Bu hafta ağımıza takılanlar...

“…biraz sonra bir Rus askeri bunu kutlamamız gerektiğini söyledi. Ve pazar meydanındaki büyük bir dükkâna girip, vitrinde duran dev gibi bir Hitler resmini aldı. Amerikan ve Rus askerleri resmi pazar meydanının ortasına koyup ateşe verdiler. Askerler de dahil herkes yanan Hitler resminin etrafında dans ediyor, bense akordiyon çalıyordum. İşte bu benim faşizmden kurtuluş hikâyem." Esther Bejarano

İzak BARON Diğer
16 Şubat 2011 Çarşamba

Güncel

YAHUDİLİK RASYONEL BİR DİNDİR. BU RASYONELLİK, AŞK VE EVLİLİĞE DE YANSIR

Her yerde kalpler... Dükkanların vitrinleri parıldamakta... Romantizm her yerde... Sevgililer Günü yaklaşmakta...

Senede bir gün, romantik aşkı ifade edecek an geldi.

Sevgi ve aşkın ifade edilmesine karşı değilim. Aslında tamamen bunun yanındayım. Daha da iyisinin meraklısıyım. Çiçeklerden önce çikolata, çikolatalardan önce pırlantalar.

Ve sevginin mümkün olduğu kadar sık, sözlerle ifade edilmesinin ve ilginin gösterilmesinin gerçekten çok önemli olduğuna inanıyorum.

Ancak, hediyelerin ve aşırıya kaçan jestlerin günlük davranışlarımızdan sonra, ikinci sırada geldiğine inanıyorum. Benim için aşk gerçekten günlük davranışlardaki şefkatle gösterilir:

Yakınma isteği hissettiğinizde gülümseyerek, konuşmak veya yalnız kalmak istediğinizde onu dinleyerek, onun kadar yorgun olduğunuzda, ona bir fincan çay götürerek...

İşte aşk budur.

Yahudilik rasyonel bir dindir. Bu rasyonellik, aşk ve evliliğe de yansır.

Kendimize "Ona aşık mıyım?" yerine "Onun iyi değerleri var mı?"; "Görünüşü güzel mi" yerine "O iyi bir insan mıdır?"; "Müzik ve yıldızlar" yerine "İlgi, merhamet, sadakat"; "Günbatımı ve sahil" yerine "Birlikte bir yuva kurabilir ve bir aile olabilir miyiz?"; "Bir düzine çiçek ve Ritz Oteli’nde bir oda " yerine "Aynı amaçlarımız var mı?" diye sormalıyız.

Emuna Braverman

http://www.sevivon.com/show_family.asp?id=21

İSRAİL ‘MÜESSES NİZAMI’ İÇİNDE FİRAVUNU DESTEKLEYENLER ÇOK… TERSİNE, 'YENİSİ TASARLANDIKTAN' SONRA YIKILIP GİTMESİNİN DAHA FAYDALI OLACAĞINA İNANANLAR DA

Mübarek iktidarının devrilmesinden en kaygılanan ülkenin İsrail olduğu gerçek mi?

İsrail ‘müesses nizamı’ içinde firavunu destekleyenler çok... Tersine, 'yenisi tasarlandıktan' sonra yıkılıp gitmesinin daha faydalı olacağına inananlar da.

Mısır-İsrail’le ilişkilerine de bu çift yönlü yol üzerinden bakabiliriz…

Kahire ‘müesses nizamı’ içinde İsrail’in Mübarek’in arkasında durmasını isteyenler de var, artık istemeyenler de…

Tel Aviv’in, Mısır ile arasındaki duvarın yapılmasını hızlandırdığı haberlerini yukarıdaki seçeneklerden birini odak yaparak da anlamaya çalışabilirsiniz…

Veya…

Mısır'da Hüsnü Mübarek'in Devlet Başkanlığı Yardımcılığı görevine yeni atadığı, ABD’nin de desteklediği istihbarat şefi Ömer Süleyman'a suikast düzenlendiği iddialarına bakarak da…

