Bu hafta ağımıza takılanlar...

Hz. Musa'da gözlemlediği ve Yahudilerde mevcut olduğuna inandığı dramatik yüceltme yeteneğinin kendisinde de var olduğuna inanır Freud. Musa'yı kendisiyle özdeşleştirmesi de bence bu entelektüel yeteneği kadar, 'ego' ideali olan Musa gibi olmak isteğiyle de ilişkilidir. Hz. Musa'nın Yahudilere armağan ettiği tektanrıcılık fikri ile neredeyse tüm insanlığı yönettiği gibi Freud da, psikanalizle insanlığı yönetmek şeklinde bir misyonu taşıyan dramatik bir kahraman olmak istiyordu. CENGİZ GÜLEÇ

İzak BARON Diğer
23 Mart 2011 Çarşamba

Güncel

YAŞANAN DEVRİMLERİN ARDINDA BATI/ABD MÜHENDİSLİĞİ VAR İSE, NİHAİ BARIŞIN ANA AKSAMI İSRAİL’E BU MÂNADA DİZ ÇÖKTÜRÜLMESİ OLMALI

Yaşanan devrimlerin ardında Batı/ABD mühendisliği var ise, nihai barışın ana aksamı İsrail’e bu mânada diz çöktürülmesi olmalı. Bunun için de evvela Arap dünyasının en büyük monarşisinin zorlanması gerekiyor…

Riyad değişmeden Tel Aviv’in değişmesi zor. Tüm bu değişim yelkenlerine devrim rüzgârlarının yetip yetmeyeceği merak edilebilir... Bu konuda tutucu olmamak gerekiyor; çünkü bu rüzgarlar daha "Batı Avrupa"ya da sıçrayacak!...  (İzlediğimiz gibi değil ama kendi formatında. Hatta yaşanıyor.) Batı’nın güçlü 'kolları' Türkiye’yi tüm bölgeye örnek gösterirken, muhalif kolu 'sessiz' kalırken, ‘zayıf kolu’ Ankara’yı içine bile almazsa, ikisinden biri değişir!

İsrail’in devrimler sırası ve sonrasındaki duruşuna ilişkin hassas tartan analizlerde iki tema var… Bir, değişen sistemin bir kısmının yine İsrail tarafından dizayn edildiği…

İki, İsrail’in öyle veya böyle yalnızlaştırıldığı! ‘Yalnızlaştırılmayı’; 'en çok' ABD’ye bağlı olma diye tercüme edebiliriz. Ki, bu devrimler tamamlanamadan seçime girecek Obama’ya sorun çıkarılmasın.

Nedret Ersanel

http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=28045

İSRAİL HALKI MAVİ MARMARA GEMİSİNİN GAZZE’YE GÖNDERİLMESİ ESNASINDA KENDİSİNİ AŞKI TARAFINDAN ALDATILMIŞ BİR İNSAN GİBİ HİSSETTİ

Türkiye ile İsrail arasındaki ilişki bir aşk hikâyesi gibi. Mavi Marmara ise iki ülkenin halklarında da birbirlerinden boşanmış kişilerin olduğu bir evlilik ilişkisinin etkisini yarattı. Hükümetler arasında ise çıkarlara dayalı ilişkiler söz konusu. İsrail halkı Mavi Marmara gemisinin Gazze’ye gönderilmesi esnasında kendisini aşkı tarafından aldatılmış bir insan gibi hissetti. 2004 yılına kadar İran, Suriye, Hamas ortak düşmanlarımızdı. Bir anda oldu da düşmanlar dosta dönüştü? Tüm bu gelişmeler dolayısıyla İsrailliler gururlarıyla oynandığını düşünüyor ve bu yüzden özür dilemeye yanaşmıyorlar. Halen bu olanların nedeni İsrail’in ana gündem maddelerinden birisi. İki ülke arasındaki ilişkiler çok derin olduğu için düzeltilmesi çok zor ancak iki ülkenin ortak çabasıyla uzun vadede düzelebilir

Zvi Barel

http://haber.gazetevatan.com/Haber/365390/1/Gundem

TÜRKİYE'NİN İZLEDİĞİ ÇİZGİ, "ONE MİNUTE" ÇIKIŞINDAN SONRA DEVAM EDEN GERİLİMİN NEDENİ

İsrail yönetimi, arada devam eden ihtilaflar nedeniyle, tam bir Türkiye muhalifi olmuş durumda. Ya da tersi: Türkiye'nin izlediği çizgi, "one minute" çıkışından sonra devam eden gerilimin nedeni. Ortadoğu gelişmeleri yüzünden geriye düşen pozisyonu İsrail'i daha da "celallendirmiş" olmalı. Özür ve tazminat konusundaki anlaşmanın yönetim tarafından bir çırpıda yok sayılması başka türlü nasıl izah edilebilir?

