Estreya SEVAL VALİ Kavram
16 Mart 2011 Çarşamba

Çoğumuzun bildiği gibi Purim, MÖ 4. yüzyılda Pers Kralı Ahaşveroş’un veziri Aman’ın, ülkesinde sürgünde olan Yahudilerin tümünü öldürmeye karar vermesi üzerine gelişen olayları ve Kraliçe Ester’in din kardeşlerini kurtarışını anan, rabinik bir bayramdır.

Rabinik bayram nedir diye soracaksınız doğal olarak. Yıl boyunca kutladığımız bayramlardan ikisi dışında tümü, Tora’da yer alan ve anılması ya da kutlanması emredilen günlerdir. Ancak Hanuka ile Purim, o tarihlerde meydana gelen olayların ardından rabilerimiz tarafından bayram ilân edilmiştir.

Büyük Kabala âlimi Rabi Yitshak Luria’ya (Ari aKadoş – Kutsal Ari olarak da bilinir) göre, vezir Aman, Amalek halkının son kralı Agag’ın onuncu nesilden torunudur.

Amalek’i daha önceki yazılarımızdan hatırlıyor musunuz? Hani Bene Yisrael Mısır’dan çıkıp çöle girdiği andan itibaren pusuda bekleyen, saldıran, yok etmeye çalışan ve Yahudiliğin antitezi olan ulusu? Sayısal değeri kuşku anlamına gelen safek ile aynı olan Amalek’i?

Bene Yisrael, Kenaan’a girdikten sonra uzunca bir süre fiziksel bir krala ihtiyaç duymadı. Üstün niteliklere sahip liderleri, onlara yol gösteren yargıçları (Şofetim) ve Kutsal Olan ile ilişkilerini sağlayan peygamberleri vardı. Peygamberler sözcüğü tuhaf gelebilir ama halkın o zamanlar ruhanilik seviyesi çok yüksek olduğundan, aralarındaki peygamberlerin sayısı boldu. Ancak Peygamber Şemuel döneminde halk (nedense?) “kral isteriz” diye tutturdu ve Kutsal Olan’ın, fani bir kralın mahsurları konusunda uyarılarına rağmen ısrarını sürdürdü. Sonunda Şemuel, Şaul adlı bir kişiyi kral meshetmek üzere görevlendirildi. Hemen bir açıklama: Dönemin ruhaniliği en yüksek peygamberinin, kral ilân edilecek olan kişinin başından aşağı bir miktar yağ dökmesine meshetmek denirdi. 

Tanrı’nın, Bene Yisrael’in ilk kralı Şaul’a verdiği ilk görev, Amalek ulusunu ortadan kaldırmak oldu. Şaul, Amalek ile savaşa tutuştu ve hepsini yok etti ancak Tanrı’nın emrini ihlâl ederek, Kral Agag’ı hemen öldürmek yerine tek bir gece yaşamasına izin verdi.

Şimdi soracağımız soru, sürekli gündeme gelir. Amalek’in neden ortadan kaldırılması gerekiyordu? Çünkü Amalek’i fiziksel bir ulus olarak görmek doğru değildir; Amalek, hepimizin içini kemiren sinsi kuşkudur. Temiz kalbimizi oyan, zihnimizi kirleten, aklımızı çelen, ikna olmamızı engelleyen, beynimizi yiyip bitiren o kuşku... Amalek bunu tek başına mı başarır? Tabii ki hayır. Ona biz izin veririz. Tıpkı Kral Şaul’un, Kral Agag’ın bir gece yaşamasına izin verdiği gibi.

Peki, bir geceden ne çıkar? Bütün bir ulus çıktı çünkü Kral Agag o gece bir kadını gebe bıraktı!

Nerede kalmıştık? Ari aKadoş’a göre: Pers Kralı Ahaşveroş’un veziri Aman, Agag’ın onuncu nesilden torunu ve aynı zamanda onun reenkarnasyonudur. Zaten Purim’de okunan Megilat Ester’de vezirden “Aman haAgagi” diye söz edilir. Kraliçe Ester’in kuzeni (bazı kaynaklara göre amca veya dayısı) Mordehay ise Şaul’un reenkarnasyonudur. Daha gerilere gidecek olursak, Mordehay, Öğretmenimiz Moşe’nin ağabeyi Aaron’un da reenkarnasyonudur. Neden mi?

Bene Yisrael çölde, Moşe ise Tora’yı almak üzere dağda iken meydana gelen talihsiz Altın Buzağı olayına yeterince şiddetle karşı çıkmayan Aaron, hatasını Mordehay olarak telafi etmiş ve Aman’ın heykelinin önünde eğilmeyi reddetmiştir.

