ŞAVUOT GELDİ! Neden Omer saydık?

Pesah’ın ikinci gecesinden itibaren 49 gün boyunca Omer saydık. Bir nevi ‘şafak’ sayar gibi... Neden? Bir amacımız mı vardı? Mısır’dan çıkan Bene Yisrael misali, manevi bir ‘terhis günü’ müydü saydığımız? Manevi terhis ne demek peki?

Estreya SEVAL VALİ Kavram
8 Haziran 2011 Çarşamba

Dinî vecibelerini yerine getirmeye özen gösteren Yahudiler, Pesah’ın ikinci gecesinden itibaren, 49 gün boyunca Omer saydı. Omer sayanlar, sayma alışkanlığı olmayanların da yerine saydı. Ne güzel bir dayanışma...

Aklıma hemen sorabileceğiniz bir soru geliyor: “Söze, Pesah’ın ikinci gecesinden itibaren diye giriyorsun, ardından ‘49 gün boyunca’ diyorsun. Nasıl oluyor bu?” Yahudilikte günler, güneş battıktan ve gökyüzünde orta boyda üç yıldız göründükten sonra başlar. Tanrı ışığa gündüz adını verdi ve karanlığa gece adını verdi; akşam oldu ve sabah oldu; bir gün (Bereşit 1:5).

Tora bize bu dönemde tam yedi hafta, yani 49 gün boyunca Omer saymayı (Sefirat aOmer) emreder: Ve hepiniz sayacaksınız (Vayikra 23:15). Bu mitsva güneş battıktan sonra, yani yeni bir güne girildiğinde bir beraha okumak suretiyle yerine getirilir. Yedi haftanın bitiminde, haftalar anlamına gelen Şavuot Bayramı’nı kutlarız.

Gelelim neden saydığımıza. Bunun çeşitli nedenleri var. Birincisi, Bene Yisrael’in Sinay Dağı’nda Tora’yı aldığı günleri günlerin yeniden gelmesini, terhis olmayı bekleyen Mehmetçikler gibi hevesle bekleriz. Tora yeniden alınabilir mi peki? Evet. Tora çalışırken okunması gereken beraha şöyle der: “Kutsalsın Sen Tanrım, bize Tora’sını veren.” Vermiş olan değil, veren... Sürekli veren... Vermeye devam eden. Veren sözcüğü Türkçe’de geniş zamanda çekilmiş bir fiil gibi görünse de İbranice kullanılan noten, şimdiki zamanda çekilmiş bir fiildir. Dolayısıyla Tora her yorumlandığında, o esnada yine veriliyor demektir.

Omer saymanın bir diğer nedeni, Yahudi olarak benliğimizi tinsel açıdan arındırmak ve Tora’yı yeniden almaya hazırlamaktır. Bene Yisrael yaklaşık 3.400 yıl önce Mısır’dan çıktığında, köle olarak yaşadığı ülkenin birçok kötü alışkanlığını benimsemiş, manevi açıdan 49 seyive alçalmıştı. Dibe vurmuşlardı da denebilir. Bir seviye daha inselerdi, artık geriye dönüşü olmayan ruhani yıkıma uğrayacaklardı ki, “kuvvetli bir El ile” mucizevi bir şekilde kurtarıldılar. Bene Yisrael’in Tora’yı alabilecek kutsallığa hızla erişmesi gerekiyordu. Bu radikal değişim 49 günlük bir sürede gerçekleşti ve en aşağılardan en yükseğe tırmanmaları sadece yedi hafta aldı. 

Madem ki Tora sürekli verilmeye devam ediyor, o halde Omer sayma mitsvasından almamız gereken dersleri de öğrenmeli ve hazmetmeliyiz demektir. Kutsal Olan, ulaştığımız tinsellik derecesinde takılıp kalmamıza izin vermez; sürekli daha yüksek hedefler belirlememizi ve hep daha yukarılara çıkmamızı şart koşar. İçsel yolculuklar yaparak eksik ya da kötü yönlerimizi belirlememizi ve davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı düzeltmemizi bekler. Daha hayırsever, yardımsever, iyiliksever (velhasıl sevecen) ve adil olmamızı ister. Dolayısıyla ‘Omer Sayma’, kişisel bir gelişim sürecidir. En meşgul olanımız bile, 49 gün boyunca günde yarım saatini tefekküre ayırarak, hayatını önemli ölçüde -olumlu yönde tabii- değiştirebilir. Nasıl mı?

