Opera Festivali III

Rumeli Hisarı’nda Mahagonny’nin yükselişi ve çöküşü

Erdoğan MİTRANİ
10 Ağustos 2011 Çarşamba

Erct kommt das Fressen (İlkin tıkınma gelir),

Dann kommt die Moral (Sonra Gelir Ahlâk)          

“Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Çöküşü” Berthold Brecht                                                                 

Dünyaca ünlü Alman topluluğu Münich Gärtnerplatztheater, Opera Festivali için alınan özel izinle Rumeli Hisarı’nda sahnelediği, Bertolt Brecht`in yazıp müziklerini Kurt Weill’in bestelediği ‘Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Çöküşü’ operasını aşağıdaki satırlarla özetlemiş: İki erkek ve bir kadın, polislerden kaçarken kendilerini terk edilmiş bir bölgede bulurlar. İki adam, ‘altın kıyısı’na geçerek, tüm ihtiyaçlarının karşılanabileceği bir şehir kurmaya karar verir. Bu ‘cennet şehir’de yaşayanların rahatlık içerisinde, cazip bir hayatları olacaktır, fakat altın sahili insanlarını uzun süre mutlu etmek mümkün değildir. Memnuniyetsizlik baş gösterir, ücretler düşer. Şiddetli bir kasırganın yaklaştığı gece Jim Mahoney yeni bir iç hukuk yasası çıkarır: “Ne istiyorsanız onu yapabilirsiniz!”Kasırganın kente zarar vermeden geçip gitmesi beklenmedik bir etki yaratır. Halk hayatını yeni yasaya göre sürdürmeye başlar. Şehir gelişmeye başlar, talepler artar, fiyatları ile birlikte. Artık her şeye izin vardır, fakat yalnızca bedeli ödendiği takdirde. Sonunda Jim Mahoney, kendisi de tüm parası tükendiğinde, ölüme mahkûm edilir. Mahagonny’de en kötü suç meteliksiz kalmaktır. Jim’in ölümü Mahagonny’nin düşüşünün de habercisidir.

Brecht, hem şair, hem oyun yazarı olarak, 20. yüzyıl sanatının en büyük kişiliklerinden biri. Değişik bestecilerle gerçekleştirdiği çalışmalarla, 20. yüzyıl müziğini de etkilemiş. Alman besteci Kurt Weill’le sanatsal işbirliği, bu birlikteliklerin en önemlisi. ‘Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Düşüşü’, 1927-1929 yılları arasında bestelenmiş ve ilk kez 1930’da Leipzig’de sahnelenmiş.

Marksist Brecht için Mahagonny, burjuva saygınlığı yaldızının ardında gizlenen ‘vahşi kapitalizm’in simgesidir. Kent, halkın ihtiyaçlarını ve arzularını gerçekleştirmek için kurulmuş, bu ihtiyaç ve arzular da kentin yıkımına yol açmıştır. Brecht’in Marksist bakış açısıyla, ihtiyaç ve hizmetlerin karşılanabilmesinin bedeli insanları bile sırf meta olarak kabul etmekten geçer. Kapitalizmde zenginleşebilmek gaddarca bir girişim olduğundan, güçlüler aslında eşkıya çeteleridir ve kanunları da bu çeteler uygular. Mahagonny, dolaylı olarak, yalancı bir refah ve mutluluk görünümünün altında vahşet, yolsuzluk ve ahlaksızlığın kol gezdiği dönemin Weimar Cumhuriyeti’nin de simgesidir.

Yapısal olarak Mahagonny, operayı hicveden bir operadır. Klasik operanın törensel görünümünün altında giderek içi boşalan bir form haline geldiğine inanan Brecht-Weill ikilisi, geleneksel operanın azametli küstahlığını söndürmek için, geleneksel opera temalarını alt üst ederler. Operanın en asil duygu olarak resmettiği aşk basit bir alışverişe indirgenir, kurtarıcı olması gereken tanrısal güçler herkese “cehenneme kadar yolunuz var” der, kanunu kanunsuzlar yönetir vs.vs. Mahagonny’de klasik operanın gözde teması ‘gerçek aşk’a en yakın ilişki Jim ile fahişe Jenny’ninkidir. Ancak, Jimmy’nin üç kuruşluk borcunu ödeyip hayatını kurtarma fırsatı eline geçtiğinde Jenny ağlayarak onu ne kadar sevdiğini, ne kadar çok özleyeceğini ancak paracıklarından da ayrılamayacağını söyler. Müzik neredeyse her an atonallere kayar, Jenny’nin iki şarkısı hariç ‘arya’ olarak nitelendirilebilecek bölüm yoktur, öykü Amerika’da geçtiği için caza kayan ve görünürde kaygısız ve tasasız gibi duran tonalitelerde bile bir huzursuzluk ve tedirginlik hissedilir.

Brecht’in kuramcısı olduğu ‘epik tiyatro’ için geliştirdiği ‘Verfremdungseffekt/ yabancılaştırma efekti’ninamacı, seyirci ile oyun arasında bir ‘mesafe’ oluşturarak, onun olayların gidişatına ve duygusallığına kapılmasını engellemek, anlatılan toplumsal olayı, vurucu gerçeği, ya da oyunun mesajını yakalamasını sağlamaktı. Böylece, seyircinin kendi zamanında ve kendi toplumunda geçen bir oyunla özdeşlik kurması engellenerek, aktif eleştirel tutumunu kaybetmesi önleniyordu.