Nedret Ersanel

http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=27886

SON OLAYLARDAKİ TUTUMU NEDENİYLE WASHİNGTON’A KIZANI DA KIZMAYANI DA ABD İLE İLİŞKİLERİN NEREYE GİDECEĞİNİ SORGULUYOR

Konferansçıların bir kısmı şartlar değişse de İsrail’in hemen tüm konularda eski çizgisinde kalmasını ve daha sert olmasını savunuyor. Bu kişiler açısından Mısır’da olup bitenler Filistin meselesini çözmenin değil çözmemenin gerekçesi. Bir konuşmacıya göre otoriter istikrar, demokrasiye tercih edilmeli. Kurumlar oluşmadan demokrasiye geçilmesi düzeni yıkar. Her yerde Hamas ya da İhvan ile baş başa kalırsınız.

Diğer tarafta, bu çok yüksek sesle ya da net şekilde söylenmese de, İsrail’in farklı pozisyonlar geliştirmesi gerektiğini söyleyenler bulunuyor. Bunlara göre eski yaklaşım ve yöntemler sınıra dayandı. Meşruiyet konusundaki sıkıntıları iki devletli çözüme yönelik ciddi bir adım atmadan aşmak mümkün değil. Demokratik katılımdan da korkmamak gerek.

Son olaylardaki tutumu nedeniyle Washington’a kızanı da kızmayanı da ABD ile ilişkilerin nereye gideceğini sorguluyor. Bu nedenle ABD Başkanı Obama’nın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jones’un konuşması merakla bekleniyordu.

Jones lafı dolandırmadı. Statükonun ne İsrail’in ne de bölgenin çıkarına olduğunu söyleyip, Suriye ve Filistin’le barış yapılamamasının İran’ı güçlendirdiğini vurguladı. “Zaman bizden yana değil ya statükoyu seçeceğiz ya da iki devletli çözüme doğru ilerleme sağlayacağız. Bu tarihi fırsatı kaçırmayalım” diye sözlerini bitirdi.

Soli ÖZEL

http://www.haberturk.com/yazarlar/599372-herzeliya-konferansi

“İSRAİL’E KIYAM” GİBİ BİR BÖLGESEL-DİNCİ BİR SEFERBERLİK İLERİDE BAŞLARSA, OBAMA 21. YÜZYILIN SOYKIRIM GİRİŞİMİ KARŞISINDA NE YAPACAKTIR?

İslamcı kitleleri en fazla coşturan sözlerden birisi, İsrail’in kahrolması hakkındaki slogandır. Marksist rejimlerin ütopyası, burjuva rejmlerinin yıkılarak, önce işçi sınıfı diktatörlüğü ve en sonunda “sınıfsız toplum”un kurulmasıydı. İslamcı ütopyada ise, İsrail’in yıkılması, Mescid-i Aksa’da Müslümanların topluca namaz kılması vardır.

Mısır’da yaşanan olayların arka planında, eğer İhvan’ın yönettiği bir Mısır olursa, Gazze’deki Hamas yönetiminin yeni Mısır rejimi tarafından tanınacağı, kara ablukasının kaldırılacağı ve İsrail’in “deniz ablukası”na da fiilen müdahale edileceği beklentisi vardır. Buradan yola çıkarak, nasıl Hamas ve Hizbullah siyasal-toplumsal meşruiyetini İsrail’le savaşarak sağlıyorlarsa, İhvan’ın da bölgedeki liderlik savını İsrail’le sıcak bir çatışma içine girerek sağlaması umulmaktadır.

Bölgede bu kadar yaşamsal gelişmeler olurken, AKP açısından “model olma saplantısı”,  kimi zaman kabak tadı vermektedir.

.....

