Sevgiyle beslenenler

Avram VENTURA Köşe Yazısı
14 Eylül 2011 Çarşamba

Bir cenaze töreni sonrası arkadaşlarla söyleşirken, sıradan insanların en çok iki kuşak sonrasına kadar anımsanabildiğini, oysa -olumlu ya da olumsuz- etkileri ve yaptıklarıyla yaşadığı döneme damgasını vurmuş insanların adlarının kolay kolay silinmediğini tartışmıştık.

Geçmişten kimleri anımsadıklarımızı düşündüğümüzde, ortak bir yargıda bulunmak daha kolay oluyor. Kimi insan sanat, bilim ya da teknolojideki başarılarıyla adını ölümsüzleştirdi, kimi kahramanlıkları, kimi bıraktığı yapıtları, kimi yardımseverliğiyle… Kimi de insanların başına getirdiği acı ve yıkımlar yüzünden! Tarih kitapları bu örneklerle kaleme alınmış, kahramanlar onları yazan ulusların yargılarıyla yüceltilmiş ya da eleştirilmişlerdir. Doğru ya da yanlış, biz o yargıların ışığında onları tanımaya, anlamaya çalışıyor, değerlendiriyoruz. Öyle ki, bir ülkenin en büyük fatihi, işgal edilmiş komşu ülke insanları için acımasız, kıyıcı, saldırgan bir insan olabiliyor. Unutmayalım ki her ulusun tarihçileri, olaylara yaklaşır ve insanları yargılarken, mutlaka kendi penceresinden bakıyorlar! Bir başka deyişle tarih, onu yazanların bakış açıları doğrultusunda okunuyor.

Çok uzağa gitmeğe gerek yok. Ülkemizde son zamanlarda televizyon dizileri ile süren tarihsel değerlendirmeleri bıkasıya izledik. Bunlarla ilgili dizi ve tartışmalar, gerçek ile kurgunun sarkacında gidip gelirken, bir sanatçı, hatta sıradan bir izleyici olarak gelişmelere baktığımızda doğal olarak şaşkınlığa düşüyoruz.

Elias Canetti’nin, İnsanın Taşrası kitabını okurken şu tümcenin altını çizmişim:

“Ölüler yargılarla, yaşayanlar ise sevgiyle beslenirler.”

Düşününce Canetti’ye hak vermemek elde değil. Olumlu ya da olumsuz bir yargımız olmasa, sanatçılar, bilim adamları ve tarihsel kişilikler bir yana, ölülerin adları, ailesi ve yakın çevresi dışında tümüyle belleklerden silinmiş olurdu. İyi, kötü, yürekli, başarılı, yaratıcı, hayırsever, hırsız, katil… Aklımıza gelebilecek her sıfat, -hayırla analım ya da anmayalım- ölmüş bir kişiyi, bir süre daha anımsatmak için yeterlidir.

Şu da var:

Ne olursa olsun, yargılar her zaman özneldir. Özellikle de ucu, bir şekilde bize dokunuyorsa... Ne denli nesnel olmaya çalışsak da, belleğimiz, deneyimlerimiz ve yaşadıklarımızla, yargılarımız kendi bakış açımızı ortaya koyacaktır.

Yalnızca ölülerden söz etmeyelim! Yaşayanları konu edeceksek, Canetti’nin vurguladığı gibi onları besleyen sevgiyi öne çıkarmamız gerekiyor.

Sevgi yargılamaz, bir koşul öne sürmez.

Canlı bir varlık için nasıl hava ve su gerekliyse, bunu tamamlayacak olan en önemli besin kaynağı sevgidir.

Gerek bireysel ve gerekse sosyal ilişkilerimizde, sevgiyle beslendiğimiz oranda yaşantımıza bir anlam katıyor, mutlu oluyoruz.