Bu sayfada yer alan resim -ki Hayat Ağacı diye de adlandırılır- Tanrı’nın bu dünyaya yansıyan niteliklerini (sefira) gösterir. Toplam sayıları on olan sefiraların, renklerle işaretlenmiş yedisi birbirini etkiler ve aralarında kombinasyonlar oluşturur (sevecen iyilik ve sevecen iyilik, sevecen iyilik ve katı yargı, sevecen iyilik ve güzellik, vb.). Bu kombinasyonların toplamı (7 x 7) 49’dur. Ortaya çıkan sayının, Omer sayılan gün sayısına eşit olması şaşırtıcı olmasa gerek. Demek ki, 49 günün her birinde öğrenmemiz, almamız gereken bir ders var.

Örneğin “sevecen iyilik ve sevecen iyilik” kombinasyonuna denk gelen gün, kendimize sormamız gerekenler şunlardır: Cömert miyim? Vermeyi seviyor muyum? Maddiyat vermeyi mi, maneviyat vermeyi mi daha kolay buluyorum? Vermek beni sevindiriyor mu, yoksa içimden bir parça kopmuş gibi mi hissediyorum? Verme imkânım olduğu halde vermediysem, şimdi ne hissediyorum? Pişmanlık, rahatlama?... 

Şimdi Omer’in her gününe hangi dersin düştüğünü inceleyelim mi? Bu yazıda sadece başlıkları vermekle yetinmek zorundayız ama konuyu geliştirmek fazla zor olmasa gerek. Yine de bu konuda çok ayrıntılı çeşitli kitaplar olduğunu bilmekte yarar var.

1.gün: Her bir anın farkında olmak – Hayatta başarılı olmayı umuyorsak, istikrarlı bir biçimde çabalamalıyız. Bir anımız bile boşa geçmemeli.

2. gün: İyi dinlemek – Kavram karmaşası ve gürültü kirliliği ortasında kaldığımızda, bize dayatılmaya çalışılan fikirlerin arkasında gizlenen mesajı keşfetmeye çalışmalı, analiz etmeli ve sorgulamalıyız. Kısacası iyiyi kötüden ayırt edebilmeliyiz.

3. gün: Dile getirmek – Neye inandığımızı yüksek sesle dile getirmeliyiz. Hani ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu, deriz ya... Söylediğimiz, gerçekten inandığımız mı?

4. gün: Kendimizi tanımak – Kendimiz hakkında peşin hükümlü olmamalı, kendimizle ‘tanışmaya’ zaman ayırmalıyız.

5. gün: Huşu hissetmek – Doğal afetler ya da heybetli manzaralar karşısında kendimizi ne kadar küçük ve çaresiz hissettiğimizi düşünelim. Huşu budur işte... Korkuyla karışık bir hayranlık. Evrenin ne kadar muazzam olduğunun farkına varalım.

6. gün: Korkuyu kontrol altına almak – Hani adrenalin deyip bungee jumping yapmak için dünya para sayıyoruz ya! Korkunun verdiği enerjiyi olumlu yönde kullanmanın yolunu bulmalıyız.

7. gün: Kişilik sahibi olmak – Gerçek tevazu ile aşağılık kompleksi arasındaki farkı anlamalıyız. Doğru bildiğimizi yapmak bir şeydir, başkalarının fikrine bağımlı olmak başka şeydir. Kendimizi başkalarına beğendirmek uğruna kişiliğimize ters gelen davranışların esiri olmamalıyız.

8. gün: Hep neşeli olmak Neşe insana güç, cesaret ve enerji verir. Sevinçle edilen ibadet bile daha makbuldür (Baal Şem Tov’un öğrettiği gibi).

9. gün: Tam bir yoğunlaşma – Zihinsel güçlerimizin sadece çok küçük bir yüzdesini kullanıyoruz. Nasıl konsantre olacağımızı ve kendimizi, dikkatimizi dağıtacak konulara nasıl kapatacağımızı öğrenmeliyiz.

10. gün: Bilge kişilere saygı göstermek – Çırak, ustaları seyrederek öğrenir. Bu, bilgelik konusunda da aynıdır. Bilgelik kitaplardan öğrenilmez. Her konuda kendimize örnek alacağımız bir “üstat” bulmamız gerekir.

11. gün: Arkadaşlarla iyi anlaşmak – Şirketler piyasaya sürecekleri ürünler için pazar araştırması yapar. Fikirlerimizin değerini, arkadaşlarımızla paylaşarak belirleyebiliriz.

12. gün: Öğreterek gelişmek – Fikirler, paylaşıldıkları ana kadar, kişinin hayalindeki soyut bir düşünceden başka bir şey değildir; ancak aktarıldıklarında somutlaşırlar.

13. gün: Düşünüp taşınmak – Bazen ani kararlar veririz; ya da tam aksine, bir türlü karar veremeyiz. Zamanında karar verme yeteneğimizi geliştirmeliyiz.

14. gün: Hayatı kullanma kılavuzu – Tora, antik çağları anlatan, zamanı geçmiş bir metin değildir. Yahudiliğin özü, yani kendi özümüzdür.