Verili zeminde İsrail’e savaş açma potansiyeli olan müstakbel Ilımlı İslamcı rejimler, sıkıntılı bir politik serüveni de açığa çıkarmaktadır. Ekonomik krizin ve otoriter rejimlerin bunalttığı Ortadoğu halkları, isyanlarla çare aramaktadırlar.

 Mevcut rejimlerin sıkıntısı, ilerideki İslamcı rejimlerin daha fazla baskı uygulama olasılıkları, üstelik otoriterlikten totaliterliğe geçiş basamakları, Mısır’a model olma hevesinin kendi içinde iflas etmiş olduğunu bize hissettirmektedir.

“İsrail’e kıyam” gibi bir bölgesel-dinci bir seferberlik ileride başlarsa, Obama 21. yüzyılın soykırım girişimi karşısında ne yapacaktır? Herhalde soykırım zihniyetiyle uzlaşma arayışına girmeyecektir.

Deniz Tansi

http://www.hasturktv.com/arsiv/1648.htm

HOLOKOST VE SOYKIRIMI YALNIZCA TARİHÎ GERÇEKLER OLARAK ÖĞRENMEMİZ YETERLİ DEĞİL, BUNU AYNI ZAMANDA ÇOCUKLARIMIZI IRKÇILIĞIN, ANTİSEMİTİZMİN, İSLAM DÜŞMANLIĞININ VE DİĞER İNSAN HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜNÜN TEHLİKELERİ ÜZERİNDE EĞİTMEK İÇİN DE BİLMELİYİZ

“Allahım, günah işlersek bize Hz. Adem’in tövbesinin gücünü ver, eğer başımıza felaketler gelirse bize Nuh’un gemisini nasıl yapacağımızı öğret, eğer umutsuzluk karanlığa boğarsa bizi, Hz. İbrahim’in saf imanıyla yolumuzu aydınlat, eğer bir zalim tarafından tehdit edilirsek bize Hz. Musa’nın cesaretini bahşet, nefretle karşılaşırsak bizi İsa’nın sevgisiyle kurtar, evlerimizden sürülürsek Bize Hz. Muhammed’in eve dönme arzusuyla güç kat, kalplerimizi insaniyette birleştir Allahım… İktidarın en yüksek mertebesinin hoşgörü, zayıflığın ilk işaretinin ise intikam olduğunu bize öğret Allahım…”

 “Holokost ve soykırımı yalnızca tarihî gerçekler olarak öğrenmemiz yeterli değil, bunu aynı zamanda çocuklarımızı ırkçılığın, antisemitizmin, İslam düşmanlığının ve diğer insan hoşgörüsüzlüğünün tehlikeleri üzerinde eğitmek için de bilmeliyiz.

Genç nesilleri demokrasinin ve insan haklarının değerini bilmeleri için eğitmeli, onları nefret, hoşgörüsüzlük ve etnik çatışmaları reddetmeleri yönünde teşvik etmeliyiz ki, Auschwitz ve Srebrenica bir daha tekrarlamasın…”

Bosna Başmüftüsü Çeriç

http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/columnistDetail_getNewsById.action?newsId=28621&columnistId=5

BEBEK PATİKLERİNİN SAHİPLERİ YAŞASAYDI BUGÜN MÜZE MÜDÜRÜ, ÜNİVERSİTE PROFESÖRÜ VEYA BU ZİYARETÇİLER GİBİ POLİTİKACI DA OLABİLİRLERDİ

Seçilen kamplar hassaten soğuk bölgelerdeydi. Barınaklar da öyleydi; insanların donarak öldürülmesi planlanmıştır. Buna rağmen çalışma şartları ağırdı, bazen kaşık verilmediğinden insanların dağıtılan yemeği köpek gibi yemeleri adeta teşvik ediliyordu. Tuvalet ihtiyacı giderilen yerde hiçbir temizlik malzemesi yoktu. Kampta yaşayabilenlerin hayvan derecesine indirilmesi planlanmıştı. Her şey düşünülmüş, örgütlenmişti. Auschwitz kitap ve filmlerden tanıdığımız bir yerdir, buna rağmen orada bulunmak insanı keskin soğuktan daha fazla donduruyor.

