Como Gölü ve George Clooney

 

Joelle PİNTO Köşe Yazısı
27 Temmuz 2011 Çarşamba

Yazının en can alıcı kısmını sonunda söylemek gerekir, bilirim. Lafı okuyucunun ilgisini kaybetmeden uzatmalı, tüm yazıyı keyifle okuyabilmesi sağlanmalı… Fakat bu sefer konuya direk gireceğim; magazin haberlerinin aksine George Clooney her sabah Como Gölü’nün etrafında koşmuyor!

***

Tabii ki erken kalkıp George Clooney’i görmek için gölün etrafında koşmaya başlamadım. Bu işin şakası. Zaten göl de etrafı her sabah koşulabilecek boyutta ve şekilde değil. Ters bir ‘Y’ harfi düşünün; Como gölün güneybatısında kalıyor, baştan aşağı sarkıtılmış ‘Y’nin etrafında ise bir sürü şirin, turistik küçük şehirler var. Como’da sadece bir günüm olduğu için onlardan Bellagio ve Como’yu gezebildim. Como’da Clooney sayesinde iyi bir ‘pr’ olanağı oluşmuş. Salaş bir lokanta Clooney burayı sever diye kendini tanıtırken, göl kıyısından kalkan küçük turistik tekneler ‘Clooney’nin evi’ turları düzenliyor. Amerika’daki restoran değerlendirmelerini içeren Zagat adlı kitapçığın bir Clooney versiyonunu görseydim bile, çok şaşırmazdım sanırım. Evini röntgenleyen tekne turuna katılmaya niyetliyken yağmur başladı. Clooney’i göremedim ama mozaik yerler, güzel villalar, göl karşısında huzurlu bir akşam yemeği ve iki sevdiğim arkadaşımla güzel bir anı getirdim yanımda.

***

Como’ya gitme bahanesiyle hayatımda ilk defa dört günde üç ülkeden geçme şansına sahip oldum. Schengen ülkelerinde başlayan ‘serbest dolaşım’ lafının manası araba yolculuğunda daha iyi anlaşılıyor. İsviçre’nin Nyon şehrinde başlayan yolculuğumuz, belli belirsiz sınırları geçerek pasaport sormak bir yana, polislerin bile pek etrafına bakmadığı Fransa ve İtalya sınırlarında devam etti. Como’ya varana kadar olan yolcukta çok güzeldi benim için; İsviçre’nin içinden Heidi çıkacak gibi görünen yemyeşil köyleri ve küçük tahta evleri, çikolata reklamını andıran inekler, Mont Blanc tünelindeki akıllara zarar düzen ve bir saatlik beklemeye rağmen tek bir insanın bile bir korna çalmaması etkileyiciydi bir İstanbullu için. Yolda çalışma olduğunu gösteren “Attenzione lavori” işaretlerinin ilerisinde şeritler arası birkaç ucuz turuncu koni değil de betondan sınır yapılması, insanların yavaşlaması, arabaların birbirinin tamponuna yapışmaması… Basit ama güzel olaylar. Tatilin lafı ise arabayı kullanan ve trafikten sıkılan arkadaşımdan geldi; “Bir Kilyos’un günübirlikçileri, bir de Como’nun”…

***

Ünlülerden bahsetmeye başlamışken, Cumartesi günü hayatını kaybeden Amy Winehouse hakkında da bir iki kelime etmek istedim. Genç yaştaki her insanın hayatını kaybetmesi çok üzücü.  Bu insan gazetelerin üçüncü sayfalarında kendi öz kardeşi tarafından öldürülen bir genç kadın da olsa, Birçok Grammy sahibi ünlü ve yetenekli bir sanatçı da. Hele de bu sanatçının ışığı uyuşturucu ve alkol ile sönmüşse…

Cumartesi gecesinden beri Amy Winehouse hakkında çok yorumlar yapıldı. Bunların arasında “bu kadar yaşamasını bile uzun buldum” gibi zalim yorumlardan, “Mekânın cennet olsun, seni özleyeceğiz” gibi klişe yorumlara, insanların hislerini özetleyen sayısız yorum vardı. Benim en hatırımda kalan ise bir arkadaşımın bu standart ölümün ona yakışmadığı, daha çok şarkılar yapması gerektiğini belirten yorumuydu.

Cumartesi akşamı Back to Black adlı şarkısı itunes’da rekor kırmış, 28. yaşını göremedikten sonra ne fark eder…