WikiLeaks depremi ve yangın sonrası…

WikiLeaks’te sızdırılan kriptolar yalnız Amerika’da değil tüm dünyada deprem etkisi yarattı. Komplo senaryoları yeniden gündeme geldi. Karmel’deki insani ve ekolojik facia Türkiye-İsrail arasında ilişkilerde kapıların aralanması umudunu uyandırırken, ‘Kurtlar Vadisi-Filistin’ filminin yakında vizyona girecek olması endişelere yol açıyor.  

Yakup BAROKAS Köşe Yazısı
8 Aralık 2010 Çarşamba

Uzun bir süre önce okuduğumİstanbul Entrikaları’ adlı kitabında Barry Rubin, 2. Dünya Savaşı sırasında bir casusluk merkezi haline dönüşen kenti, diplomatların arşivlerine dayanarak kaleme alır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, ABD büyükelçilerinin hazırladıkları geniş kapsamlı raporlarda Balat yangını, Hahambaşı ile gerçekleştirdikleri yazışmalar, Or-Ahayim Balat Hastanesi’ne yaptıkları cömert yardımlar türünden önemsiz sayılabilecek ayrıntılara da yer verirler.

Diplomatların merkeze bilgi aktarmaları yıllar boyu süre gelen bir uygulama ve mesleğin gereklerinin bir sonucudur. Ancak bu bilgilerin otuz yıl boyunca gizli tutulmaları gerekmektedir.  Son yayımlanan WikiLeaks belgelerinin yarattığı depremin temel nedeni ise bu kuralın ihlal edilmesinden kaynaklanmaktadır. Belki de bu kuralın değiştirilmesinin zamanı gelmiştir.

Bilişim teknolojisinin denetimsizliğinden ve bunun neden olduğu sonuçlardan tedirginlik duymak, yasaklamalara gitmek yerine, günümüz dünyasında, her bilgiye kolaylıkla ulaşabilmenin mümkün olduğu gerçeği karşısında, siyasal ve sosyal bilimlerin bu gelişmelere ayak uydurması daha isabetli olacaktır.

Ve her zaman olduğu gibi bir ‘kurban keçisi’ bulundu, olay sonunda bir İsrail komplosuna indirgendi. Komployu tezgâhlayan ismin de ABD’nin ‘Yahudi kökenli’ eski Ankara Büyükelçisi Eric Edelman olduğu iddia edildi.

Bu ilişkiyi somutlaştıran sözüm ona kanıtlar sergilendi ve iz sürenler WikiLeaks’in patronu, ABD’deki Yahudi lobilerinde AIPAC’a kadar uzandılar. Söyleyecek söz bulamıyorum… Yine de Ferai Tınç’ın görüşünü aktarmadan edemeyeceğim: “Olan biteni komplo senaryoları ile anlamaya çalışmak, gerçeği tamamen gözden kaçırmak demek”. (WikiLeaks çatırdattı, Hürriyet, 3.12.2010) 

Ortaya çıkan kriptolarda İsrail ile ilgili belge bulunmamasının nedeni sorulduğunda, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün; “ Komplo teorilerine inanmam (…) Belki ilerde oradan da çıkacak” yanıtını vermesi, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın; “belgelerin İsrail lehine göründüğünü” söylemesi, devlet katında, belgelerin İsrail tarafından sızdırıldığı ileri sürülmedikçe, komplo teorilerine itibar edilmediğinin, sadece birer durum değerlendirmesinde bulunulduğunun ifadesidir.

Esasen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her zaman Yahudi-İsrail, hatta İsrail halkı ile yönetimi arasındaki ayırımı vurgulamış ve Türk Yahudilerini eşit vatandaşlar olarak görmüştür. Gerek cumhurbaşkanının, gerekse başbakanın, Yahudilerin ‘Hanuka Bayramı’nı kutlama metinlerinde de bu hususlara dikkatin çekilmiş olması tabana bir mesaj niteliği taşımaktadır.

Karmel Dağları’ndaki 42 kişinin yaşamını yitirdiği ekolojik faciada başbakanın talimatıyla Türkiye’nin iki yangın söndürme uçağı göndermesi, siyasi görüş ayrılıklarının ve hatta iki devlet arasında son zamanda dibe vuran ilişkilerin insani yardımları etkilemeyeceğini göstermiş olması açısından son derece doğal ve doğal olduğu kadar da olumlu bir gelişmedir.

 Nitekim İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres minnet duygularını dile getirirken, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun da Recep Tayyip Erdoğan’a bizzat telefon açarak teşekkür etmesi belki Türkiye’nin talepleri yönünde, belli bir formül çerçevesinde “evetlere vesile olur”.

Tüm bu gelişmeler karşısında Pana Filmin yapımcılığını üstlendiği ve 28 Ocak 2011 tarihinde gösterime girecek olan “Kurtlar Vadisi-Filistin”in gerginliği artıracağından Türk Yahudileri endişe etmektedirler. Filmin sadece tanıtım bölümlerinden İsrail karşıtı mı, yoksa Yahudi karşıtı mı olduğu sonucuna varmak mümkün değil. Fragmanlarda dikkatimi çeken bir bölümde; Polat Alemdar kendisine; “İsrail’de ne işin var?” diye soran polis görevlisine “Ben İsrail’e değil, Filistin’e geldim” yanıtını vererek dolaylı da olsa İsrail Devleti’ni tanımadığı mesajını vermeye çalışmaktadır. Filmin konusu şöyle: 

Gazze’ye insani yardım malzemeleri götürmeye çalışan gemilere yapılan kanlı baskın üzerine Polat Alemdar ve arkadaşları Filistin’e giderler. Yapılacaklar bellidir: bu baskının askeri planlayıcısı ve yürütücüsü olan İsrailli komutanı ele geçirmek.   

Hedeflerindeki kişi olan Moşe Ben Eliezer’in kural tanımaz gaddarlığı ve teknolojik imkânları işleri zorlaştırmaktadır. Polat, Moşe’ye ulaşmaya çalışırken, Filistin’de masum insanların nasıl öldürüldüklerini görür. Moşe, köyleri yıkmakta, çocukları öldürmekte ve Polat’a yardım eden herkesi hapse atmaktadır. Ancak teknolojik imkânlar ve kural tanımazlık, Moşe’yi kurtarmaya yetmeyecektir. (ATV-Haber)

Dilerim “Ayrılık” dizisine benzer ikinci bir film krizi yaşanmaz… Bir yara sarılmadan, yeni sorunlar gündeme getirilerek yangın yardımı ile ilişkilerin düzelmesi yönünde aralanan kapılar kapanmaz. Keşke halklar arası nefret tohumlarını yeşerten, sadece gişe yapma amaçlı bu türden filmler yapılmasaydı.