Bir vitrin içinde enterne edilen ve bütün eşyaları alınanların bıraktıkları sergileniyor; ayakkabı yığını içinde renkli kumaştan örülü bir sandalet de var. Muhtemelen kampa getirilen ve gaz odasına sokulan bir doğu Avrupalı Yahudi kadınına ait... Ayakkabının sahibesi nereye geldiğinden hiçbir şekilde haberdar değildi; yalan tebligat ve propaganda ile doğudaki bir çalışma çiftliğine gideceğini düşünmüş olmalıydı. Auschwitz’de bu sandalet yazın bile giyilemez. Bebek patiklerinin sahipleri yaşasaydı bugün müze müdürü, üniversite profesörü veya bu ziyaretçiler gibi politikacı da olabilirlerdi.

İlber Ortaylı

http://www.milliyet.com.tr/auschwitz-gunlugu/pazar/haberdetay/06.02.2011/1348755/default.htm

AYRIMCILIK, HOŞGÖRÜSÜZLÜK YA DA İNSAN VE AZINLIK HAKLARI KONULARINDA SİCİL ZATEN PEK İÇ AÇICI DEĞİLKEN AYRICA ANTİ-SEMİZİM KONUSUNDA BİR DUYARLILIK MI ARANMIŞ, YOKSA DİĞER KONULAR BİR YANA BU BİR YANA MI ALINMALI DENMİŞ AÇIK DEĞİL

Diğerlerinde olmayan “anti-semitizm” sorunu ise neden Türkiye raporunda ırkçılık, ayrımcılık, azınlıkların korunmaması gibi genel başlıkların ya da Kürt, Alevi, Rum, Ermeni, Yahudi ve diğer azınlık sorunları gibi özel başlıkların dışında ayrı bir başlık olarak değerlendirilmiş, orası biraz garip. Ayrımcılık, hoşgörüsüzlük ya da insan ve azınlık hakları konularında sicil zaten pek iç açıcı değilken ayrıca anti-semizim konusunda bir duyarlılık mı aranmış, yoksa diğer konular bir yana bu bir yana mı alınmalı denmiş açık değil. Bununla birlikte, rapor yapılabileceklerin neler olduğunu da söylüyor. Hukuksal ve idari alanlardan kurumsal ve toplumsal alanlara kadar her bir düzeyde atılacak adımlar belli. Bugün daha demokratik bir Türkiye’nin önünde ne tür direnç duvarları varsa, anlaşılan o ki atılacak adımlar da o duvarlara çarpıyor. Güçlü Türkiye olmanın yolunu nüfus ve coğrafyada değil yaşam ve yönetim kalitesinde aramayı sürdürmek gerekiyor.

Beril Dedeoğlu

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/beril-dedeoglu/-ic-acitan-bir-rapor-329864.htm

İSLAM DİNİNE MENSUP AVRUPA VATANDAŞLARININ SOYKIRIM TARİHİNİ KENDİ TARİHLERİNİN BİR PARÇASI OLARAK KABUL ETMELERİ GEREKTİĞİNE İNANIYORUM

Yahudi deneyiminin Avrupa ve İslam arasındaki yeni karşılaşmalarda bir gösterge, pusula olduğunu da düşünüyorum; bir kez daha çatışma da içeren bir karşılaşma yaşanıyor Avrupa’da, bu kez Avrupa’daki Müslüman varlığı üzerinden. Müslüman varlığı diyorum çünkü İslam inancına mensup Avrupa vatandaşlarından sözediyoruz ve İslâmi simgelerin görünürlük kazanması hakkında konuşuyoruz ve bu, Avrupa’da farklı inanışların, farklı etnik kökenden insanların arasında farklı bir desen oluşturmaktadır. Günümüzde Avrupa’yı Yahudi-Hıristiyan bir medeniyet olarak tanımlamak isteyen bir eğilim başgöstermektedir; ancak geçmişin ve Soykırımın acı veren gerçekleri hatırlandığında, kendini İslam'dan ayırt etme ve İslam’a karşı çıkma yolu olarak tanımlanan bu kimlik, sorunlu bir duruş olarak karşımıza çıkıyor.

