Kopuk halka

Galiba devir biraz değişti, günümüz yaşantısı çok hızlı tüketir oldu her şeyi. Artık mum ile kırıntı arayan, bu geleneğimizi sürdürebilmeyi başaran aile sayısı bayağı bir düştü. Bizler yine de sürdürmeyi çabalıyor ve başarıyoruz binlerce yıllık geleneklerimizi gelecek nesillere aktarmayı.

Vladi BENBANASTE Köşe Yazısı
21 Nisan 2011 Perşembe

“Aaaah nerede o eski bayramlar!” şeklinde klasikleşmiş ve klişe bir değiş vardır… (Halbuki bugünkü bayramların gelecekte; geçmişte kalacaklarından “özenilen” olacağı aşikar değil midir?) Bu klişenin arkasından hemen devamı gelir, “efendim bizim zamanımızda Pesah’da bir Seder masası salonda başlar, gramamanın odasının önünde biterdi… Komşulardan alınan ek masaların seviyesi tutsun diye altlarına ‘meydan larus’ ansiklopedileri konulurdu. (O ansiklopedilerin başka bir işe yaradığı da görülmedi zaten) Bir dualar okunurduuu… Asibiva; 8’de okumaya başlar, 11 – 11:30 gibi ancak yemeğe geçerdik … İbranice, İspanyolca, arada bir Fransızca ve Türkçe… Nerdeee… Kaldı mı şimdi böyle şeyler… ? Geçen bayramda torun ne yaptı beğenirsiniz, güzel güzel, sindire sindire okuyoruz Agada’yı, küçük bir ara verdik, ellerimizi filan yıkıyoruz, (lavaremos los manos i inciremos los vinos) bir geldim, ne yapmış bizimki beğenirsin. Aklınca bana çaktırmadan 10 sayfa, belki de fazla çevirmiş… Çocuk iste… Biz böyle miydik dikkatlice dinlerdik, hiiiiç bir kelimeyi kaçırmazdık…”

Doğru mudur? Doğrudur! Galiba devir biraz değişti, günümüz yaşantısı çok hızlı tüketir oldu her şeyi. Artık mum ile kırıntı arayan, bu geleneğimizi sürdürebilmeyi başaran aile sayısı bayağı bir düştü. Bizler yine de sürdürmeyi çabalıyor ve başarıyoruz binlerce yıllık geleneklerimizi gelecek nesillere aktarmayı. Evet, Seder sofraları küçülen aile yapılarına paralel, giderek küçülür, bazen dualar, aslına bağlı “özet” kitaplardan okunur oldu, hamets malzemeler Pesah öncesi satılmıyor eskisi gibi çoğu evde... “matsamı yanıma alırım lokantada da bi güzel yerim” diyor çoğu aileler... Hani moda ya simdi “ kariyer de yaparım çocuk da “ misali... Pesah’ımı da tutarım, balığımı da yerim düşüncesi yaygınlaşıyor. Eskilerde, Pesah’ta lokantaya gitmek, düşünülmeyen bir seçenekti, daha önce beyan ettiğim ‘layt’ Yahudiliğimden dolayı belki inanmayacaksınız ama bizim evde, karımın ricası ile bu gelenek henüz korunuyor. Kendisi;  “zincirin halkasını kıran biz olmayalım” dedi. Evde benim sözüm geçtiği için de “ peki karıcığım” dedim... Öyle olsun, zincirin halkaları bizde kırılmasın, yüzyıllardır, binyıllardır uygulandığı gibi biz de aktaralım gelecek nesillere. Peki ya çocuklar? Onların yaşı kemale ermiş... Biz bugüne kadar aile yaşantımızla, verebileceğimiz her şeyi, doğruyu eğriyi öğrettik onlara... Bu saatten sonra şunu yap, bunu yapma demek “ zincirin kopmasını sağlar “ ancak sonuçta; uyguladıklarını görmek bizleri mutlu ediyor.

