Görkemli soygun filmi

İkinci yönetmenlik denemesinde, birinci sınıf sürükleyicilikteki anlatımı, oyuncu yönetimindeki başarısıyla Ben Affleck izleyiciyi yeniden şaşırtıyor.

Viktor APALAÇİ
5 Ocak 2011 Çarşamba

Ekonomik kriz sonrası Amerika’sında en fazla banka soygunu gerçekleşen Boston’da geçen konusuyla, “Hırsızlar Şehri”, organize suç, soygun ve çeteleşmeyi müthiş bir dinamizmle beyaz perdeye aktarıyor. Hırsızlığın babadan oğula geçen bir meslek olarak algılandığı Charlestown mahallesinde geçen bir soygun filminin öyküsü, aşk soslu bir duygusal dram eşliğinde anlatılıyor.

1972 Doğumlu Ben Affleck, 13 yıl önce (arkadaşı Matt Damon ile) yazdığı “Can Dostum / Good Will Hunting” senaryosuyla Oscar Ödülü almış, ancak birçok filmdeki oyunculuğuyla geçer not alamamıştı.

İlk yönetmenlik denemesi “Kızımı Kurtarın / Gone Baby Gone” ile şaşırtıcı bir başarı yakalayan Affleck, ikinci filmi olan “Hırsızlar Şehri / The Town”daki birinci sınıf sürükleyicilikteki anlatımı ile izleyiciyi yeniden şaşırtıyor.

İktisadi kriz sonrasında Amerika’da en fazla banka soygunu gerçekleşen Boston’da geçen konusuyla, “Hırsızlar Şehri”, organize suç, soygun ve çeteleşmeyi müthiş bir dinamizmle beyaz perdeye aktarıyor.

Yeni kuşak Amerikalı yazar Chuck Hogan’ın “Prince of Thieves” adlı romanından, içlerinde Ban Affleck’in de bulunduğu üçlü bir yazar ekibi tarafından senaryolaştırılan film, Boston’un suçlularını yetiştirme yeri olarak bilinen Charlestown mahallesinde geçen bir soygun timinin öyküsünü anlatıyor.

Burada hırsızlık babadan oğula geçen bir meslek olarak algılanıyor. Tıpkı (soygun suçundan hapiste yatan) babası gibi hırsızlığı kariyere çeviren Doug (Ben Affleck) ekibiyle part time soygunculuk yaparken, soygun sonrası gündelik hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyor.

Baba mesleğini icra eden bu yetenekli soyguncunun eylemleri ve FBI ile giriştikleri kedi-fare oyunu, filmde üç soyguna paralel olarak anlatılıyor. Doug, çocukluk arkadaşı James (Jeremy Renner) ve ekibi ile gerçekleştirdikleri bir banka soygununun (güvenlik kameralarının siyah-beyaz görüntüleri ile) başlayan film, banka müdiresi Claire’in (Rebecca Hall) rehin alınmasıyla neticeleniyor.

İŞÇİ SINIFINDAN GELEN SOYGUNLAR

Gözleri bağlı bir şekilde serbest bırakılan Claire’in soyguncularla aynı mahallede oturması, soygun sırasında James’in ensesindeki dövmeyi fark etmesi, Doug’un genç kadını göz hapsine almasına yol açar.

Doug kendisinden soyguncu olarak şüphelenmeyen Claire’e aşık olması, asi ve bıçkın ortağI James’i isyan ettirir. James’in güzel ama dengesiz kızkardeşi Krista’yla (Blake Lively) evvelce bir gönül ilişkisi yaşamış olan Doug, her iki taraftan birine ihanet etmeden bir seçim yapmaya zorlanır.  Günümüz Hollywood sinemasının soygun filmleri türüne damgasını vuran yönetmen, “The Heat” başyapıtının yaratıcısı Michael Mann’dir. Affleck’i “Hırsızlar Şehri” ile klasik soygun filmleri kategorisinde başarılı bir örnek veren Ben Affleck’in Michael Mann ile mukayese eden eleştirmenler çıktı. Soygun sahnelerindeki müthiş dinamizmiyle, özgün buluşlarıyla (her soygunda değişik maskelerin kullanılması), başta sona aynı gerilim temposunu maksimum verim alabilmesiyle, klişeleri yerli yerinde kullanmasıyla Ben Affleck yönetmenliğinin oyunculuğundan çok daha başarılı olduğunu gösteriyor.  Affleck’in klasik ancak sürükleyici anlatımı, “Hırsızlar Şehri’nin sadece bir soygun filmi değil, ilginç duygusal bir dram olması filmi birinci sınıf bir heyecan seyirliği yapıyor.

HER SOYGUNDA FARKLI MASKE

ABD’nin ünlü banka soyguncusu yetiştirmekle tanınan Charlestown’undan ilginç insan portreleri sunan “Hırsızlar Şehri”ni benzerlerinden ayıran bir özelliği var. Banka ve zırhlı araba soymakta mahir kahramanların tümü işçi sınıfından geliyor.

Soyguncular cenneti olarak bilinen Boston’un bu alçak gönüllü, gözüpek haydutları, ilginç maskeleriyle eylemlerini gerçekleştiriyor, sonra hiçbir şey olmamışçasına, günlük hayatlarına bıraktıkları yerden devam ediyorlar.

İzleyiciyi avucuna alan, temposunu hiç yitirmeyen, gerçekçi tonlar yakalayan bu etkileyici suç filmine eklenen aşk sosu, kendisini daha da ilginç kılıyor.

Başarılı aksiyon ve soygun sahneleriyle, nefis görüntüleriyle, müzik kullanımıyla öne çıkan film, usta oyuncular barındıran uyumlu kadrosu ile dikkati çekiyor.

Geçen yılın Oscar’lı filmi “The Hurt Locker”da En İyi Aktör dalında ödüle aday gösterilen Jeremy Renner, psikopat davranışlı, “arıza adam” James rolünde (biraz kendisini tekrarlasa da) iyi oyunculuğunu kanıtlıyor.

Woody Allen’in unutulmaz “Vicky Christina Barselona”dan hatırladığımız güzel İngiliz aktris Rebecca Hall görkemli güzelliğiyle filmi damgasını vuruyor. “Gossip Girl” dizisinin gözdesi Black Lively dengesiz ve arıza Krista’da, kısa rolüne rağmen (hapisteki baba rolünde) Chris Cooper, şehre uyuşturucu dağıtan sahte çiçekçi rolünde. Pete Postlewaite çok başarılı kompozisyonlar çiziyorlar.