Avrupa medeniyeti kendi içinde üç tek Tanrılı dini barındırıyor mu? Yoksa bu, İslam’ı dışlayan, öncelikli olarak Hıristiyan ve Yahudi-Hıristiyan bir medeniyet mi?  Yahudi meselesinin,  Avrupa ve İslam karşılaşmasının yönünü belirleyecek,  bir gosterge haline geldigini düşünüyorum. Bu yüzden Yahudi soykırımını hatırlamak, sadece geçmişle ilgili değil, bugünün dışlayıcı, ırkçı politikalarını da ilgilendirmektedir. Ve özellikle, İslam inancına mensup Avrupa vatandaşları için hayati öneme sahip bir konu olduğunu düşünüyorum.

Avrupa'da bazen Yahudilik konusunu tamamen İsrail-Filistin anlaşmazlığı üzerinden okumak, politika yapmak eğilimi vardır. Özellikle Müslüman vatandaşlar Soykırım ile kendilerini özdeşleştirmeme ve Soykırımın kendilerini ilgilendirmediğini düşünme eğilimindeler ve yalnızca, Avrupa’da İsrail Filistin konusuna odaklanıyorlar. Bu anlamda, İslam dinine mensup Avrupa vatandaşlarının Soykırım tarihini kendi tarihlerinin bir parçası olarak kabul etmeleri gerektiğine inanıyorum. Ayrıca bu bilincin, Avrupa’nin bugünkü fobilerine karşı bir güç oluşturacak gerekli bir adım olduğuna inanıyorum.

Nilüfer Göle

http://www.projetaladin.org/tr/nil%C3%BCfer-g%C3%B6le-tr.html

EĞER YENİ HÜKÜMET, GURUR İÇERİSİNDE ÖZGÜRLÜKLERİNİN KEYFİNİ SÜREN HALKIN İSTEKLERİNİN DOĞRUDAN DIŞAVURUMU OLURSA KORKACAK BİR ŞEY OLMAZ: ANTİ-SEMİTİZM SADECE UMUTSUZLUK VE BASKI SONUCUNDA ORTAYA ÇIKAR

Mübarek’in çöküşünden sonra kurulacak yeni rejimin İsrail’e düşman bir rejim olacağına dair korkulara ne demeli? Eğer yeni hükümet, gurur içerisinde özgürlüklerinin keyfini süren halkın isteklerinin doğrudan dışavurumu olursa korkacak bir şey olmaz: anti-semitizm sadece umutsuzluk ve baskı sonucunda ortaya çıkar. Mısır’dan gelen bir CNN raporuna göre hükümet, gazetecilerin eylemcilerin Mısır’ı güçsüzleştirmek için İsrail’den gönderildiği söylentisini yaymaya çalışmaktadır. Bu durum, Mübarek’in İsrail dostu imajını yerle bir etmiştir.

Şu anki durumun en zalim ironilerinden biri, batının, sanki Mısır bugüne kadar bir hukuk devletiymişçesine, ülkedeki değişimin meşru ve hukuka uygun bir şekilde gerçekleşmesine dair çekincelerini açıklamasıdır. Yoksa Mısır’ın uzun yıllar boyunca olağanüstü hal ile yönetildiğini unutuyor muyuz? Mübarek hukuk devletini askıya alarak ülkedeki siyasi örgütlenmeyi yoketmiş, boğucu bir siyasi ortam yaratmıştır. İşte bu yüzden Kahire sokaklarındaki halk “hayatımızda ilk defa yaşadığımızı hissettik” diyor. Bundan sonra ne olursa olsun, en önemli şey bu “yaşama hissi”nin alaycı “reelpolitik”in altında ezilmemesidir.

