Sevmek kadar, katlanmak!

Avram VENTURA Köşe Yazısı
23 Mart 2011 Çarşamba

Elif Şafak’ın köşe yazısını okuduktan sonra, bir süre düşüncelerin dalgalı denizine dalıp gitmişim. Şafak bu yazısında özetle, eşinin, kendisinden çok yazar Elif’i sevdiğini söylüyor. Bunu sürekli hissettiğini, ama hiç itiraf etmediğini de sözlerine ekliyor.

Yazarın bu itirafını okuduktan sonra, benzer bir sorunun çengeli nedense kafama takıldı: Yarım yüzyıla yakın bir süredir yazdıklarım ya da başkalarının beni bir yazar olarak görmesi, eşim için ne ifade ediyor?

Bana göre, hiçbir şey!

Eşimle kırk yıla doğru yol aldığımız bir birliktelikten sonra, fazla düşünmeye gerek olmadan bu yanıtı verebiliyorum. Belki bu soruyu ona sormak gerekirdi, ama vereceği yanıtın ne denli gerçeği yansıtacağı da kuşkuludur.

Eşimin, tanıştığımız günden bu yana, beni, yalnızca ben olduğum için sevdiğinden eminim. Yazdıklarımın onun hiç umurunda olmadığını da biliyorum; ancak yazmak beni mutlu ettiği için, o da ilgili görünüyor. Kitaplarım, okumalarım, yazmaya ayırdığım zaman, beni ben yapan, yaşama bağlayan unsurlar olduğu için, evlendiğimizden beri bunları severek kabullenmiş. Hele birlikteyken, kimi yazdıklarıma karşı başkaları tarafından gösterilen takdir duyguları ve söylenen övücü sözler, kuşkusuz onun da koltuklarını kabartıyor, ama o kadar. Onun sevdiği yalnızca ben’im!

Bu gerçeği birlikte kabullenip bir sorun yapmadığımız sürece, sevgimizi bu neden yüzünden sorgulamaya gerek olmuyor. Otuz yıl kadar önce ilk kitabım yayımlandığında, onu eşime ithaf etmiştim. Bunu okuyan arkadaşlarımdan birçoğu bu sözcükten farklı anlamlar üretmeye çalıştıklarında, espri olarak şunu söylüyordum: Ben “eşime...” diye yazdım, bu üç noktanın açılımı “rağmen” olacaktı, eşime rağmen!

Bu konuyu geçenlerde bir yazar arkadaşımla görüşüyordum. O da söylediklerimi onaylayarak, eşinin hiçbir şekilde yazdıklarıyla ilgilenmediğini, bunları ancak başka arkadaşlarıyla paylaşmak zorunda olduğunu söylüyordu. Neyse ki diyordu, bu konu aralarında bir sorun oluşturmuyor. Arkadaşım bilgisayarın başında yerini alırken, eşi de bir başka odada televizyon dizilerini izliyor.

Kitap okumaktan, yazı yazmaktan söz ederken, konu belki gereğinden çok kişileştirilmiş oldu. Kendimi bir an olsun bunun dışında tutarak, diğer evli arkadaşlarıma bakıyorum. Ortak hobileri olan, aynı beğenileri paylaşan, benzer etkinliklerden her zaman keyif alan eşler ya hiç yok ya da çevremde çok ender bulunuyor. Buna karşın hiçbiri, bu neden yüzünden ne evliliklerini sorguluyor ne de birbirlerini üzüyorlar. Bana göre, birlikte olmak, bir sevgiyi sürekli canlı tutmak için mutlaka karşılıklı ödün verilmesi gerekiyor. Yoksa aynı konuyu paylaşmayı bir zorunluluk durumuna sokarsak, aramızda yeni sorunların ekleneceğini ya da olanları çoğaltmış olacağımızı düşünüyorum.

Oktay Rıfat’ın şiirindeki iki dize geliyor dilimin ucuna:

“Ama ben eski zaman aşığıyım

Sevmek kadar katlanmak da gelir elimden”.