Bizim için fark eder beyler

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
22 Aralık 2010 Çarşamba

İstanbul’un pırıl pırıl ışıklı, yeni yılı belki de en coşkulu biçimde karşılayacak, en renkli, en hareketli semti Nişantaşı’nda cuma akşamı gümbür gümbür çalan bir müziğin eşliğinde eşimle dolaşırken bir tanıdığa rastladık.

Eski İstanbul beyefendilerine has görünüşüyle Nişantaşı’na çok yakışmıştı. Bizi görünce gülümsedi. Eşimle bir yemekte tanışmışlardı; ama onu hatırlayıp hatırlamadığından emin olamadığım için, “eşimi hatırlarınız,” dedim. “Tabii tanışmıştık,” dedi. Ben de kendimce sevimli bir ifadeyle; “ama o zaman nişanlımdı, şimdi eşim,” dedim.

Fark eder mi, diye sordu.

Öyle baktım yüzüne, bir şeyler geveledim; ama sözlerim bu soruya cevap vermekten çok uzaktı, nezaketli bir biçimde el sıkışıp ayrıldık.

Ve düşündüm ardından…

Fark eder mi, nasıl bir soruydu?

Farkı var mıydı nişanlı ya da evli ya da sadece sevgili olmanın?

Nişantaşı’nın ışıklı, pırıltılı vitrinlerine görmeyen gözlerle bakarken hala düşünüyordum. Etrafımdan çiftler akıp gidiyordu. Bir ara küçük, bej paltosunun içinde, başında el örgüsü şapkası, bir buçuk iki yaşlarındaki kızlarının fotoğrafını çekmeye çalışan genç bir anne baba gördüm. İşte o anda karar verdim.

Evet, fark ederdi!

İnsan sevdiği adamla bir ömür geçirmek istiyordu, çocuğunu meşru bir biçimde dünyaya getirmek istiyordu, sevdiği adamdan dünyaya getirdiği bu çocuğu onunla büyütmek, en güzel anılarını onunla yaşamak, onunla yaşlanmak, ihtiyacı olduğunda onun yanında olmak hastalığını, sağlığını, varlığını, yokluğunu, her şeyini onunla paylaşmak istiyordu.

Evet, fark ederdi!

Etmeseydi, yüzyıllardır değişen, gelişen; pek çok değerini kaybetmiş olmasına rağmen aile olma bilinci ve keyfini ısrarla kaybetmemiş şu dünyada insanlar hala evlenmezdi.

Bekarlığın tüm güzelliğini, bekarlığın tüm özgürlüğünü,tüm getirilerini hiç kaybetmeden bir noktada birleşmeyi başarmış sevgililer, ömür boyu sevgili olmayı da eş olmayı da, arkadaş olmayı da başarabiliyordu.

Hayat bazen çok uzundur. Çok büyük zorlukları, yoklukları, hastalıkları da beraberinde getirebilir   İşte o zaman benim, dediğiniz; benimsediğiniz o insanın ne olursa olsun yanında olabilmenin o tuhaf rahatlığını içinizde hissedersiniz.

Hayatı gençken beraber kucaklamak, yaşlılıkta hayata beraber yaslanmak, hayat denen bu yolculuğu eş olarak beraber  yaşamak; bu konudaki sabrı, anlayışı, ortaklığı beraber keşfetmek büyük bir başarıdır da aynı zamanda.

Bizim için fark eder beyler!

Biz sevdiğimiz adamın elini onun eşi olarak tutmanın onurunu yaşamayı da severiz.

Fark etmiyorsa o zaman evli olmanın da bir sakıncası yok demektir. Mademki fark etmiyor, o zaman bir kadına soyadını vermenin onurunu da yaşamının kimseye bir zararı yok demektir.

Bütün bunlar kişisel tercihlerdir elbette. Kimi evliliği seçer, kimi sadece evliliğin içindeki beraberliği…

Peki ya sorumluluklar, peki ya o içinde neler saklı olduğunu bilmediğimiz hayat?

Peki ya bütün dinlerin tartışmasız desteklediği o büyülü ve kutsal yemin?

Bir cami kubbesi altında, bir nikâh masasında ya da kilise çanları çalarken yahut hupanın altında, belki de bir Budist tapınağında; nerede olursa olsun her kadın, sevdiği adamın yanında ona sonsuza kadar sadık olacağına, ona eş olacağına, onu sonsuza kadar seveceğine ve onun tarafından sonsuza kadar sevileceğine inanmak ister.

Fark etmiyorsa sevdiğiniz kadınları bu büyük inanç ve mutluluktan mahrum etmezsiniz

Çünkü  olmaması bizim için fark ediyor. Evliliğe en uzak olanımıza bile gün geliyor, fark ediyor.

Mutlu evliliklerde büyümüş çocuklar, mutu evlilikler yaşayabiliyor.

Hala…

Babam ölürken eli, annemin elinin içindeydi.  Elli dört senede biriken ne varsa onlar da ikisinin ellerinin içindeydi. Tutkuyla yaşadıkları sevgi de baharda çiçek toplarken hissettikleri mutluluk da beni büyütürken içlerinde duydukları sıcaklık da ikisinindi. Onları bir arada tutan eş olmaları, her türlü zorluğa rağmen eş olmanın bilinciyle sevgi, saygı, aşk ve dostlukla ayakta kalmalarıydı.

Zor anlarında birbirlerine dayanmaları, birbirlerine bir bardak su vermeleri kayıplara beraber ağlayıp kazançlara, mutluluklara beraber gülebilmeleriydi.

Bizim için fark eder beyler!

Ama elli yıl sonra da bir eli tutabilmenin keyfine varabilecekseniz, sizin için de fark edecektir.