Azınlık gazetelerine can suyu…

Basın İlan Kurumu tarafından yayımlanan ve tarafıma gönderilen ‘Basın Hayatı’ adlı derginin kapağında “Azınlık Gazetelerine Can Suyu” başlığı yer alıyor

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
21 Eylül 2011 Çarşamba

Basın İlan Kurumu tarafından yayımlanan ve tarafıma gönderilen ‘Basın Hayatı’ adlı derginin kapağında “Azınlık Gazetelerine Can Suyu” başlığı yer alıyor. Giriş yazısında kurumun Genel Müdürü Mehmet Atalay şöyle demekte: “Apoyevmatini Gazetesi sahibi Mihail Vasiliadis’in dediği gibi, ‘bugüne kadar aynı trenin içinde ayrı kompartımanlarda seyahat etmişiz. Azınlık basınıyla çoğunluk basınının aynı kompartımanda buluşmasının vakti geldi geçiyor bile’. Unutulmamalıdır ki, Rum’uyla, Ermeni’siyle, Musevi’siyle biz bir aileyiz. Osmanlı döneminde 19 ayrı dilde yayınlanan onlarca gazete ve dergi vardı. İstanbul çok dilli iletişimin de başkentiydi. Şimdi neden olmasın?”

Yazıyor, yazıyor” diye bağıran çocukların ‘Bab-ı Ali 2011’ gazetesini dağıttıkları ve sansürün kaldırılışının 103. yıldönümünün kutlandığı ‘Basın Bayramı’, uzun yıllar basın etkinliklerinde görülemeyen,  hatta yok olmak üzere olan azınlık gazetelerinin temsilcilerinin de katılımı ile ayrı bir anlam kazandı.

Yakın zamanda Bab-ı Ali’den, Nuruosmaniye caddesinden geçtiniz mi hiç? Orada, bir dönem, gözümüzde son derece haşmetli görünen Hürriyet gazetesinin yerinde yeller estiğini, Starbucks’ın yanındaki Milliyet binasının turistik bir mağazaya dönüştüğünü görünce içiniz cız etmedi mi? Peki yalnız binalar mı değişime uğradı, gazetelerin içerikleri, bizler için taşıdıkları anlam ve önem erozyona uğramadı mı?..

Bir zamanlar 19 ayrı dilde yayımlanan azınlık gazeteleri de tarih oldu, o günler hiçbir zaman geri gelmeyecek. Ancak mevcudu koruma savaşı da takdire şayan.

İstanbul’da topu topu 614 Rum ailesi kalmış, 600 satan ve Rumca lisanında yayımlanan bir gazetenin varlığını sürdürebilmesi mümkün değildi ve bu nedenle 85 yıllık bir geçmişi olan Apoyevmatini Gazetesi kapanma kararı almıştı.

Şalom Gazetesi Yayın Yönetmeni İvo Molinas’ın da katıldığı ‘Azınlık Gazeteleri Zirvesi’nin ardından, Lozan Anlaşması kapsamı doğrultusunda, tüm azınlık gazetelerine yapılan devlet desteği sonucu Apoyevmatini’nin şimdilik rahat bir nefes aldığını umuyoruz.

Şalom Gazetesi’nin durumu Apoyevmatini’ye göre farklılık göstermektedir. İlkin Yahudi cemaati sayı olarak çok daha kalabalık olduğu gibi (aynı durum Ermeni gazeteleri açısından da geçerlidir) gazete, gerek yazarlarıyla, gerek okurlarıyla toplumun her kesimi tarafından izlenmekte ve desteklenmektedir.

Hatta çok geniş bir yelpazede farklı temalara değinen Şalom bir azınlık gazetesi ötesinde bir imaja sahiptir.

Her halükarda devletin uzattığı yardım elinin ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nin kabul ettiği ve Türkiye’den  “dini ayırımcılığa son verilmesini” isteyen kararına yerinde bir yanıt oluşturduğu kanaatindeyiz.

Türk azınlığın yaşadığı hangi ülkede -örneğin Batı Trakya’da- hangi Türk basın organına böylesi bir destek verilmektedir? Bırakın Batı Trakya’yı İsrail’de Türkiyeli Yahudilerin üç ayda bir yayınladığı ‘Bülten’ dergisinin bile kaynak bulamama nedeniyle kapanma durumunda olduğunu göz önünde bulundurursak farklı inanç gruplarına mensup kişiler tarafından yayımlanan basın organlarına karşı Basın İlan Kurumu tarafından gösterilen bu ilginin önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Basın İlan Kurumu’nun bu olumlu tutumuna karşılık medyadaki çifte standardı anlamak mümkün değil. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta; “Türkiye’nin problemi Türkiye’deki Musevi vatandaşlarla, İsrail halkıyla değil” demesine karşın uygulamada bunun farklı algılandığını üzülerek görmekteyiz. Gerek sanal ortamda Yahudilere karşı dillendirilen boykot çağrıları, gerekse e-posta gruplarında dini kaynakların çarpıtılarak nefret duygularının uyandırılması, kişisel ilişkilerde de bu nefretin dışa vurulduğunun kimi örneklerine rastlamak bizleri üzmekte ve kaygı uyandırmaktadır.

Hatta Dr. Recai Yahyaoğlu tarafından kaleme alınan ‘Yahudi Psikolojisi’ adlı kitapta; tüm dünyayı karşısına alarak Filistin halkına zulmeden ve Mavi Marmara olayı sonrasında çevresinde bulunan dost ülkeler tarafından da terk edilen İsrail’in yaptıklarının anlaşılabilmesi için Yahudi psikolojisinin bilinmesi gerektiği belirtilmektedir. Kitabın yazarına göre Yahudilerin bu davranışları; din merkezli azınlık psikolojisi, kendilik nefreti, vicdanı rahat katillik, sağlıklı olanların deliliği gibi Yahudilerin gizli hastalıkları ve ruhsal bozukluklarından kaynaklanmaktadır.

Bu örnekte bile resmi söylemin aksine bilimsel açıklamalar getirme iddiasında olan bazı dimağlarda bile ‘İsrail eşittir Yahudilik’ denkleminin kurulduğu ve belli inanç mensuplarına farklı ırksal özellikler atfedildiği görülmektedir. 

Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerginliğin giderek tırmandığı bu dönemde medyada her türlü kışkırtıcı yayından kaçınılması ve geçmişten ders alınması umuduyla…

ŞANA TOVA VE METUKA. Tatlı ve iyi bir yıl dilerim. ‘Çünkü iyi olan her zaman tatlı, tatlı olan da her zaman iyi değildir.’ (Rav İsrael Meir Lau).