Yılan, Şeytan ve diğerleri

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
2 Mart 2011 Çarşamba

Ne tuhaf bir başlık bu!” diye düşünebilirsiniz, sevgili okurlar ama Tora’nın ilk bölümünü oluşturan Bereşitperaşası’nın sadece birkaç dizesini yorumlayan çok ilginç bir kitap okudum ve bende uyandırdığı düşünceleri sizlerle paylaşmak istedim.

Hepimiz kabaca biliriz ki Kutsal Olan, Adam’ı ve sonra onun kaburga kemiğinden Hava’yı yarattı, onları Gan Eden’e yerleştirdi ve “İyi ve Kötü’yü Bilme Ağacı”ndan yemelerini yasakladı. Cennet Bahçesi’ndeki tek yasak buydu ama yılan geldi ve Hava ile konuşmaya başladı...

Bir yılan düşünün ki, konuşuyor. Sadece konuşmakla kalmıyor, yürüyor da. Yürüdüğünü nereden çıkarıyoruz? Şuradan: Öykünün sonunda Tanrı, yılanı “Karnının üstünde sürünecek ve hayatının tüm günlerinde toz yiyeceksin (Bereşit 3:14) diyerek cezalandırıyor. Demek ki yılan daha önceleri ayakları üzerinde duruyor ve tozla değil, bayağı iştah açıcı gıdalarla besleniyordu.

Bitmedi... Ya aklına ne demeli? Tora bu noktayı gayet açık bir şekilde belirtiyor: “Yılan, Tanrı’nın yapmış olduğu hayvanlar arasında en hilekârıydı” (Bereşit 3:1). Hilekâr veya kurnaz olmak, akıllı ya da zeki olmayı gerektirir mi? Tartışılır ama en azından kötüye de olsa, çalışan bir kafaya sahip olmak şarttır. 

Tanrı insanı adeta Kendi Eli ile (Raşi), toprağın tozundan yarattı. Üstelik toprağın tozunu dünyanın dört bir yanından aldı ki, insan dünyanın hiçbir yerinde kendini yabancı hissetmesin. Hayvanları ise konuşarak yarattı ve şöyle dedi: “‘Yeryüzü her bir canlı türünü, her türde çiftlik hayvanını, toprak hayvanını ve vahşi yeryüzü hayvanını çıkarsın’ dedi ve öyle oldu” (Bereşit 1:24). İyi de sonuçta hayvanlar da yeryüzünden, yani topraktan yaratılmadı mı? İnsan, hayvan ya da bitki, canlılığını yitirince çözünüp toprağa dönüşmüyor mu?

İnsanı diğer canlılardan farklı kılan, Tanrı’nın görüntüsünde yaratılmış olmasıdır. Daha açık bir ifade ile insan, Yüce Yaratan’ın sahip olduğu nitelikleri taklit edecek, onu örnek alacak ve yaratılışta Tanrı’ya ortak olacak şekilde var edilmiştir. 

Şeytan kim peki? Kırmızılar giymiş, minik boynuzları ve ok ucu şeklinde bir kuyruğu olan, elinde bir çatal taşıyan resmi silin kafanızdan, ne olur! Tanrı’nın gazabına uğradığı için cennetten kovulan, düşmüş bir melek hayal edin. Ya da daha iyisi, savcı rolünü istemeyerek de olsa üstlenmek zorunda olan bir melek düşünün. Roş Aşana ile Kipur arasında yargılandığımızı biliyoruz, öyle değil mi? Yüce Yaratan yargı tahtında, sağında melekler ve solunda da savcı... Melekler biz günahkârları savunuyor, savcı ise işlediğimiz günahları sıralıyor... Bu görevi birinin yapması gerek elbet. Şeytan o ‘biri’ işte. Başka bir deyişle, insandan önce melekleri yaratan Yüce Yaratıcı’dan bağımsız bir şeytan, düşünülemez bile.

Dolayısıyla insanın şeytana uyması, şeytanın aklını çelmesi diye bir durum söz konusu değil. İnsanoğlunun iyi ve kötü eğilimleri var. Kötü eğilimlerine (yetser ara) yenik düştüğünde, şeytanı suçlamak işine geliyor. Oysa tek sorumlu, insanoğlunun kendi güdüleri.

Midraş’a göre şeytan, kendisine daha fazla güç vermesi için Tanrı ile pazarlığa girişiyor ve bunu bir nebze de olsa, başarıyor: Tanrı, sadece Kipur Günü günah işleyenleri şeytana teslim etmeyi kabul ediyor. Onun için Yom Kipur’da özellikle günah işlememeye dikkat etmek şart, sevgili okurlar. Tanrı’nın rehberliğini kaybettikten sonra yeniden O’nun koruması altına girmek son derece zor, zahmetli ve acılı.

Yılandan söz ettik, şeytandan söz ettik... Gan Eden’deki insanımsı yaratık, şeytan olabilir mi acaba? Hayır, bunu hiçbir yerde okumadım, hiç kimseden duymadım ama yazarın art arda sıraladığı özellikler, bende böyle bir izlenim yarattı.

Ele almadığım son bir nokta kaldı. Başlıktaki ‘diğerleri’. Onlar kim, biliyor musunuz? İnsanın hayatını durup dururken yeryüzünde cehenneme çevirenler. En yakınlarınızdan, hiç tanımadıklarınıza kadar uzanan birtakım kişilerden söz ediyorum. Beklemediğiniz bir anda hayatı size zehir etmeyi vazife bilirler. Yüreğinize hiç yoktan kuşkuyu, endişeyi ve korkuyu sokarlar. (Amalek’i hatırladınız mı? Hani Yahudiliğin antitezi olan hayali düşmanı?) Neden mi? Sanırım etraflarında mutlu ve huzurlu kişi görmeye dayanamadıklarından. Bilgelerimiz bunun da çaresini düşünmüş tabii. “Kötü komşudan uzak dur, kötü kişilerle işbirliği etme. Umutsuzluğa kapılma çünkü eninde sonunda cezalarını bulacaklardır” (Pirke Avot – Ataların Öğretileri 1:7). 

Yazımı, işinden memnun olabilecekken, iş arkadaşlarından husumet gördükleri için mutsuz olan arkadaşlarıma hep söylediğim sözü sizlerle paylaşarak bitireyim: “Her işyeri cennettir ama cennette yılan vardır!”