Banknot Sayan Makineler

<div class="black3"> <p class="BasicParagraph"><span _extended="true">Metin Bonfil, hem güncel hem de ilginç bilgileri içeren ekonomi yazıları ile 15 günde bir bizlerle olacak</font></span></p></div>

Metin BONFİL ŞalomDergi
26 Ağustos 2009 Çarşamba

Hep merak ederim, neden ekonomi haberleri ekrana geldiğinde, hep arka planda para sayan eller, Dolar ve Euro banknotlar, para sayan makineler gösteriyorlar.  Hâlbuki artık kredi kartı var, nakit para artık neredeyse kullanılmıyor.  Neden enerji santralleri, tarla süren traktörler, sanayi tesislerinin bacalarını göstermiyorlar? Aslında bunu çok manidar buluyorum. Çünkü ekonomik gidişat ile ‘piyasalar’ arasında acayip bir kaynaşma var.  Hatta bir ‘optik yanılgı’ demek lazım belki de… Piyasalar iyi ise, ekonomi iyi gidecek, kötü ise kötü. Piyasalar ekonominin ‘barometresi’ oldu.   Olmasına oldu ama ekonominin değil de, bence toplum psikolojisinin barometresi oldu. 

Bir bakıyorsunuz, varlık değerleri bir şişiyor bir şişiyor, belli ki bir dengesizlik var, ama yorumcular ekonomik beklentilerin çok iyi olduğunda birleşiyorlar… Mesela geçen sene petrol fiyatları çıldırmış gidiyordu...  2004 yılında bir varil Brent petrolün fiyatı ortalama 27.7 dolarken 2008 yılında ortalama 98.4 dolar olmuş!  Yani dolar bazında %355 artmış.  Bitti mi petrol?  Hayır.  Tüketim mi çılgınca arttı?  O da hayır.  ABD Enerji Bakanlığı web sitesindeki bilgiye göre, dünya ham petrol tüketimi aynı dört yıllık dönemde, sadece %1.8 artış göstermiş.  Neden fiyatlar bu kadar arttı?   Tam olarak belli değil halen.

Hâlbuki olağan dışı bir şekilde fiyatlar şiştikçe endişelerin de artması gerekirdi. Kimse pek aldırış etmedi, acaba sürekli artan riskler, doğru fiyatlanıyor muydu?  İmkânlarının çok üzerinde borçlanan tüketicilerden şirketlere ve hatta ülkelere (örn. İzlanda) uzanan bir zincirin zayıf halkaların nerede olduğu niçin hiç araştırılmadı? Tersi oldu.  Riskler arttıkça, risk primleri azaldı.  Bir gün geldi, artık taşınması güç olduğuna kanaat getirdikleri risklerinden dolayı A1 kredi notuna sahip Lehman Brothers’in aslında müflis olduğuna bir gecede karar verdiler; global bir kriz tetiklendi.  Tıpkı, Anayasa’nın atılması ile tetiklenen başka bir kriz gibi…  Ekonomistlerin bu olayı tahmin etmeleri mümkün müydü?  Hayır.

Şimdi bakıyorsunuz, krizden sonra her şey indirimde, hammadde fiyatları yerlerde, faizler düşük, maliyetler ucuzlamış; ama yorumcular bu defa karamsar… Neden?  Borsalar çok düştü.  Hâlbuki artık fay hattı kırıldı, gerilim azaldı aslında…  Uzatmayayım, global borsaların son aylardaki çıkışı ile, kriz bitti sinyalleri de geliyor artık.

Şalom Gazetesi’nin bu sayfasını düzenleyen değerli arkadaşlarımın isteği üzerine nasıl bir yazı dizisi yapsam diye düşündüm.

Medyamızda ekonomistlere hep, “Sizce yatırımcı parasını dövizde mi tutmalı, TL’de mi tutmalı”, mealinden sorular yöneltirler.  Cevaplar hep klasik:  sepet yapmalı, uzun vadeli düşünmeli, vs. vs...  Bazı uzmanlar, bilge bir şekilde dolara dönmeli veya TL’de kalmalı filan diyorlar.  Günlük olarak borsaları izlemek güzel bir heyecan.  Ama gel gör ki en büyük darbeyi ne zaman yeriz, kimse bilemedi.  Bence hava durumunu tahmin edenler ekonomistlerden daha başarılı... Hiç olmazsa 3 – 4 gün öncesinden söyledikleri büyük ölçüde tutuyor.

Vadeli işlem fiyatlarının gelecek beklentilerini yönlendirdiği, ABD’de çip üreten bir firmanın üç aylık neticelerinin iyi ya da kötü çıkmasının Tokyo borsasına etki ettiği, Almanya’daki tüketici iyimserlik endeksinin Avro’nun değerine, Florida üzerindeki kara bulutların donmuş portakal suyu future’larına, Bağdat’taki bir patlamanın petrol fiyatına etki ettiği bir dünyadayız artık.  Globalizasyon ile finans piyasalarının bu denli birbirine bağlanmasından sonra “haberler” ve “olaylar” ekonomileri yönlendiriyor sanki… 

Bu nedenle, ekonomi sayfasında olsa da, yazılarımda piyasalar hakkında ahkâm kesmemeye karar verdim. “Bildiğimi zannettiğim”, merak ettiğim, ama aslında sadece yüzeysel bilgiye sahip olduğum bazı konuları araştırıp, öğrendiklerimi komprime bir şekilde sizlere sunmayı düşündüm.  Mesela, enerji konusu benim genelde çok ilgimi çekiyor.  Bu aralar moda zaten; herkes enerji ile ilgileniyor. 

 “Temiz enerji” nedir? Karbon salınımı nedir, Kyoto anlaşmasının getireceği yükler var mıdır, ülkemizde durum nedir?  Nükleer enerji iyi midir, kötü müdür?  Nedir durum? Dünyada yenilenebilir enerjinin payı ne, nükleerin payı ne, bizde ne?  Beklentilerimiz ve gerçeklerimiz uyumlu mudur?  Uluslararası Enerji Ajansı ne diyor bu konuda?

Saymakla bitmez, ekonominin gidişatını etkileyen onlarca konu var: sosyal güvenlik açıklarından işsizliğe, demografik yapımıza, AVM’lerin hayatımıza girmesinden, konut açığına, (değerli üstad Güngör Uras’ın yazılarından ilgiyle izlediğim) tarım, hayvancılık, fındık, zeytin, tütün gibi Türkiye’nin temel konularından, Tübitak’ın nanoteknolojiyi nasıl desteklediğine kadar birçok konuda merak ettiğim hususlar var.  

İşte bu sütunlarda, 15 günde bir hem güncel hem ilginç, hem de kalıcı bilgiler sunmaya çalışacağım; ilk olarak da enerji konusunu işleyeceğim.

15 gün sonra görüşmek üzere…