Doğrudur, devir değişiyor, eskiden Pesah daha bir önemli daha bir ihtişamlıydı... Eski dediğim, kendi adıma çocukluğumdan bahsediyorum... 10’lu yaşlarımın başlarında; o zamanlar, geniş, en geniş aile topluluğunun bir araya gelmesi için okazyondu bu bayramlar, beni sık sık görmeyen aile eşrafı için, “aaa ne kadar da büyümüş”, deyip yanağımdan bir makas alınması bayramın vazgeçilmez geleneklerinden sayılırdı. Eh! Normalde bu kadar kişinin bir masa etrafında toplanacağı düşünülmediğinden üst komşu, yan komşudan alınan çeşit çeşit iskemleler ve değişik yüksekliklerdeki masaların birleşmesinden oluşan Seder masası etrafında dirsek teması mesafesinde otururduk. Ailenin kıymet verilenleri büyüklerimiz masanın başköşelerinde, en cav cavlı yerlerde otururlardı, biz küçükler ise, sıkıntıdan patladığımızda yaptığımız muzurluklar ve bıcır bıcır konuşmalarımızın büyüklere ulaşmaması için masanın en ücra kösesine oturtturulurduk... Bu sayede önümüzde duran ama zamanı gelmediği için yenilmeyen marul, haroset vs vs gibi ufak tefek yemeklerden çaktırmadan bir güzel ziyafet çekerdim kendime, Pesah’ın olmazsa olmazları arasında yer alan hafifçe sola kaykılma ve huzur içerisinde keyifle yeme düzeneğini bile zor sağlardınız o kalabalık masalarda. Yeri geldiğinde; tüm masanın “haydi beyler sola” denmesi üzerine herkesin senkronize olarak hafifçe sola kaykılması durumunda sorun çıkmazdı…

Tamam, zincirin halkasıydı, gelenekti, bütün bunlar iyi güzel de üzerinize afiyet o zamanlar biraz hiper aktif olma gibi ufak bir sorunum vardı. Nassı oturayım bi masanın etrafında uzuuuun uzun. Günün anlam ve önemini anlatmak, konuya girmek, niçin bu günü her sene yaptığımızın bilincinde olmak… “Nereden geliyorsun?”. “Mısır’dan”. “ Nereye gidiyorsun?”. “Yeruşalayim’e “ tiyatrosunu oynamak. Elleri yıkamak, getir kap, götür havlu, sirke, kereviz yaprağı, her biri ayrı ayrı anlam ve önemleri, nedenler, niçinler, biz çocukların gözünün içine bakılarak, Mısır halkına verilen on bela, dökülen suya bakmama (hep bakmak isterdim ne oluyor orda diye, bakardım da çoğu zamam, dayanamazdım…) “Dayenu” lar, bugün hatırlamadığım ama güzel makamlı şarkılar. İyi güzel de, eh be kardeşim sürer de sürerdi bu iş, saatler ve saatler… Hele çocuklar için geçmek bilmeyen saatler boyunca… Doğrusu bu ya: sıkıntıdan patlardım. İşin kötüsü o zamanlardan beri vücudumun efendisi olan karnım aç, marul, haroset marul derken “ bay ” gelmiş… Saat ilerlemiş, uykum var, sonra kırk yılın başında yayın yapan TV de “en sevdiğim” dizi kaçmış… Ofluyorum pufluyorum, büyüklerimiz tarafından susturuluyorum, yok ki bi ‘blek börim’ masa altından dünya ile irtibatıma devam edayım… Mızmızlanıyorum… Kötü bakıyorlar… hayır, anlamadığımı, ilgilenmediğimi anlayacaklar bir de Türkçesini anlatmaya kalkacaklar artık hiç bitmeyecek…

O zamanlar böyleydi, büyüklerimiz böyle görmüşlerdi, bizlere de böyle aktarmaya çalışıyorlardı. Onların amacı bu geleneklerin devamını sağlamak zincirin halkalarını devam ettirmekti. Gel zaman git zaman yaşam hızlandı, aileler küçüldü, çocukların Seder masasında bulunması, ama sıkılmaması daha ön plana çıkartıldı. Gelenekleri yakalama, kavrama işi onlara bırakıldı, nasıl olsa belirli bir olgunluğa gelince bu işler oluyor denildi. Aile her zamanki gibi geçmişte gördüğünü uygulamaya devam etti ama biraz rahat bir Seder masası yaratıldı. İsteyene Türkçeleştirildi, daha küçükler için çizgi roman haline sokuldu, hap gibi sunuldu…

Kon bueno, nice nice Seder masalarında neşe, birlik ve beraberlik içinde buluşmak üzere…

Sevgiyle kalın…