Slavoj Zizek

http://www.birgun.net/worlds_index.php?news_code=1297421808&year=2011&month=02&day=11

DEDE SON NEFESİNİ VERİRKEN MELEKLERİ GÖRÜYOR VE LADİNO VE İBRANİ DİLİNDE AYNI KELİMEYİ TEKRARLIYOR: "PİADAD Y ARAHMANUT" YANİ MERHAMET, MERHAMET...

Yemekte yan yana geldiğimiz Şalom Gazetesi sanat sayfası editörü Tuna Saylağ, "Mario, hem evrensel düşünüyor, hem Yahudiliğini unutmuyor. Onun hüznünü ben de hissediyorum. Burada yok oluşumuzun, çocuklarımıza geleneklerimizi aktaramamanın hüznünü... Bizden çok az yazar çıktı. O yüzden Mario bizim için önemli." dediğinde Levi'nin İçimdeki İstanbul Fotoğrafları'nda anlattığı dedesinin ölümünü hatırlıyorum. Dede son nefesini verirken melekleri görüyor ve Ladino ve İbrani dilinde aynı kelimeyi tekrarlıyor: "Piadad y arahmanut" Yani merhamet, merhamet...

Hrant Dink katledildiğinde, aynı güvercin ürkekliğini duyan Levi, cenazede ses veren onurlu insanlardan cesaret toplayıp zihnindeki "artık bu ülkeden gitme vakti gelmedi mi?" sorusunu unutmaya çalışarak, "Hrant gitmediyse sen de gitmeyeceksin." dediyse, en büyük dostluklarını ve aşklarını ondan daha Türk bilinenlerle yaşadıysa, bu topraklardan koparsa kendini taşıyamayacağının bilincindeyse, ülkesinde kendini yabancı hissetmemesi için, bütün ihtiyaçlarımızı karşılayan o tek kelimeye iltica etsek diyorum. Merhamete...

Nuriye Akman

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1092796&title=tasavvufu-bilmeden-istanbulu-anlayamazsiniz&haberSayfa=0

BİZE SÜREKLİ SÖYLENENLERİN AKSİNE, GÜNDEMLERİNİN İLK MADDESİNİN İSRAİL NEFRETİ OLMADIĞINI DA GÖSTERDİLER

Bardağın dolu yarısına bakalım. Baştaki birçok korku boşa çıktı. Mısır hakkında İsrail ve Batı’da yaygın olan klişeler, birbiri ardına darmadağın oldu. Tek bir günlük şiddet haricinde, devrim gayet barışçıydı. Mısır halkı, silahsız ve şiddetten uzak olduğunu kanıtladı. Kahire, Bağdat veya Nablus değil. Bu iyi haber. Ordu da gücünün sınırlarını bildiğini ve yakın çevredeki diğer orduların aksine, tetik düşkünü olmadığını gösterdi. Şu ana dek Mısır ordusu, kararlılık ve hassasiyet sergiledi.

Dünyanın dört bir yanında televizyon ekranlarında görülen binlerce genç, Mısır’ın alıştığımızdan başka bir yüzü olduğunu gösterdi. Sadece fasulye ve falafel, filmler ve bahşişler değil, derin bir sosyal ve siyasi farkındalık söz konusu. Ayrıca bize sürekli söylenenlerin aksine, gündemlerinin ilk maddesinin İsrail nefreti olmadığını da gösterdiler.

Herhangi bir demokratik değişimin İslam’ın yükselişi anlamına geleceğine dair kıyamet kehanetleri de gerçekleşmenin çok uzağında. Tahrir Meydanı’ndaki görüntülere bir bakın: Nispeten çok az dindar insan mevcut. Sessizce namaz kıldılar, etraflarını çok sayıda laik devrimci kuşatıyordu. Meydanda epey Mısırlı kadın da vardı. Yani Mısır, bizim sandığımız gibi bir ülke değil.