Mordehay, Şaul’un de reenkarnasyonudur demiştik. İki eski rakip (Şaul ile Agag) yeniden karşılaşmış, Agag’ı yok etmeyen Şaul, bu kez Mordehay olarak Agag’ın onuncu nesil torunu Aman’ın karşısına çıkmıştır. 

Demek oluyor ki, Purim öyküsü aslında kendi içimizdeki kuşkuyu yok etme savaşıdır.

Pers ülkesindeki ölümcül tehlike nasıl atlatıldı peki? Önce Kabalistik bir açıklama:

Rabi Moşe Hayim Luzzato’nun ilahi ilhamla kaleme aldığı Dereh Aşem (Tanrı’nın Yolu) kitabında belirtildiği gibi, bu dünyada meydana gelen her olayın kökeni, Yukarı Alem denilen ve doğaüstü güçlerin bulunduğu Tanrı katıdır. Aşağı Alem diye adlandırılan bu dünya ile Yukarı Alem sürekli etkileşim halindedir. Bu âlemde meydana gelen ne varsa, tekrar Yukarı Alem’e yansır ve bir şekilde yeniden bu âlemi etkiler. Açıklaması zor gibi gelse de, gündelik yaşamda kullandığımız atasözleri bu ilkeyi çok sık dile getirir: Ne ekersen onu biçersin; İyilik eden iyilik bulur; Kötü söz sahibini bulur...

Ari aKadoş’a göre Ester hem bir peygamber, hem de Kabalist idi; bu âlemde meydana gelmesi istenen her değişikliğin Yukarı Alem’den kaynaklanması gerektiğini biliyordu. Bir etkinin ‘oradan’ harekete geçmesi için, ‘burada’ bir şeylerin yapılması şarttı.

Dolayısıyla, Mordehay kendisinden Kral Ahaşveroş’u Yahudiler için verdiği ölüm fermanını kaldırmaya razı etmesini isteyince, Ester bütün Yahudilerin bir araya toplanmasını, hepsinin 72 saat boyunca oruç tutmasını ve tsedaka vermesini şart koştu. Oruç tutmanın amacı, insanoğlunun bencilce alma arzusuna gem vurmak; tsedaka vermek ve paylaşmak suretiyle de Yukarı Alem’de Merhamet niteliğini uyandırmaktı.

Mordehay Yahudileri topladı, onlara İlahi Işık ile nasıl bağlantı kuracaklarını ve Tanrı’nın 72 İsmi’ni nasıl kullanacaklarını öğretti. Merhamet niteliğini harekete geçirmek için yoksullara yardım etmelerini ve birbirlerine hediyeler vermelerini söyledi. Yahudilerin edimleri (amelleri), Yukarı Alem’de gerekli değişimi sağlayacak kadar güçlüydü.

Sonucu hepimiz biliyoruz. Rabilerimiz, Purim mucizesinden bir yıl sonra 14 ve 15 Adar tarihlerinde bu dünyaya aynı Işığın aktığını fark etti. Bu durum, o muhteşem enerjinin evrene kazındığı ve bir daha silinmeyeceği anlamına geliyordu. Dolayısıyla söz konusu tarihleri bayram ilân ettiler.

Purim mucizesinin en dikkat çekici yönü, Megilat Ester’de Tanrı’nın Adı’nın bir kez dahi geçmemesidir. Kutsal Olan, Kendini gizlemeyi ve olaya ‘sahne arkasından’ müdahale etmeyi tercih etmiştir. Ester sözcüğünün İbranice anlamı ‘gizli’, Pers dilindeki anlamı ise ‘yıldız’dır.

Purim’in güçlü enerjisinden yararlanmak için yapmamız gerekenler Megilat Ester’i okumak, tanıdıklarımıza ve ihtiyacı olanlara armağanlar (özellikle yiyecekler) vermek ve zihnimizi, kısıtlayıcı ve bencil düşüncelerden arındırmaktır. Genelde Purim’de ne yaparız? Kılık değiştirir ve kafayı dağıtmaya çalışırız, değil mi?

Hiç maske taktınız mı? Yüzünüzü gizlediğiniz an hareketlerinizin ne kadar değiştiğini fark ettiniz mi? Başınızı sağa sola nasıl çevirdiğinizi, ellerinizi nasıl oynattığınızı? Bir de her gün taktığınız psikolojik maske var, öyle değil mi? Daha doğrusu, takındığınız tavır. Olmak istediğiniz kişinin mimikleri. Hangisi ‘gerçek siz’i temsil ediyor peki? Eğlence olsun diye taktığınız fiziksel maske mi, yoksa her gün yüzünüze oturttuğunuz ifade mi?

Bu Purim Bayramı’nda, kadim günlerden beri dünyamıza akan güzel enerjiden yararlanmamız ve aslında kim olduğumuzu keşfetmemiz dileği ile...