Böyle bir İsrail'in Türkiye'ye karşı Amerika kozunu, lobi imkânları ve aradaki, neredeyse "organik" denmesi gereken, ilişkiyi kullanarak tahrik etmeyeceğini düşünmek saflık olur. Bu, yakın dönemde Türkiye'nin içini karıştırmaya dönük girişimlerin artacağı, yoğunlaşacağı anlamına gelir. Eski bir yöntemdir ama her zaman etkili olmuş, sonuç almış bir "uygulama" dır.

Hasan Bülent Kahraman

http://sabah.com.tr/Yazarlar/kahraman/2011/03/16/turkiyeyi_karistirmak

İSRAİL, TÜRKİYE'NİN GÜÇLENMESİNDEN MEMNUN MUDUR? HELE TÜRKİYE'DE BİR AK PARTİ İKTİDARI VARKEN, BU İSRAİL'İ ÇOK MU SEVİNDİRİR?

Türkiye giderek güçlenen ve küresel sistemin parlayan yıldızıdır. Anadolu insanının destansı hamleleri ile dünyada her yerde var olmaya başlayan Türkiye, bir defa daha dünyada hak ettiği yere gelecektir. Görenler görüyor, iki binli yıllarda tarih sahnesine, başka bir Türkiye çıkmıştır. Siz bunu küresel barış, evrensel insani değerlerde buluşma adına yapsanız da, bundan rahatsız olacaklar çıkacaktır. Kendini dünyanın jandarması gören, bunu bölgenizde, size de anlatmak isteyen bir ABD var. Onun 2. Dünya Harbi'nden sonra kurduğu bir sistem var. Bu sistem içinde Ortadoğu'da, İsrail'in varlık teminatı bir süper güç var. Soru şudur: İsrail, Türkiye'nin güçlenmesinden memnun mudur? Hele Türkiye'de bir AK Parti iktidarı varken, bu İsrail'i çok mu sevindirir?

Ben, demokrasiyle İslam'a bağlılığı bir arada götürebilen, kendi mana kökleri üzerinde yükselen ve dünya ile entegre olmuş bir Türkiye'nin, küresel barışın teminatı olduğuna inanıyorum. Böyle bir Türkiye, İsrail ve Filistin'in varlıkları için, ABD'den daha büyük bir teminattır. Anlayana... Ama AK Parti hükümeti, bunu İsrail'e ve ABD'ye anlatamaz. Ve 12 Haziran'a doğru, içerideki "iyi saatte olsunlar"la, dışarıdakiler, bizim kutuplaşmamız üzerine yeni projeler peşinde koşabilirler. Ne mi demek istiyorum? AK Parti, muhtemel iktidarına üçüncü defa yürürken, meseleyi bir partiler meselesi, sandık meselesi olmaktan çıkarmaya bakmalıdır. Kendini seçim atmosferinin kırıcılığına, çatışmacılığına kaptırmamalıdır. İçte-dışta bütün oyunları, hoşgörü, diyalog ve uzlaşma çabaları bozar. AK Parti, kendisine samimi destek verenlere; kendisi için iktidar peşinde değil, Cumhuriyet'in demokratikleşmesi için, istikrar için, kalkınma için bir daha yetki istediğini iyi anlatmalıdır...

Hüseyin Gülerce

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1109057&title=ak-parti-hangi-endiseleri-ciddiye-almali

BÜTÜN BUNLAR OLURKEN, “SAVAŞA GİRMEMEK BECERİSİNİ GÖSTEREN HÜKÜMET O HARP ŞARTLARINDA YUNANİSTAN’A VE AVRUPA’DA YAŞAYAN TÜRK YAHUDİLERİNE YARDIM ETTİ

Varlık Vergisi’yle 114 milyon kişi vergilendirildi. Tahsil edilen vergi 314 milyon TL oldu (109 milyon verginin tahsilinden vazgeçildi.) Müslümanlar kişi başına 6.102 TL, gayrimüslimler ve yabancılar kişi başına 5.326 TL vergi ödedi.

