Önyargılardan kurtulmak

Bitti bitecek derken beş yıldır Çarşamba geceleri televizyonlarda ilgi ile izlenen ‘Yaprak Dökümü’ sürpriz bir finalle son buldu. Ve ‘geldi gelecek’ derken yazılı ve görsel basında hayli sözü edilen Kanuni Sultan Süleyman dönemini irdeleyen ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi Yaprak Dökümü’nden boşalan yeri aldı.

Tilda LEVİ Köşe Yazısı
12 Ocak 2011 Çarşamba

Konsolosluklara bağlı kültür etkinlikleri insana her açıdan farklı bir boyut kazandırıyor. Fransız Kültür Merkezi ile Goethe Enstitüsü bu mekanlardan en çok rağbet ettiklerim arasındadır. Kapıdan içeri girişinizden itibaren o ülkenin özgün havasını solumaya başlarsınız. Geçen hafta Alman Başkonsolosluğu’nun Gümüşsuyu’ndaki binasına bir yeni yıl konseri dinlemeye gittim. Büyük salon tıklım tıklım doluydu. Gerçi bu görkemli salonda hiçbir iş yapmadan da oturabilirim. O kadar muhteşem o kadar da ferahtır. Etrafıma bakındım; izleyicilerin dörtte üçü Alman, geriye kalanlar ise Türk’tü. Tıpkı bizde ‘eski günler’ deki  gibi bir giyim adabı vardı. Erkeklerin hepsi takım elbiseli, kadınlar da aynı ölçüde şık ve bakımlıydı. Doğrusu salon bunu hakkediyordu. Yeni Yıl Konseri’nin bu yılki konuğu hayli genç arp sanatçısı Franziska Huhn’du. Okyanus kıyısında suyun gel gitlerini dinler gibi izledim arp tınılarını. Bu bağlamda konser sonrası verilen kokteylde karşılaştığım Robert Schild’le sohbet ederken Franziska Huhn ile Yinon Muallem’in birlikte çıkardıkları bir CD olduğunu öğrendim. En kısa zamanda edineceğim. Konser sonrası verilen kokteyl ise son derece ölçülü, göze ve damağa hitabeden türdendi.

***

Bitti bitecek derken beş yıldır Çarşamba geceleri televizyonlarda ilgi ile izlenen ‘Yaprak Dökümü’ sürpriz bir finalle son buldu. Ve ‘geldi gelecek’ derken yazılı ve görsel basında hayli sözü edilen Kanuni Sultan Süleyman dönemini irdeleyen ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisi Yaprak Dökümü’nden boşalan yeri aldı. Dizi daha ilk bölümünde tenkitlere hedef oldu. Hafta sonu gazeteleri tarihçilerin de görüşlerine yer verdi. Harem görüntüleri belli bir kesimi rahatsız etmişe benzer. Ne olursa olsun, sadece tek bir bölüm izleyerek, önyargılı davranmak hiç de doğru değil. Günlük hayatımızda da en çok çekindiğimiz olgulardan biri önyargılardan korunmak değil mi?

***

Son zamanlarda ortalıkta dolaşan bir e-posta var. Paylaşmak istedim. ‘içinde bulunduğumuz Ocak ayı çok özel. Bir tek ayın içinde beş Cuma, beş  Cumartesi, ve beş Pazar günü var. Bu olay her 823 yılda bir gerçekleşiyor.’ Ondan sonra konu Feng Şui’ye bağlanıp hiç hoşlanmadığım bir şekilde son buluyor

‘Bu mesajı sevdiğiniz sekiz iyi kişiye iletin ki…’

Beş cuma, beş cumartesi bana okul yıllarımı anımsattı. O dönemlerde ebeveynlerimizden haftalık alırdık. Şimdilerde nasıl gelişiyor bilemiyorum. Ama değişmiş de olsa, çocukların eline bir miktar geçiyordur. Mesajı okuduğumda ilk tepkim, ‘Çocuklar çok şanslı; bu ay dört yerine beş haftalık alacaklar’ oldu.

***

Schneidertempel Sanat Merkezi’nde gösterimde olan  ‘Alliance Israélite Universelle’ konulu sergiyi henüz gezmedim. Ancak sergiyle eş zamanlı yayınlanan kitabını büyük keyifle okudum diyebilirim. Osmanlı/Türkiye’ye damgasını vuran söz konusu okulların belgelere dayanan öyküsünün anlatıldığı, aynı adı taşıyan kitabın her evde bulunması gerektiğine inanıyorum. Her ne kadar sergi farklı bir konsept ise de bir seyirde bu denli kapsamlı bir içeriğin tamamının okunabileceğini düşünemiyorum.