15. gün: Yaşamın sözlü talimatları – Yahudilik tozlu raflarda kalmış ve unutulmuş bir başvuru kaynağı olmamalıdır. Yaşanmalı ve özümsenmelidir. Kazanılan her bilgelik kırıntısı bile hayata geçirilmelidir.

16. gün: İş hayatı – Hayatı kullanma kılavuzundan öğrendiğimiz ilkeleri iş hayatımıza da taşıdığımızda, tinsellik hedefimize daha kolay ulaşırız. 

17. gün: Evliliğin gücü – Aşk ve sevgi, sadece film, dizi ve romanlara özgü olmayan, son derece kuvvetli itici güçlerdir.

18. gün: Fiziksel hazzın yararı – Fiziksel dünya, haz almamız için yaratılmıştır. Bu hazzı doğru yönlendirmek, tinsel açıdan yükselmemize yardımcı olacaktır.

19. gün: Uyan ve yaşa – Çok fazla uyumak, yeterince uyumamak kadar zararlıdır. Kararında uyumak, “hayata uyanmak” demektir.

20. gün: Sohbet sanatı – Herkes çok meşgul! Kimsenin konuşacak, dert dinleyecek, fikir verecek vakti yok. Gerçekten yok mu?

21. gün: Gülmek ciddi bir iştir – Kahkaha, derin bir tinsel heyecandır. Yahudi güldürü ustalarının çok olmasının nedeni, belki de budur. Gülme ve güldürme sanatından akıllıca yararlanmalıyız. 

22. gün: Aksiliklerle mücadele etmek – Sert ve acımasız bir dünyada yaşıyoruz. Güçlü olmalıyız. Pes etmek, çaresizliğe boyun eğmek demektir. Tersliklerin üzerine gitmeliyiz.

23. gün: İyiliksever olmak – İnsanoğlu doğru olanı yapmakla, bencillik arasında tereddüt eder durur. İçimizdeki bu mücadelenin bilincine varmalı ve iyiyi seçmeyi başarmalıyız (yukarıda örneğini verdiğimiz ‘sevecen iyilik ve sevecen iyilik kombinasyonu’)

24. gün: Bilgelik arayışı – Hayat çarkını döndüren, bilgeliktir. Duraksamayalım. Hep bilgeliğin izini sürelim.

25. gün: Acılar, hayatın gerçeğidir – Acılardan kaçmanın yolu yoktur. Başarının sırrı, acıları kabullenmek ve onlardan bazı dersler çıkarmaktır.

26. gün: Yerimizi bilelim – Hepimizin dünyaya bulunacağı katkılar var. ‘Büyük plan’ın neresinde bulunduğumuzu keşfetmeye çalışmalıyız.

27. gün: Mutluluk – Her şeye sahip olabilir ancak yine de mutsuzluğun pençesine düşebiliriz. Tam aksine, çok azla mutlu olanlarımız da vardır. Mutluluk, bir ruh halidir. Kendimizi mutlu hissetmenin yollarını aramalıyız.

28. gün: Değerli olanı korumak – Çitler ve korkuluklar canlıları tehlikelerden korur. Önlem almak gerekir. Hayatımızda bir ‘gedik’ olduğunu hissediyorsak, hataya düşmemek için o boşluğu örtmeliyiz.

29. gün: Kendini beğenmişliğin kurduğu tuzaklar – Kendini beğenmişlik, ruhani gelişimi engeller. Kibir (ben diğerlerinden daha iyiyim) ile memnuniyet (daha iyi değilim, sadece kısmetliyim) arasındaki farkı bilmek gerekir.

30. gün: Başkalarının sevgisini kazanmak – İnsanoğlu sevgi ister. Sevgi ve sıcaklık verdiğimiz takdirde, karşılığında sevgi ve sıcaklık alırız.

31. gün: Gerçek doyum arayışı – Bol paramız, çok sevenimiz ve her türlü gücümüz olabilir. Ancak insan, doğaüstü boyutla ilişkiye girmedikçe gerçek doyuma ulaşamaz.

32. gün: Sevmenin gücü – Tüm zorlukların üstesinden gelmenin sırrı, sevgide gizlidir.

33. gün: Zorunluluklarımızı zevkle yerine getirmek – Çoğumuz mecbur olduğumuz işleri söylenerek ve homurdanarak yaparız. Oysa zorunlulukları yerine getirmek, kişinin kendine duyduğu saygının temeli, gelişiminin anahtarıdır.

34. gün: İçimizdeki sesi dinlemek – Yaşam hakkında bilmemiz gereken her şey, bilinçaltımızın derinliklerinde, belleğimizin ücra bir köşesinde gizlidir. O bilgiyi su yüzüne çıkarmak bizim elimizdedir.