Aşkale’ye vergi ödemedikleri için 2.057 Müslüman ve gayrimüslim işadamı sevk edildi. Bunlar Aşkale’de 8 ay kaldı. Resmi kayıtlara göre, 2.057 kişiden 11 kişi hayatını kaybetti.

Bütün bunlar olurken, “savaşa girmemek becerisini gösteren hükümet o harp şartlarında Yunanistan’a ve Avrupa’da yaşayan Türk Yahudilerine yardım etti. Türkiye’ye sığınan yabancılara kucak açtı. Bu bilgileri Cahit Kayra’nın yazdığı ”Savaş, Türkiye, Varlık Vergisi” başlıklı kitaptan aktarıyorum. Cahit Kayra vergi uygulaması sırasında Maliye Müfettişi olarak görev yaptı. Diyor ki, Varlık Vergisi’ni tartışırken o dönemde Türkiye’nin durumunu ve savaş şartlarını hatırlamak gerekir. Bu savaşta sadece Varlık Vergisi mükelleflerinden zorla para alınmadı. Köylüden de alındı. Milyon asker hudutlarda yıllarca bekledi. Binlerle genç kömür ocağında zorla çalıştırıldı. Askerler öldü. Gençler öldü ama Türkiye ayakta kaldı.

Cahit Kayra Varlık Vergisi’ni ve yapılan yanlışları savunmuyor. Sadece hatırlatıyor.

Güngör Uras

http://ekonomi.milliyet.com.tr/cahit-kayra-harbi-ve-yokluk-vergisini-anlatiyor/ekonomi/ekonomiyazardetay/18.03.2011/1365721/default.htm

AMERİKA, İRAN'A BASKI UYGULUYOR. TÜRKİYE DE AYNI ŞEKİLDE İSRAİL'E. FAKAT BU YANLIŞ VE KİMSEYE BİR YARAR SAĞLAMAZ.

Bazen, Amerika’nın Türkler için kötü bir örnek olduğunu düşünüyorum. Amerika, politikasını çoğunlukla duygular üzerine inşa ediyor. Örneğin İran'a karşı çok kızgınız. Bu kızgınlığımız yüzünden de İran'ın düzene girmesinin, onun bu izolasyondan kurtulmasının uzun vadede bize fayda sağlayacağını düşünemiyoruz. İran'a baskı uygulayarak, cezalandırarak bir düzen oluşturmaya çalışıyoruz. Duygusal yaklaşmak bizim yararımıza değil ama bundan kurtulamıyoruz. Türkiye de bu açıdan bir ders aldı. Bizim İran'ı tehdit edişimiz gibi İsrail'i tehdit ettiniz. İsrail'e karşı çok sinirliydiniz. Bizim İran'a kızmak için iyi sebeplerimizin olması gibi, Türkiye'nin de iyi sebepleri vardı İsrail'e kızmak için. Fakat kızgınlık bir duygu olarak, uzun vadeli dış politika için hiç iyi bir temel değil. İsrail'i cezalandırmak, izole etmek, ona saldırmak da öyle. İsrail ve İran askeri açıdan çok güçlü iki ülke. Ortadoğu'da hiçbir zaman bir düzen olmayacak. Bu iki ülke de bunu sağlayamaz. Amerika, İran'a baskı uyguluyor. Türkiye de aynı şekilde İsrail'e. Fakat bu yanlış ve kimseye bir yarar sağlamaz. Amerika ve Türkiye'nin bu duygusallığı bir kenara bırakmayı öğrenmesi gerekiyor.