Gideon Levy

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetayV3&Date=14.02.2011&ArticleID=1039914&CategoryID=132

YUNANİSTAN HEM UZUN VADELİ STRATEJİK HESAPLARLA VE HEM DE BUGÜN YAŞAMAKTA OLDUĞU CİDDİ EKONOMİK PROBLEMLERLE BAŞ ETMEK İÇİN İSRAİL İLE YAKINLAŞMA İÇİNE GİRMİŞ BULUNUYOR

Yunanistan-İsrail arasında gelişmekte olan yeni ilişkiler elbette askeri ilişkilerle de sınırlı değil; başka alanlarda da son günlerde yeni gelişmeler ortaya çıkmaya devam ediyor. Esasen Yunanistan hem uzun vadeli stratejik hesaplarla ve hem de bugün yaşamakta olduğu ciddi ekonomik problemlerle baş etmek için İsrail ile yakınlaşma içine girmiş bulunuyor. Bu çerçevede Yunanistan, ülkesine İsrail ve Yahudi sermayesini çekmek için son dönemde büyük çaba sarf ediyor, önemli Amerikan Yahudi kuruluşlarını son günlerde hem Atina'da ve hem de Selanik'te ağırlıyor.

Geçen salı Yunanistan'a büyük bir heyetle gelen ve ziyareti hâlâ devam eden 'Ana Amerikan-Yahudi Teşkilatları Başkanları Konferansı' denen ve Amerikan-Yahudi cemaatlerinin en önemli yetkililerini barındıran bu heyet, başta Başbakan Papandreu olmak üzere çok sayıda Yunan bakan ve üst düzey yetkililerle çeşitli görüşmeler yapıyor. Papandreu, bu heyete ülkesinin İsrail ile turizm, tarım, savunma, ileri teknoloji ve diğer alanlarda yakın ve sıkı ilişkiler tesis etmeyi arzuladığını açıkça beyan etmiş bulunuyor. Ayrıca Papandreu, ülkesinin İsrail'e özellikle AB pazarına girişte ve AB-İsrail ilişkilerinin gelişmesinde yardımcı olmaya hazır olduğuna da işaret etmiş bulunuyor.

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1093204&title=yunanistanisrail-gelisen-iliskiler

İSRAİL’DE SÜRECİ DAHA DOĞRU OKUYAN DİNAMİKLER HAREKETE GEÇMEZSE, DAHA AÇIK BİR İFADEYLE BU ÜLKE BARIŞI SABOTE ETTİĞİ ALANLARDA ADIM ATMAZSA, ÇOK DAHA FAZLA KÖŞEYE SIKIŞMASI KAÇINILMAZ

Şimdi İsrail, cevabından kaçamayacağı bir soruyla karşı karşıya. Bu değişim rüzgarında ve ortaya çıkan yeni bölgesel dengelerde İsrail ne yapacak? Mısır’da olaylar başladığı andan itibaren İsrail yönetimi ‘bölgesel istikrar’ın korunmasını öne sürerek müttefiklerinden Mübarek yönetimini ayakta tutmasını istedi. Netanyahu yönetimi, olup bitenin kendilerini yalnızlaştırdığının ne kadar farkında bilemiyoruz. Ama İsrail’de süreci daha doğru okuyan dinamikler harekete geçmezse, daha açık bir ifadeyle bu ülke barışı sabote ettiği alanlarda adım atmazsa, çok daha fazla köşeye sıkışması kaçınılmaz. Nitekim İsrail’de yayınlanan Haaretz Gazetesi, daha Mısır’daki olaylar yeni başlamışken Netanyahu yönetimine şu uyarıyı yapıyordu: ‘Yeni bir bölgesel düzene hazırlanmaya başlama vakti geldi. Eski, çökmekte olan düzene tutunacağına, Netanyahu İsrail’i daha hoş karşılanan ve arzulanabilir bir komşu haline getirmek için hem Filistinlilerle, hem Suriye’yle barış uzlaşmaları yapmanın yollarını aramalıdır.’  (1 Şubat 2011) Olup bitenin Mısır’la sınırlı kalmayacağı, Filistin’den Suriye’ye ve en az İsrail kadar panik halinde olan Suudi Arabistan’a kadar sonuçlar üreteceği ortada.