35. gün: Eleştirilmeyi kabullenmek – Eleştiriyi genellikle kişiliğimize yapılmış bir saldırı olarak görürüz. Yapıcı eleştiri, gelişimin vazgeçilmez bir unsurudur.

36. gün: Toplumsal baskı ile baş etmek – Bizim işimiz başkalarını etkilemek değildir. Ne kadar önemli bir kişi olduğumuzu başkalarına kabul ettirsek bile, bakalım biz buna inanıyor muyuz.

37. gün: Sıkılmak da ne demek – Hayatta hiçbir şeyi hakkımızmış gibi görmemeliyiz. Elimizdekine şükretmeli, çevremizde olup bitenleri ilgi ile izlemeli, doğanın gizemlerini çözmeye çalışmalı, yeni içgörüler edinmeliyiz.

38. gün: Doğru kararları vermek – Hayatımızın her anında, çeşitli kararlar almak zorundayız. Yaşam kalitemiz ve en önemlisi tikunumuz (neyi düzeltmek, onarmak için dünyaya gediğimiz) buna bağlıdır. Karar verirken, nihai hedefimizi asla gözden kaçırmamalıyız.

39. gün: Yükü paylaşmak – Kırık bir kalp, kırık bir uzuvdan daha çok acı verir. Başkalarının üzüntülerine karşı duyarlı olmalıyız. Empati kurmak, yaşam enerjimizi yeniler.

40. gün: Birbirimizden sorumluyuz – Hepimiz aynı gemideyiz. Biri fiziksel tehlikede iken müdahale etmek nispeten kolaydır da, aynı sorumluluğu, o kişi tinsel bir tehlikede iken de taşıdığımızı bilmeliyiz.

41. gün: Yaşama karışmak – Yaşamak, gerçekten ‘nefes kesici’ bir serüven. Seyirci kalmaktansa, yaşamın gerçek bir oyuncusu olmak daha güzel değil mi?

42. gün: İç huzuru – Dünya karmaşa halinde iken bile, kişi kendiyle barışık olabilir. İç huzuru yakalamak için ruhumuza ve ruhaniliğe odaklanmamız gerekir.

43. gün: Hayat büyüleyicidir – Çocuklar sürekli hayret ve coşku içindedir. Onların enerjisini elde etmek için hayatta bizleri en çok nelerin ilgilendirdiğini keşfetmeye çalışmalı ve yolumuzu ona göre çizmeliyiz.

44. gün: Durum analizi – Yanlış algıya karşı en doğru savunma şekli, sorgulamaktır. Tutarsızlık ve mantıksızlıkları ortaya çıkarmak için zekâmızı kullanmalıyız.

45. gün: Ufkumuzu genişletmek – Bilgelik içeren bir söz duyduğumuzda, o fikri kendi hayatımıza ne şekilde uyarlayabileceğimizi düşünelim, gerekiyorsa geliştirelim.

46. gün: Öğretmek için öğrenmek – Yalnız kendi kişisel gelişimimizi düşünmemeliyiz. Bildiklerimizi paylaşmalıyız. Bilgi, paylaşıldıkça büyür.

47. gün: Yapmak için öğrenmek – Bilgeliğin amacı, hayatı daha yaşanır kılmaktır. Bir sürü yararlı fikir ve bilgiye sahip olup da bunları hayata geçirmemek kadar kötüsü yoktur.

48. gün: Öğretilenler üzerinde düşünmek – Bize her söyleneni itirazsız kabullenmemeliyiz. Üzerinde düşünmeli, sorular sormalıyız.

49. gün: Aklımıza çeki düzen vermekİnsan beyni, çok çekmeceli karmaşık bir dolap gibidir. İçine doldurduğumuz bilgilere nasıl ulaşacağız? Bilgi dağarcığımızı bir şekilde organize etmeyi öğrenmemiz gerekir.

Eveet, Bene Yisrael’in Mısır’dan çıktığı geceden Tora’yı aldığı sabaha kadar 49 gün boyunca kademe kademe nasıl yükseldiğini, az ve öz bir şekilde incelemiş bulunuyoruz. 3.400 yıl önce olanları, bugün uygulayıp da başaramamamız için bir neden var mı? İlkelerin tümünün kolayca günümüze uyarlanabilecek türde olduğunu gördük.

Omer saydığımız her gün, yeni bir kavramı hayata geçirme fırsatıdır. Ve unutmayalım... Tora her gün verilmeye devam ediyor. Fiilen katkıda bulunamıyorsak bile, almaya açık olabiliriz. Omer’i saydık, bitti ama Kutsal Olan ömür verdikçe, 49 günün ilkelerini uygulayarak hayatımıza çeki düzen verme şansımız devam ediyor. Hiç kimse için değil, kendimiz için. İç huzurumuz için. Tikunumuz için.

Nice Şavuot’lara, hep birlikte.