Bir başka ‘ISSIZ ADAM’

12 yıllık kariyerindeki 7 filmindeki özgün sinema anlayışıyla, duyarlılığıyla geniş bir hayran kitlesi edinen Çağan Irmak, kendi yazdığı senaryo ile modern bir masal anlatıyor.

Viktor APALAÇİ
24 Kasım 2010 Çarşamba

Sevgi, dostluk, dayanışma gibi temalar etrafında dönen film, dağınık uslubuna rağmen, insanın içini ısıtan sıcak ve samimi uslubuyla kendini sevdiriyor. “Issız Adam” ve “Karanlıktakiler”den sonra “Prensesin Uykusu” ile yardımsever, çocuk ruhlu, naif bir kütüphane görevlisi karakteri ile yeni ve sevimli bir ıssız adam portresi izliyoruz. Irmak, varoşlardan seçtiği karakterler eşliğinde anlattığı masalda insanların masallara ihtiyacı olduğu gerçeğini gözlere seriyor.

12 yıllık kariyerindeki 7 filmindeki özgün sinema anlayışıyla, duyarlılığıyla geniş bir hayran kitlesi edinen Çağan Irmak, “Prensesin Uykusu” ile komedi, dram ve fantastik ögeleri harmanlayan bir film yapmış.

İnsanlarla iletişim kurmakta zorlanan asosyal bir adamı “Issız Adam”da, yalnızlıktan hoşlanan, annesinin kuzusu bir genci “Karanlıktakileri’de anlatan Çağan Irmak, “Prensesin Uykusu”nda kütüphane görevlisi, yardımsever, çocuk ruhlu Aziz karakteri ile yine bir “Issız Adam” portresi çiziyor.

Diğer filmlerinde olduğu gibi, kendi yazdığı senaryodan yola çıkan yönetmen, çok sevdiği Redd grubundaki “Prensesin Uykusuyum” şarkısından esinlenmiş.

Yetiştirme yurdunda büyüyen, hayattan yediği tüm sillelere rağmen, iyimserliğiyle, naifliğiyle ayakta kalmayı başarabilen, olaylara pozitif yaklaşan, yardımsever Aziz bir kütüphane görevlisidir.

Yetiştirme yurdundan beri ayrılmadığı can yoldaşı arkadaşı Neşet ile yaşadıkları bekar evine taşınan, kocasından kaçan bir kuaför kadın, Aziz’in monoton hayatını değiştirir. Kötü bir evlilikten sıyrılıp, küçük kızı ile yeni bir hayata başlamayı arzulayan Seçil, izini bulan eski kocasının saldırısına uğrar, kafasını yere çarpan kızı Gizem bitkisel hayata girer.

Onlara yardım etmek için tutuşup yanan Aziz, hatıra defterini okduğu Gizem’in üç dileğini yerine getirmeye uğraşır. Yönetmen Çağan Irmak çocuk ruhlu kahramanının rüyalarını, kafasından geçen fantastik olayları, canlandırma yoluyla karşımıza getirir.

Meksikalı Guiseppe Del Toro’nun “Pan’ın Labirenti”ni anımsatan, zümrüdüanka kuşları, deniz canavarları, ahtapotlar gibi rüyada geçen fantastik öğeler kullanan Çağan Irmak, masal anlatmadaki becerisini bu filmde yineliyor.

CANLANDIRMALAR ÇOK BAŞARILI

Sevgi, dostluk, dayanışma gibi temalar etrafında dönen film, dağınık uslubuna rağmen, insanın içini ısıtan sıcak ve samimi uslubuyla kendini sevdiriyor.

Melodram anlatmadaki eşsiz becerisini “Babam ve Oğlum” başyapıtında kanıtlayan Çağan, varoşlardan seçtiği karakterler eşliğinde bizlere güzel bir masal anlatırken, insanların masallara ihtiyacı olduğu gerçeğini gözlere seriyor.