Stephen Kinzer

http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/611688-turkiye-ve-iran-abd-icin-uzun-vadede-en-iyi-ortaklar

İSRAİL, FİLİSTİNLİLER’LE BİR ANLAŞMA SAĞLAMAK İÇİN ŞİMDİ HER ZAMANKİNDEN DAHA ÇOK ÇABA GÖSTERMELİ

Şimdiye dek İsrail sadece Ortadoğu’daki birkaç rejim tarafından kabul gördü; ancak halklarından asla. Demokrasi asıl olay haline geldiğinde, bazı halklar onların seslerinin de değerli olduğunu zaten ispatlamışken, İsrail Arap halkları tarafından kabul görmek için daha fazla uğraşmalı. Bunu başarmanın yolu, tek yolu, komşularıyla barışı tesis etmek ve her şeyden önemlisi, Filistin problemine adaletli bir çözüm getirmektir. Hüsnü Mübarek’in Mısır’daki rejiminden bile uzun süredir var olan İsrail işgali sürdükçe, İsrail’in Arap halkları tarafından kabul edilmesi mümkün değildir.

Bu sebeple İsrail, Filistinlilerle bir anlaşma sağlamak için şimdi her zamankinden daha çok çaba göstermeli ve Ortadoğu’daki bir diğer tiranlık olan İsrail işgalinin despotluğuna son vermelidir.

En güçlü ve köklü tiranlıkların bile sonsuza dek sürmeyeceğinin bilincindeyken, İsrail’in Filistin halkı üzerindeki sultasını, bir milyon Filistinli Kudüs’e doğru yürüyüşe geçmeden durdurmanın zamanı gelmiştir.

Ne yazık ki Ortadoğu stratejisini henüz değiştirmemiş olan İsrail’in tüm kargaşaya, fırtınaya rağmen güttüğü tek politika, hala eski hiçbir şey yapmama doktrinini izlemek ve açıkça sahip olduğu askeri avantaja güvenmek.

Ortadoğu’da şimdi büyük fırsatların zamanıdır.

Bazı Arap devletlerinin demokrasiye geçmesi için daha önce hiç böyle bir şans yakalanmamıştı ve kulağa garip de gelse, bu Yahudi ve Arapların, İsrailli ve Filistinlilerin aralarındaki ilişkileri değiştirmek için de bir şans. Ortadoğu’da hiçbir şey devrimlerden önceki gibi olmayacak. İsrail bu değişimlerin nefret, şiddet, işgal, kanayan ilişkiler ve savaşı da içermesi için mümkün olan her şeyi yapmalı.

Gideon Levy

http://www.stargazete.com/politika/yazar/gideon-levy.htm

BÖLGEDE, BENZER OLAYLARIN YAŞANMAYACAĞI İKİ ÜLKE VAR: İSRAİL VE TÜRKİYE

'Bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz?'  sorumuza ise 'Aslında özür aşamasına gelinmişti ama bir sorun vardı' diyerek sürdürüyor:  'Daha iki gün önce bir olay oldu. İsrail güvenliği,  Suriye'nin Lazkiye Limanı'ndan kalkıp Mersin Limanı'na uğrayıp uluslararası sularda seyreden bir yük gemisini durdurdu. Mercimek sandıklarında çok sayıda silah bulundu. Bu silahlar İsrail halkı için çok tehlikeliydi. Bu olayın Türkiye ile hiçbir ilgisi yok. Ama biz özür dilemeyi, uluslararası sularda müdahaleyle ilişkilendirirsek, bu durum, İsrail halkının güvenliğini doğrudan ilgilendiren uluslararası sulardaki başka müdahaleler açısından sıkıntı yaratabilir.'

Bunun üzerine Büyükelçi'ye diplomaside 'wording' denilen, ifadelendirmenin önemini hatırlatarak, 'Özür açısından başka bir yol imkânsız olmamalı? Öyle değil mi?' dedim. Levy, 'Elbette, bunun üzerine çalışılıyordu zaten' deyip yine seçim sonrası döneme vurgu yaptı.  Sohbet, Ortadoğu ve Afrika'daki halk hareketlerine geldiğinde, Mısır ile Ürdün'ün İsrail açısından önemini vurgulayan Büyükelçi'nin yorumu şu oldu: 'Son yaşananlar ülke ilişkilerinin önemini daha çok ortaya çıkardı. Bölgede, benzer olayların yaşanmayacağı iki ülke var: İsrail ve Türkiye.' Bergama doğumlu Büyükelçi, her şeye rağmen umudunu koruduğunu vurgularken, şu hatırlatmayı yaptı:  'Bugün, ilişkilerimizin en kötü olduğu dönem değil.  80'lerde Doğu Kudüs'ü İsrail topraklarına katan yasa nedeniyle, diplomatik ilişkilerimiz ikinci katip düzeyine indirilmişti.'

