benzetmeye kalkışmayın hiç.

Çünkü hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.

Benim sevgili güzel oğlum, ikinci yaş günün kutlu olsun. Beni yaşamımda ilk kez büyükanne yapan canım torunum, ömrün mutlu, sağlıklı ve huzurlu geçsin.

Sevgili Guy David, bugün senin doğum günün. Hayatıma gireli henüz sadece iki yıl oldu ama, kattığın anlamın yüceliğini hayal bile edemezsin. Bana katıksız güzel duygular, olgunluklar, sevgiden doğan mutluluklar verdin. Kardeşin Maya Sara ve kuzinin Sary gönlüme ve hayatıma yeni hazlar, sevinçler kattılar. Senin ikinci yaşında, siz üç mis kokulu canım bebeler, hayatın saf ve sevgi dolu yanlarını bana yeniden, soluk soluğa yaşatıyorsunuz.

Sevgili güneş oğlum, biz büyükler, siz çocuklarımızı büyütürken, sizleri hep kendimize benzetmeye çalışırız. Doğru bildiklerimizi sizlere dayatır, kendi gerçekleşemeyen hayallerimizi sizlerde yaşamayı arzu eder, bazen de bu uğurda yanlışlıklar yapabiliriz.

Büyük yazar ve düşünür Halil Cibran’ın yukarıda alıntıladığım cümlelerinde işte bu gerçekler yatıyor.

Aslında tüm ebeveynler bu dünyaya sadece yeni varlıklar getirirler. Onları besler ve ellerinden geldiğince iyi şartlar sağlamaya çalışırlar. İyi bir eğitim ve öğretimin hiç kimseye zararı yoktur, aksine bir binanın temellerini sağlam ve güvenli atmak tek doğru yoldur.

Ama... Bir insanı yetiştirirken, onu salt kendi doğru bildikleriyle büyütmek ve bu yola yöneltmek bence yanlışların en büyüğüdür. Unutmamak gerekir ki, her insan dünyaya geldiği zaman, kendisiyle birlikte yeteneklerini, yapabileceklerinin potansiyelini, yaratıcılığını, zekâsını ve karakterini de birlikte getirir. Çocuklarımızı bizim oldukları için, bizler gibi düşünmeye ve davranmaya mecbur edemeyiz. Yeni doğan her insan, bir önceki kuşağın insanından daha yetkin ve yaratıcı olmalıdır. Onları kendi sınırlı fikirlerimiz ve eylemlerimizle engellemememiz, setler koymamamız gerekir.

Tam tersine, yaşamımız boyunca, bizlerin kazanamadığı yeteneklere ve özgürlüklere ulaşabilmeleri için onlara gaz vermemiz gerekir. Ulaşmak istedikleri yönlere uçabilmeleri için, onların kanatlarını kesmek yerine, kanatlarına motor takmamız gerekir. İnsanlar ayakları toprağa bağlı olduğu sürece emniyette olduklarını zannedip, çocuklarını ve sevdiklerini de yanı başlarında oturtup, kendilerini ve onları garantiye almaya çalışırlar. Hâlbuki başarılı ve mutlu bir kişi yetiştirmenin ilk yolu ona seçim özgürlüğü vermekten geçer.

Siz çocuklar, bizim kendi yayımızla gökyüzüne fırlattığımız oklar misali kendi yönünüze uçmalısınız. Biz ebeveynler ise elimizdeki yayla geride kalıp, sizin başarılarınızla gurur duymalıyız.

Çocuklarımız, geleceğe doğru atılıp, kendilerine hiçbir zaman hayal bile edemeyeceğimiz saraylar inşa ederler. Tıpkı kendi büyüklerimizin bizim saraylarımızı şaşkınlıkla izledikleri gibi, bizler de çocuklarımızın saraylarını, ibret ve mutlulukla izlemeliyiz. Her doğan çocuk, daha da ileri gitmelidir. Yeni dünyalar yaratmalıdır. Sürekli eskiyi yinelemekten, eski şarkıları yeniden söyletmektense, yeni şarkılar bestelemelerini, yeni müzikler keşfetmelerini sağlamamız gerekir.

Guy, “başkalarının bilgisiyle bilgin olabilsek bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz.**

Bu yüzdendir ki çocuklarımıza ne kadar eğitim ve öğretim versek bile, o çocuk sadece bilgili ve kültürlü bir kişi olur, yalnızca kendi aklını doğru kullanırsa akıllı olur. Bizim aklımızla akıllı olamaz. Aslında biz büyükler sizi kendimize benzetmek yerine, kendimiz evrime uğrayıp size benzemeye çalışmalıyız. Özellikle teknolojinin ve fenin ışık hızıyla geliştiği bu dönemde, çocuklarımızı boynuna boyunduruk takıp geriye çekmek, bence hataların en büyüğüdür. Çocuklarımıza ulaşıp, onların seviyesine yükselebilmek için, bizler çabalamalıyız.

Çünkü geçmiş, geçmişte kalmıştır, hayat geriye gitmez, geçmişle de ilgilenmez. Umutlar, hayaller, yükselişler hep geleceğe göre kurgulanır. Bizler geçmişten gelip bugünü yaşarken, çocuklarımız bugünden ileriye, geleceğe koşmaktadır.

Benim fikrime göre, çocuklarımızı geçmişteki iyi fikirler ve inançlarla donatmalı ve geleceğine doğru da bu donanımlarla ama yepyeni eylemlerle, sırtlarından güvenle itmeliyiz.

Güzel minik oğlum, sana bu fikirlerimi anlatırken, geçmişten geleceğe aktarılan geleneklerden, inançlardan, doğru davranış biçimlerinden uzaklaşmayı önermiyorum. Benim sözünü ettiğim şeyler, köhnemiş fikirler, insanları felakete sürükleyen töreler ve alışkanlıklar, yanlış ve sağlıksız uygulamalar, insanları karanlıklara sürükleyen bağnaz inanışlardır. Eskimiş ile eskiyi birbirine karıştırmamak gerekir. Köklü ve anlamlı, aklı selim sahibi eskiler, yaşamımızın birer klasik zenginliği iken, eski püskü, toz toprak altında kalmış düşünce ve inanışlar çöp kutusuna atılmalıdır.

Eski başkadır, eskimiş başka... Nice eskiler vardır, hiç eskimez.***

Sevgili Guy, 30 Kasım günü benim için bayramların en güzeli çünkü senin doğduğun gün. Tanrı sana, anne baban ve kardeşine, uzun ve mutlu bir yaşam versin. Sizi hiç birbirinizden ayırmasın.

Seni çok seven Babaannen Sara

Tel Aviv, 26 Kasım 2011

*Halil Cibran

**Montaigne

***Peyami Safa