Ancak anlatımının fazla dağınık olduğunu, ilk yarısıyla filmin sıkıcı olduğu gerçeğini söylemek durumundayım. Yönetmenin dünyaya farklı bakışı, duyarlı ve özgün sinema anlayışı, Pedro Almodovar’ı anımsatan melodram duygusu, seyirciyi gözyaşlarına boğan sekansları üretmedeki becerisi, “Prensesin Uykusu”nu izlenmeyi hak eden bir film yapıyor.

Varoşlarda yaşayıp hayatın katı gerçekleri ile boğuşan, hayat yorgunu insanlardan oluşan renkli bir insan portreleri resmi geçidi sunan film, samimiyetle çizilmiş ‘sahici’ karakterleriyle öne çıkıyor.

Geçmişindeki baş edilmesi zor acılar ve mutsuzluklar yaşayan Aziz, iyimserliğiyle, içindeki insan sevgisiyle, kendi küçük dünyasında huzurlu bir hayat süren, çocuk ruhlu bir adamdır.

Kendisine yetiştirme yurdundan beri kol kanat geren tezgahtar arkadaşı Neşet, çevresindeki kadınları kolaylıkla etkileyebilen, şeytan tüylü bir gençtir.

Tercihlerini hayatına giren yanlış adamlardan yana kullandığı için hep acı çeken, kızını tek başına büyütme savaşına veren Seçil, hayata yenik düşmüş talihsiz bir kadındır.

Eski avantür filmleri yönetmeni Kahraman Bey, modası geçip paçavra gibi bir kenara fırlatılan, anlamsız geçen ihtiyarlık günlerine intihar ederek son vermek isteyen, tatlı bir Yeşilçam emeklisidir.

Annesine kötü davranan, bir yuva yıkan, saygısız, kaba saba babasının davranışlarına anlam veremeyen Gizem, yeni taşındığı semtte tutmaya başladığı günlükte üç arzusunu dile getirir.

MELODRAM USTASI BİR SİNEMACI

Bunlardan biri, olan sürekli otobüs durağında oturup otobüse hiç binmeyen tatlı ihtiyar Kahraman Bey’in dünyasına girmeyi başarmaktır. Yalnız yaşayan ve hayattan hiçbir beklentisi kalmayan, intihar edecek gücü kendinde bulamayan yaşlı adamın tek arzusu, birilerinin gelip kendisini öldürmesidir.

Yer aldığı her filmde oyunculuk dehasını konuşturan efsane oyuncu Genco Erkal bu rolde harikalar yaratıyor. Kendisi gibi tiyatro kökenli iki oyuncu, Çağlar Çorumlu ile Sevinç Erbulak yönetmen Irmak’a destek oluyorlar.

Yüzünden tebessüm eksilmeyen, “ben gülmüyorum, suratım öyle” diyen, nesli tükenmiş iyilik meleği bir karakteri ustalıkla canlandıran Çağlar Çorumlu, yönetmen Irmak’ın sinema oyuncusu yaratıcılığının son örneği.

“Issız Adam”la Cemal Hünal’ı, “Karanlıktakiler” ile Erdem Akakçe’yi sinemaya kazandıran Irmak ünlü sinema oyuncularıyla çalışmama prensibini sürdürüyor.

Son yılların en başarılı görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki, müzikleriyle Redd grubu filme çok şey katıyorlar. Redd grubunun hastane odasında söyledikleri “Prensesin Uykusu” sekansında, Çağan Irmak melodramdaki becerisini ve müziği kullanmadaki hünerini ispatlıyor.    

 

PRENSESİN UYKUSU

Sen ve Yön: Çağan Irmak

Görüntü: Gökhan Tiryaki

Müzik: Redd

Oyuncular: Çağlar Çorumlu, Sevinç Erbulak, Genco Erkal, Alican Yücesoy, Sevval Başpınar, Işıl Yücesoy