Operanın bestecisi Kurt Weill, bir Alman Yahudisi. 1900 yılında Dessau’da doğmuş, 1950’de New York’da ölmüş. Her ne kadar günümüzde Brecht’le yapmış olduğu ortak çalışmalarla anılsa da, kısa yaşamına 6 kantat, 5 oda müziği,12 orkestra eseri, sayısız lied ve pek çok sahne eseri sığdırmış. İsrail Ulusal Marşı’nın orkestra aranjmanı da onun. Ölümünden kısa bir süre sonra, ‘Üç Kuruşluk Opera’ oyunundaki baladın Louis Armstrong tarafından ‘Mack the Knife’ adıyla söylenmesi ile yeniden üne kavuşmuş. Eşi ve şarkılarının bir başka ünlü yorumcusu Lotte Lenya’nın kurmuş olduğu ‘Kurt Weill Vakfı’nın da desteğiyle bu ün günümüze kadar süregelmiş. Teresa Stratas, Ute Lemper, Gisela May, Anne Sofie von Otter, Max Raabe, Dee Dee Bridgewater, ve Marianne Faithfull gibi farklı türlerde söyleyen yorumcular Weill kayıtlar yapmış.

Weill, Mayagonny’de, Brecht’in yabancılaştırma efektinin müzikal karşılıklarını da araştırmış. Kimi zaman, orkestra sahnede olanlarla taban tabana zıt bir müzik çalarak, kimi zaman bir mutluluk şarkısına, karanlık, ahenksiz ve uyumsuz ve bir yorumla eşlik ederek, izleyicinin gördüklerine değil, görünenin ardındaki gerçeklere yönlendirilmesine çalışmış.

Weill’in bir başka müzikal ‘Verfremdungseffekt’ i de ünlü ‘Alabama Song’ şarkısınınkullanımında. Şarkı ilk kez oyunun başlarında, hayat kadınları Mahagonny’ye girerken duyulur. Oyunun sonlarına doğru, kent düşüşe geçtiğinde ve bütün gurup dünyanın ve insanların nasıl iğrenç ve kokuşmuş olduğunun şarkısını söylerken, Jenny ve hayat kadınları, Jimmy’nin cesedini taşıyarak ve ‘Alabama Song’u söyleyerek sahneye girerler. Tasasız ve keyifli Alabama Song ile cenaze töreninin karşıtlığı, izleyiciyi bir kez daha olaylardan kopararak, Mahagonny’nin (kapitalist düzenin) sapıklıklarını ve çelişkilerini son bir kez daha sindirmesini sağlayacaktır.

Mahagonny Kentinin Yükselişi ve Çöküşü, Münich Gärtnerplatztheater’in repertuarına yeni kattığı bir prodüksiyon. Sanırım Türkiye’de de ilk kez oynanıyor. Orkestra Şefi: Andreas Kowalewitz; Sahneye Koyan ve Sahne Tasarımı: Thomas Schulte-Michels; Kostüm Tasarımı: Tanja Liebermann; Koro Şefi: Inna Batyuk.

Yönetmen Thomas Schulte-Michels, oyunu orkestranın arkaya alındığı sahne ile kısıtlamayıp mekânın tamamına dağıtarak, sadece Açıkhava Tiyatrosunun değil Rumeli Hisarının da olanaklarını doğru kullanmış. Sahne tasarımcısı olarak, Mahagonny Kenti’nin sadece boy boy iskemleler kullanılarak yaratılması olağanüstü. Hele, bu iskemleler -ve tabii ki kostümlerle- görkemli bir dekor oluşturabilmesi büyük başarı.

Bir Brecht yorumu olarak sahnelenme ve oyuncu yönetimini merakla ve biraz da korkarak bekliyordum. Korkunun nedeni şu: Yıllar önce bir Tiyatro Festivali’nde, Genco Erkal’ın yorumundan defalarca, kahkahalarla gülerek ve Brecht ustanın arzu ettiği gibi eğlenirken düşünerek izlemiş olduğum ‘Arturo Ui’yi, bu kez Brecht’in tiyatrosu Berliner Ensemble’dan izlemek için oyuna nasıl büyük ümitlerle gittiğimi, üç buçuk saatlik hantal ve sıkıcı yorumu hiç uyumadan izlemiş olduğum için nasıl kendime koca bir “aferin” çektiğimi ve benim gibi aralarda kaçmadan sonuna kadar dayanmış olan üç beş kişiyle “ya bu Almanlar Brecht’i anlamamış, ya da Brecht yazdıklarını yönetemiyormuş” yorumunu yaptığımızı anımsamış olmak.

Neyse ki korkularım boşunaymış. Sahneye konuşuyla, oyunculuklarıyla, seslerini ve beden dillerini kullanmalarıyla müthiş keyifli ve heyecan verici bir Brecht seyrettik. Olur da önümüzdeki sezon yolunuz Münih’e düşerse Gärtnerplatztheater’de ne oynandığına bir bakıverin. Eğer Mahagonny ise sakın kaçırmayın. 

Hepinize iyi seyirler.