Nasuhi Güngör

http://www.stargazete.com/gazete/yazar/nasuhi-gungor/peki-ya-israil-330490.htm

Netten okuyun /tıklayın

Tabutluklar, Sansaryan Han ve iki emniyet müdürü – KÜRŞAD OĞUZ

http://www.haberturk.com/yazarlar/kursad-oguz/599000-tabutluklar-sansaryan-han-ve-iki-emniyet-muduru

ALMANYA TESLİM OLDU! SAVAŞ BİTTİ! HITLER ÖLDÜ!

Biraz sonra bir Rus askeri bunu kutlamamız gerektiğini söyledi. Ve pazar meydanındaki büyük bir dükkâna girip, vitrinde duran dev gibi bir Hitler resmini aldı. Amerikan ve Rus askerleri resmi pazar meydanının ortasına koyup ateşe verdiler. Askerler de dahil herkes yanan Hitler resminin etrafında dans ediyor, bense akordiyon çalıyordum. İşte bu benim faşizmden kurtuluş hikâyem."

Esther Bejarano

http://gueneslipazartesiler.blogspot.com/2010/11/restaurantta-yalnzca-bizim-olmamz-beni.html

YAŞAMAK, HER ŞEYE RAĞMEN YAŞAMAK

"İnsanlar Avrupa'nın dört bir yanından geliyor ve doğrudan gaz odalarına gönderiliyorlardı. Trenle yanımızdan geçip gider ve çaldığımız müziği dinlerken mutlaka şöyle düşünüyorlardı: 'müzik çalınan bir yer o kadar da kötü olamaz' Bu, bizim için ruhsal açıdan korkunç bir yüktü. Bu insanların gaz odalarına gönderildiğini çok iyi biliyorduk. Ama arkamızda silahlı ss haydutları duruyordu ve çalmayı bıraktığımız anda bizi öldüreceklerinden korkuyorduk. Bugün hala bu görüntü gözümün önünden gitmiyor..."

Esther Bejarano

http://gueneslipazartesiler.blogspot.com/2010/11/yasamak-her-seye-ragmen-yasamak.html

Göç Devam Eder: Küba'nın Başkenti Havana'da Silivrili Bir Osmanlı Yahudi Ailesi - MOİSE COHEN AİLESİ – ROZ KOHEN

http://www.kanalkultur.com/kks/yazarlar/roz-kohen/2459-roz-kohen-goc-devam-eder-kuba-nin-baskenti-havana-da-silivrili-bir-osmanli-yahudi-ailesi-moise-cohen-ailesi.html

Bir Dünya Vatandaşı: Osmanlı Yahudileri; Varna (Bulgaristan), İstanbul (Türkiye), Torino (İtalya), Tanca (Fas), Tel-Aviv (İsrail) ile Bağları Olan Toronto'lu (Kanada) Elia Haleva – ROZ KOHEN

http://www.kanalkultur.com/kks/yazarlar/roz-kohen/2473-roz-kohen-bir-dunya-vatandasi-osmanli-yahudileri-varna-bulgaristan-istanbul-turkiye-torino-italya-tanca-fas-tel-aviv-israil-ile-baglari-olan-toronto-lu-kanada-elia-haleva.html

İsrail... Şu arsız bücür ülke - TALİA CARNER

http://www.hasturktv.com/carpitmalar_ve_gercekler/1661.htm

Arşivlerden

Terezin Toplama Kampı – DR. MEHMET UHRİ

http://www.harftamircisi.com/terezin.html