Çanakkale (vaz)geçilmez…

Ester YANNİER Köşe Yazısı
20 Ekim 2010 Çarşamba

“Ester sen de Çanakkaleli sayılırsın, neden bir keresinde bizimle gelmiyorsun? Çok güzel oluyor… “ Geçtiğimiz yıl Çanakkale gezisi sonrasında bir lokantada karşılaştığımız Albert Penso’nun hafif sitemkâr bir ifadeyle dile getirdiği sözleri aklımın bir köşesinde yer etti. Bir süre önce de Çanakkale Cemaati’nin gönderdiği bir  e-postada  Kent Müzesi’nde “Kentte Museviler” sergisi haberini okudum. Gezi tarihiyle çakışınca  “tam zamanı, daha iyisi olamazdı; hem ziyaret, hem ticaret” diye düşünürken, bu işin bir ruhu olabileceğini hiç düşünmemiştim…

Öncelikle belirtmem gerekiyor ki, bu geziye katılmak için Çanakkale kökenli olmanız gerekmiyor. Hem keyifli bir hafta sonu geçiriyorsunuz, hem de bir cemaat bireyi olarak, büyük toplum tarafından gerçekten benimsenmenin ne demek olduğunun ayırdına varıyorsunuz. Özlenen/yolu gözlenen olmak ne demektir, tanık oluyorsunuz. Vladi Benbanaste gidiş öykümüzü anlatıyor ve anlatmaya devam edecek.

Beni en çok etkileyen sadece bir yıl arayla da olsa özlem dolu kavuşmalardı… Otelimiz ve gittiğimiz her yer, eski dostlarını, komşularını, sınıf arkadaşlarını, beraber çalıştıkları insanları bir kez daha görebilme umuduyla gelenlerle doldu. Gözlerde hep geçmişin güzelliğinin izleri vardı.  Çanakkaleli Yahudiler orayı, eski dostlarını çok özlemişlerdi. Çanakkale de onları… Çocukluk yıllarının anıları, aile büyüklerinin yaşadıkları tazelendi hafızalarda… Bir yere ait olmanın, hissettirilmenin huzuru vardı gözlerde…  Gece yarısı ikilere kadar çay içildi kordon da kahvehanelerde, ne de çok anı vardı paylaşılacak…  İster İstanbul, ister İsrail’de yaşıyor olsunlar, onlar aslen Çanakkaleliler…

“Havra  ne tarafta?” diye hiçbir yerde bu kadar rahat soramamış, esnaftan da bu denli yakınlık görmemiştim…

Şabat günü, sinagog  öylesine güzel hazırlanmıştı ki, her gün ibadete açık bir sinagog gibiydi adeta. Bakımlıydı, çiçeklerle süslenmişti 160 yıllık Mekor Hayim Sinagogu… Tarihteki ihtişamlı günlerinden birini daha yaşadı… Gül yaprakları azaradaki genç kızlar tarafından atıldı Sefer Toralara,  Mizmor Le David seslendirilirken hep bir ağızdan.  Ah bir dili olsa da konuşsa duvarların…  Çanakkale Cemaat Başkanı Sami Kumru’nun şahsında, yönetim kuruluna bu görevi başarıyla yerine getirdikleri için teşekkürler.

Çıkışta, aile büyüklerimin evlerinin yerlerini tespit ettik. Yerine orta halli bir bina inşa edilmiş. Sararmış bir görüntü geldi gözümün önüne: Şabat öncesi babam, annesi Nona Reyna’nın verdiği tepsiyi fırına götürüyordu. Daha birçok çocuk vardı aynı işi yapan. Bu hafta sıra onundu. Sekiz kardeşten biri olan yeşil gözlü çocuktaydı bu hafta sıra. Büyük ağabeyleri babalarına yardım etmek için işe gitmişlerdi.  Anılarım da uzaklaştı çocukla birlikte, silikleşti. İşte burasıydı diyen Tant Berta’nın sesiyle yeniden döndüm bugüne…

Kent Müze’sinin Müdürü Cevat İnce Bey, sergi için ilk başta yeterli destek alamadıklarını söyledi. Üzüldüm… Oysa hiçbir kent cemaatime bu denli sahip çıkmamıştı. Ellerindeki kısıtlı imkânlarla tarihimizi ölümsüzleştirdiler, kültürümüzü bir kez daha anımsattılar. Teşekkürü borç bilirim… Roza (Levi) Demirkapılı’ya da teşekkürler. Desteği olmasaydı işi oldukça zordu Cevat Bey’in…

Yüksel Demirkapılı (Levi) Roza Hanım’ın oğlu, yılın büyük bir bölümünü Çanakkale’de geçiriyor. Gezimiz süresince Vladi ve benim sorularımızı bıkıp usanmadan yanıtladı. Gösterdiği sabıra teşekkür ederim. Dayanışma, bir şehri sevmek bu olsa gerek…

Bir de son yolculuğuna uğurladığımız sevdiklerimize yaptığımız bir ziyaretimiz oldu. işte bu en haziniydi belki de, en dinmeyecek özlemdi o …  Kimi elinde küçük süpürgesi mezarını temizledi annesinin babasının, kardeşinin, aile büyüklerinin, eşinin… Gözyaşları karıştı mezartaşına atılan suya… Dinimiz gereği dua okuttuk ruhlarına, bizim de ruhumuz huzur buldu aynı  zamanda …Topluca Kadiş okuduk mezarlığın kapısında… Her yıla nasip olması dileği paylaşıldı…  

Bu gezi fikrini yıllar önce eski bir Çanakkaleli olan Yılmaz Benadrete başlatmıştı, anımsatmadan geçemeyeceğim. Güneş-Albert Penso  genç yaşta kaybettikleri oğullarının adına bu geziyi yedi yıldır büyük çaba vererek sürdürüyor. Hele ailenin genç üyelerinin arkadaşlarıyla gelmeleri, geleceğe umutla bakmamızı sağlıyordu. Çünkü, onlar köklerinin nerede olduğunu unutmayacaklar…

Çanakkaleliler her sene ekim ayında gidiyorlar… Seneye veya uygun olacağınız bir keresinde siz de gidin, memnun kalacaksınız…