Kadının Fendi

Metin BONFİL ŞalomDergi
27 Ocak 2010 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta TUSIAD’ın 40. Genel kurulu yapıldı ve ikinci kez bir kadın başkan seçildi.  İş dünyasındaki temsili gücü kadar, Türkiye’nin daha demokratik, daha sosyal ve daha müreffeh bir ülke olması için düşünce ve stratejiler üreterek ses getiren TUSIAD’ın unvanı,  40 yıl önce, Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı, Sakıp Sabancı gibi on iki erkek sanayicinin girişimi ile ‘Türk Sanayici ve İş Adamları Derneği’ olarak tespit edilmiş.  Güler Sabancı katıldığında, tam on bir yıl süreyle derneğin ilk ve tek kadın üyesi olarak kalmış. 

Genel Kurul salonundaki haziruna hitap etmek için söz alan duayen sanayici ve kurucu üye İbrahim Bodur, Arzuhan Yalçındağ’ın başkanlığının ardından Ümit Boyner’in başkan seçilmesinde, her nedense onun kadın olması üzerinde çok durdu.  TUSIAD gibi bir kuruluşun böylesi zorlu bir dönemde yeniden bir bayanı başkan seçmesinin bir gurur kaynağı olduğundan söz etti.  Latifeyle karışık, derneğin isminin belki de ‘Türk Sanayici, İş Hanımları ve Adamları’ şeklinde değiştirilerek, TUSIHAD olmasını önerdi. 

İlginçtir, erkek egemen toplumumuzda bir kadının en üst mevkilere gelmesi her nasılsa erkekler için bir övünç kaynağı olmakta, Türkiye’nin modern imajına katkı sağladığı düşünülmekte. 

Öte yandan, kadın haklarını savunan STK’ların dışında neden parlamentoda kadınların bir türlü temsil edilmediğin sorgulayanımız pek bulunmamakta.

Siyasette ve iş dünyasında en tepeye gelen kadınlara sempati ile bakarken, bilinçaltımıza yerleştirdiğimiz sebeplerden dolayı bunların ‘istisna’ mı olduğunu düşünmekteyiz acaba? 

Türkiye’de kadınların TBMM’de temsil edilme oranı sadece  % 9’dur.  Bu oran, 2007 öncesindeki % 4’e nazaran önemli bir gelişme olmakla birlikte, OECD ülkelerinin ortalaması olan %21.5’un oldukça altındadır.

Kadının siyasete katılımı kadar, işgücüne katılım istatistikleri de ciddi bir eşitsizlik olduğuna işaret etmektedir:  AB’de kadınların % 59’u işgücüne katılırken, Türkiye’de bu oran hem düşüktür, hem de giderek düşmektedir.  1950’lerde başlayan göçle birlikte, kadının köyü terk edip şehirli olması ile işgücü olanakları azalmıştır.  Nitekim kadınların işgücüne katılım oranı, 1989’da % 35, 1999’da ise % 30 mertebesinde iken, 2008 senesinde % 22’ye inmiş bulunmaktadır.

Başka bir ifade ile çalışabilecek her beş kadından dördü çalışmamaktadır. ‘Her aileye üç çocuk’ tavsiyesi belki de bu gerçekten yola çıkmaktadır.

Diğer taraftan, Türkiye bölgesel güç olmak hedefine artık iyice angaje olmuş durumdadır.  Ancak, komşularının sahip olduğu zengin enerji kaynaklarına sahip değildir.  Sermaye bakımından da Türkiye dışarıdan medet uman bir konumdadır.  Bölge ülkelerde müteahhitlik dışında büyük yatırımlara girecek birikim henüz oluşmamıştır.  Gelişmiş ülkelere kıyasla, Türkiye ürettiğinden fazlasını tüketen bir toplum profiline sahiptir, yani sürekli cari açık vermektedir.   Türkiye’de üretenler üretmeyenlere nazaran sayıca daha azdır. 15 – 64 yaş arasında ‘çalışabilir’ nüfusumuz 52 milyon iken, sadece 22 milyon kişi fiilen çalışmaktadır.  Toplamda aktif nüfus/çalışabilir nüfus oranı % 42 iken, kentlerde bu oran % 39’dur.  Çukur kazan belediye işçileri örneğindeki gibi, biri kazma sallarken diğer ikisi seyretmektedir.

Sonuçta, 22 milyon çalışan, 71 milyonu ekonomik anlamda sırtında taşımaktadır. 

Bu tablo, maalesef güçlü bir ekonominin değil, ilerideki sorunlar yumağının bir göstergesidir.  TUIK’in verilerine göre, tarım dışında işsizlik erkeklerde % 15, kadınlarda % 22, kadın ve erkek genç nüfus toplamında ise % 27 seviyesindedir.

Genç nüfusa sahip olmanın avantajı, yüksek işsizlik dolayısı ile sosyal açıdan dezavantaja dönmektedir.

Türkiye’nin ekonomik kalkınmasının önündeki en büyük engel, artık enflasyon da bizi terk ettiğine göre, şüphesiz yüksek işsizlik oranıdır.

Her sene yüz binlerce kişinin tarımla uğraşmaktan vazgeçip kente gelmelerini ve her sene neredeyse 900 bin yeni kişinin işgücüne katıldığını düşününce, daha fazla kadının iş hayatında bir iş bulmasının zorluğu daha iyi anlaşılabilmektedir.  Yine de, çıkış yolu, kadının ekonomik ve siyasi hayattaki ağırlığının artmasından geçmektedir.

TUSIAD, 2008’de KAGIDER ile birlikte yayınladığı Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği raporunda, kadın erkek ayrımının cinsiyetle gelen özelliklerden çok toplumsal ve kültürel sebeplerden kaynaklandığını ifade etmektedir.  Nitekim Norveç gibi ülkelerde kadının işgücüne katılımının % 78’lere varması eşitsizliğin fiziksel sebeplere dayanmadığının göstergesidir.

Türk kadınının siyaset ve iş dünyasında daha etkin bir katkıda bulunabilmesinin önünde geleneksel/kültürel engeller olduğu kadar, yaygın işsizlik gibi pratik engellerin de bulunduğu bir gerçektir.

Buna rağmen, TUSIAD’ın yeni kadın başkanının başkanlık vasfı taşıyan, siyasete girmek isteyen, ama şu veya bu sebeple bugüne kadar bunu elde edemeyen lider kadınlara ilham ve enerji kaynağı olma ihtimali, gerçekten sevindirici bir gelişmedir.

Toplumun her kesiminde kadının daha fazla temsil edildiği; yargıda, STK’larda, belediyelerde, iktidar ve muhalefet liderliğinde, Meclis Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı gibi görevlerde bulunduğu; ‘tolerans’ın yerini ‘eşitliğin’ aldığı bir ülke, istihdam sorununu çözmede daha mı fazla başarılı olurdu yoksa daha mı az, diye düşünsek artık diyorum…