Çiğdem Toker

http://www.aksam.com.tr/mavi-marmara-krizine-secim-molasi-1525y.html

HALEN MERAKLA SORUYORUM, HANGİ RÜTBE İLE RÜTBELENDİRİLİDİ 3 AYLIK İSRAİLLİ BEBEK?

Masum insanların öldürülebilmesi riyakârlığı aslında tesadüfî değildir. Geçtiğimiz ay İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad Tahran’da felaket getiren Türk filosu Mavi Marmara'nın delegasyonunu ağırladı. Bu delegasyon Mavi Marmara Mücahitlerini, gazilerini ve şehit ailelerini içermekteydi.

Delegeler İran’ın ihtilal günü törenlerine katıldılar. Ve Türk delegasyon başkanı:

“Bugün burada özlem ve azim ile İSRAİL VE AMERİKASIZ bir Ortadoğu inşa etmek ve Mavi Marmara'nın şehitlerinin yolunda gitmek için taahhüdümüzü koymak için bulunuyoruz” dedi... Şubat 12’de aynı Mavi Marmara aktivistinin sözlerini İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı tekrarlamıştı ve “İsrail ve Amerikasız bir Ortadoğu kurmaya az bir zaman kalmıştır” demişti. Ve biz bu parlak günün gelmesi için dua ediyoruz ve o zaman hepimiz ÖZGÜR KUDÜS'te (Yeruşalayim) buluşacağız.

Itamar saldırısı ardından 5 Yahudi (JOOOS- Jews) yeryüzünden kayboldu, bu parlak gün daha çabuk gelecek galiba...

Halen merakla soruyorum, hangi rütbe ile rütbelendirildi 3 aylık İsrailli bebek?

Yüzbaşı? Yarbay? General olmak için çok genç olduğu aşikârdır...

Burak Bekdil

http://www.hasturktv.com/arsiv/1782.htm

HZ. MUSA'DA KENDİNCE GÖZLEMLEDİĞİ VE YAHUDİLERDE MEVCUT OLDUĞUNA İNANDIĞI DRAMATİK YÜCELTME YETENEĞİNİN KENDİSİNDE DE VAR OLDUĞUNA İNANIR FREUD

Gönüllü muhalif olmaya düşkün olan Freud kendisini onaylayan, destekleyen dost kadar, düşmana da ihtiyacı olan bir kişiliktir. Yahudilerin yaratıcılıklarının altında etraflarının düşmanlarla çevrili olmasının çok önemli bir payı olduğu inancını sık sık dile getiren bu aksi ve asi düşünür, kendisine benzettiği Hz. Musa'ya da bu açıdan büyük bir hayranlık duyar. Hatta daha ileri giderek "psikanalizin ilk savunucusun bir Yahudi olmasını da bir tür Yahudilerin kolektif, entelektüel yaratıcılığının bir sonucu olarak" değerlendirir.

...

Hz. Musa'da kendince gözlemlediği ve Yahudilerde mevcut olduğuna inandığı dramatik yüceltme (sublimasyon) yeteneğinin kendisinde de var olduğuna inanır Freud. Hz. Musa'yı kendisiyle özdeşleştirmesi de bence bu entelektüel yeteneği kadar, 'ego' ideali olan Musa gibi olmak isteğiyle de ilişkilidir. Hz. Musa'nın Yahudilere armağan ettiği tektanrıcılık fikri ile neredeyse tüm insanlığı yönettiği gibi Freud da, psikanalizle insanlığı yönetmek şeklinde bir misyonu taşıyan dramatik (biz buna trajik desek daha uygun olur) bir kahraman olmak istiyordu. Musa kitabında çizdiği portre, 'yüceltmenin ete, kemiğe bürünmüş hali' olan bir büyük adamdır. Yine de Freud, "bilim eleştirmenlerinden dostça bir karşılama gelmeyeceğini" bilerek Musa'yı eksiksiz bir şekilde yayınlayacaktır.

