Helva nasıl yapılır?

Yakir MİZRAHİ Köşe Yazısı
6 Ekim 2010 Çarşamba

Karabük deplasmanında sezonun üçüncü yenilgisini alan Galatasaray’da işler karışık gibi görünüyor. Ligin yedinci haftası tamamlanmasına karşın ve henüz Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor gibi sürekli başa oynayan ekiplere karşı mücadele vermeden, Anadolu ekiplerine kaybedilmiş üç maçtan söz ediyoruz... Daha önce adını Türkiye’de sadece bahis oynayanların bildiği Karpaty Lviv’e elenerek, Avrupa defterini kapatan Sarı-Kırmızılılar, bu günlerde ne taraftarına bir umut ışığı saçıyor, ne de bir heyecan veriyor. Başlıca nedeniyse kadronun her yıl gittikçe sıradanlaşması olarak yorumlanıyor. Açalım...

Karabük deplasmanında ilk gol pozisyonuna 61. dakikada –yani maç başladıktan bir saat sonra!- girebilen Galatasaray’da bu karşılaşma as kadro ile yedekler arasındaki fazlasıyla ortaya çıkardı. Bu maçta sakatıklar nedeniyle sahada yer alan yedek ağırlıklı kadro hiçbir şekilde beklentileri karşılayamadı. Örneğin, Sabri’nin sakatlığında defansın sağına monte edilen genç Serkan Kurtuluş, Galatasaray gibi bir takımda direkt oynayabilecekmiş hissi vermiyor. Tıpkı savunmanın ortasındaki alternatif isimler Gökhan Zan ve Ali Turan gibi... Bir dönem milli takımda vazgeçilmez isim olan Gökhan, kendisindeki bu geriye gidişin sebebinin sadece sakatlık olmadığını biliyordur herhalde. Karabük forveti Emenike karşısında adeta ‘hallaç pamuğu’ oldu. Ama bonservisi yoktu, bedava geldi Galatasaray’a... Ali Turan deseniz, Kayserispor’da oynayan sıradan bir savunma oyuncusuydu. Eski kıstaslara baktığımda -yani yerli bir futbolcunun Galatasaray’da oynama kıstası diye soyut bir kavram vardı geçmişte- bu yeterliliğin hiçbirine haiz olmadığını düşünüyorum Ali Turan’ın... Ne oyun kurma yetisi, ne de futbol kimliğiyle... Ama bonservisi yoktu, bedava geldi Galatasaray’a... Karpaty maçlarında takımı ‘yakan’ isim olan Hakan Balta’nın alternatifi olarak defansın soluna Liverpool’dan kiralanan Insua ise mevcut görüntüsüyle takımı bir tık öteye taşıyabilecek futbolcu niteliğinden oldukça uzak bir performans ortaya koyuyor.

Ayhan şu günlerde futbolunun sonbaharını yaşıyor olsa da onunla beraber orta sahada oynayan Mustafa Sarp, topu iki metre önündeki futbolcuya uzatma becerisini göstermekten yoksun bir futbolcu portresi çiziyor. Türkiye Süper Ligi ile Avrupa’nın diğer üst düzey liglerini birbirini en kalın çizgilerle ayıran noktalardan biri olan topu hızlı dolaştırabilme ve dağıtabilme özelliğinin noksanlığı nedeniyle, pozisyon itibarıyla gaz pedalı olacağına el freni vazifesi görüyor Galatasaray’da Mustafa Sarp... Ama bonservisi yoktu, bedava geldi Galatasaray’a... Hakeza Serdar Özkan... Beşiktaş’ta tek bir maç alıp, götürmüşlüğü yokken, nedir Galatasaray’a transfer olma kriteri? Bonservisinin olmaması yeterli bir gerekçe midir?.. Barış Özbek’in futbol bilgisi konusundaki yeterliliği, onu bu forma altında daha kaç yıl tutabilir ki? Bir diğer örnek Aydın Yılmaz?.. Manisaspor, İstanbul BŞB, Eskişehirspor gibi takımlarda kiralık dönemler geçirdi ama halen 2005-06 sezonunda Konyaspor’a on yedi yaşında attığı goldeki kariyerinden bir arpa boyu yol alamadı... Altyapı oyuncusu olduğundan yani ‘Florya’nın evladı’ olduğundan kredisi de bir türlü tükenmiyor!

Bir de bu bölgede dört ‘yabancısı’ var Galatasaray’ın... LorikCana geldiğinde, özellikle Marsilya’daki görüntüsü hafızamda yer ettiğinden, Sarı-Kırmızılılar’ın orta sahası direnç ve ‘sertlik’ kazanacak diye düşünmüştüm. Lakin, fazla kilolarından ötürü bırakın Galatasaray’ın orta sahası, Cana bile daha sertleşemedi! Ve Misimovic... “Wolfsburg’da iki sezon üst üste takım arkadaşlarını gol kralı yapan usta pasör unvanını nasıl almış bu adam?” dedirtiyor sahadaki umarsız görüntüsüyle... Takım, onun üzerine kurulacak diye düşünülürken, koşmayan ve mücadele etmeyen oyun stiliyle o takımın üzerine kuruluyor sanki!.. Elano... Belki ‘taraftarı memnun etmeyenler kulübü’nün  futbolu en iyi bilen üyesi... Geçen sezon gelir gelmez, ayağının tozuyla Kayserispor filelerine gönderdiği bazuka gibi şutun arkasından güldüğünü hatırlıyorum Brezilyalı’nın... 1,5 yıl boyunca ilk ve son kez... Halet-i ruhiyesi her şeyi ortaya koyuyor aslında. ‘Yalnız kovboy’ filminde başrolü oynuyor, istemeden... Can sıkkın olunca, canan da sıkkın oluyor, surata, beyne ve ayaklara yansıyor hepsi... Ya Pino? O cenahtan Uğur Tütüneker, Okan Buruk, Sebastien Perez ve Kader Keita gibilerinin ‘akıp gitmesi’ne alışmış br taraftarı doyurur mu, adam geçmekte zorlanan, geçti mi de son pası vermeyi beceremeyen bir kanat akıncısı?..

Ya Mehmet Batdal?.. Çocuğun yetenekleri malum, uzun boylu, hava toplarına hakim ancak her pozisyonun içerisinde olmasını bekleyemeyeceğin kadar ağır. Kısa mesafede patlama yaparak, rakibini ekarte edebilecek bir futbolcu değil, Baros gibi... Avrupa’nın en kalburüstü forvetlerinden birinin arkasına sadece bir yedek oyuncu kazandırıyorsun, onun da henüz Süper Lig tecrübesi yok!..

İster Rijkaard’ın Servet konusundaki gereksiz kaprislerini öne sürün, ister 4-3-3 oynama konusundaki takıntısını... Eğer ki Galatasaray, daha önce hiç mağlubiyet tatmadığı Karabük karşısında 61. dakikada ilk pozisyonuna giriyor ve sahadan tarihi bir hezimet sayılabilecek bir sonuçla ayrılmadan kurtuluyorsa, bu as kadroyla yedekler arasındaki uçurumu oluşturan ve bonservissiz diye sıradan futbolcuları kadroya doluşturan yönetimin basiretsizliğidir. beşinci sınıf un, şeker, süt, tereyağı ve şekerle yapacağınız helva ancak bu kadar tatlı olur. Aşçı ne yapsın?..