Cengiz Güleç

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1109979&title=yorum-cengiz-gulec-freudu-huzursuz-eden-hayalet

UZLAŞMASIZ KOMPLOCULAR

Tesadüf, ihmal, insan hatası, zaaf ya da düz kriminal amaçlara katiyen inanmazlar. Artık “Amerika”, “İsrail” demeye bile üşenir, yalnızca gülümser hale gelmişlerdir. “Ümraniye’de bir Simit Sarayı’nda yangın çıkmış, ne Amerika’sı yahu??” derseniz Beyaz Saray’ı ima eder şekilde gülümserler.

Aziz Kedi

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1043504&Yazar=AZ%C4%B0Z%20KED%C4%B0&Date=20.03.2011&CategoryID=96

YEMENLİ YAHUDİLER DE İSRAİL'DEKİ DİĞER BİRÇOK YAHUDİ GRUP GİBİ AYRIMCILIKTAN VE YAHUDİLER ARASI IRKÇILIKTAN ŞİKÂYETÇİLER

Bugün Yemenli Yahudiler (İbranice'deki isimleriyle: Teymanim), İsrail toplumunun yarıdan fazlasını (yaklaşık 4 milyon) oluşturan Mizrahim Yahudi topluluğu içinde değerlendiriliyor. Mizrahim, genel olarak 'doğu Yahudileri'ni ifade eden bir terim. Suriye, Lübnan ve Ürdün başta olmak üzere doğuda kalan Arap ülkelerindeki Yahudilerle Asyalı Yahudiler bu sınıfta. Genel Mizrahim içindeki Yemenli Yahudilerin sayısı ise yaklaşık 300 bin.

Yemen kökenli Yahudiler, zaman içinde İsrail toplumunun geneli tarafından kabul gören bazı din adamları ve sanatçılar yetiştirdiler. Özellikle müzikte ve dansta İsrail'i temsil eden isimler çıkardılar. Ayrıca bugün uluslararası alanda İsrail'e atfedilen el sanatlarının neredeyse tamamı Yemenli kökenlere sahip.

Buna rağmen, Yemenli Yahudiler de İsrail'deki diğer birçok Yahudi grup gibi ayrımcılıktan ve Yahudiler arası ırkçılıktan şikâyetçiler. Etnik kökenlerinin ülke içinde hak ettikleri yere gelmelerinin önünde engel olduğunu düşünen Yemenli Yahudiler, tanınmış önderlerinden Ovedya Ben Shalom'un bu konudaki etkin çabaları sayesinde İsrail içindeki ayrımcılığa karşı mücadelelerini sürdürüyor.

Günümüzde İsrail'de yaşayan Yemenli Yahudilerin yaklaşık binde birlik bir oranı, yani 300 kadarı bugün Yemen'de yaşamaya devam ediyor. İsrail'in zaman zaman açık ve gizli olarak yaptığı bütün davetlere (hatta kışkırtmalara) rağmen, Yemen Yahudileri doğdukları memlekette kalmaktan şikâyetçi görünmüyorlar.

Taha Kılınç

http://usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2011/03/07/teymanimin_keyfi_yerinde_ama_yemende

Netten okuyun /tıklayın

Marksizm ve Milliyetçilik - SHLOMO AVİNERİ

http://www.narteks.net/marksizm/marksizm-ve-milliyetcilik-shlomo-avineri.html

Acının Ortasında Yeni Bir Hayat

http://www.hasturktv.com/israilde_gundem/1780.htm

Sarı Kanaryam: Rembetikonun Kraliçesi Roza Eskenazi – NECATİ SÖNMEZ

http://www.bianet.org/biamag/kultur/128696-sari-kanaryam-rembetikonun-kralicesi-roza-eskenazi

İstanbul'da Yazlık Ev Kültürü: 1950'li ve 1960'lı Yıllar... ROZ KOHEN

http://www.kanalkultur.com/kks/yazarlar/roz-kohen/2532-roz-kohen-istanbul-da-yazlik-ev-kulturu-1950li-ve-1960li-yillar.html

Neve Şalom 60 yaşında

http://www.milliyet.com.tr/neve-salom-60-yasinda/pazar/haberdetay/20.03.2011/1366522/default.htm

Netten seyredin

Rıdvan Akar Röportajı

http://www.kosekapmaca.net/index.php/videos/izle/67