Bu hafta ağımıza takılanlar...

İran ile ilgili problem nükleer silahlara sahip olması değil, dünyada nükleer silahı olan başka ülkeler de var, Çin, Pakistan, Hindistan... Ancak hiç biri başka bir ülkeyi yok edeceklerini söylemiyor. İsrail'in "bir daha asla" politikası var. İsrail eğer bir tehdit varsa, tehdidi ciddiye alır. İsrail nükleer silahı hiç kullanmadı, sadece savunma amaçlıdır. Zaten nükleer silah da kullanmak için değildir, biri sizi tehdit ediyorsa "ben güçlüyüm, beni tehdit etme" demek içindir. Dr. Robi Friedman

İzak BARON Diğer
22 Aralık 2010 Çarşamba

Güncel

İSRAİL'İN ‘BİR DAHA ASLA’ POLİTİKASI VARDIR

Her şeyden önce, şiddet varsa her zaman çifte standart vardır. Bende sopa olmasıyla sende sopa olması farklı şeylerdir. İran ile ilgili gerçek problem gelecekte nükleer silahlara sahip olmaları değil, dünyada nükleer silaha sahip başka ülkeler de var, Çin, Pakistan, Kuzey Kore, Hindistan... Ancak onların hiç biri başka bir ülkeyi yok edeceklerini söylemiyorlar. Bu ana problemdir. İsrail'in ‘bir daha asla’ politikası vardır. Yani, İsrail eğer bir tehdit varsa, tehdidi ciddiye alır, en temel şey budur.  İsrail nükleer silahı hiç kullanmadı, bu sadece savunma amaçlı ve başka çare kalmamışsa kullanmak üzeredir. Zaten nükleer silah da kullanmak için değildir, eğer birisi sizi tehdit ediyorsa "ben güçlüyüm, beni tehdit etme" demek içindir.

Dr. Robi Friedman

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/132678-ezber-bozan-israil-itirafi-haberi.aspx

ARAP LİDERLERE GÖRE ORTADOĞU’DAKİ EN BÜYÜK TEHDİT İSRAİL DEĞİL İRAN’DIR

İşte tam bu sırada yani İsrail köşeye sıkışmışken, Wikileaks belgeleri ortaya çıktı. Dünya, İran’a saldırı konusunda İsrail’in hiç de yalnız olmadığını gördü. Neredeyse bütün Arap liderler, Amerikan yönetimine İran’ı vurmaları için yalvarmıştır. Arap liderlere göre Ortadoğu’daki en büyük tehdit İsrail değil İran’dır. Buradan çıkan sonuç, Obama’nın İran ve Ortadoğu politikasının tamamıyla çöktüğüdür. Aynı zamanda yayınlanan belgelerde Obama yönetiminin politik sahnedeki diğer müttefiklerine isimler taktığı, güvenmediği, arkalarından iş çevirdiği ortaya çıkmıştır. Böylece Obama ve yönetimi gayri meşru hale gelmiştir zira muhteşem bir güven kaybı söz konusudur. Obama’nın dış politikadaki destekçileri de belgelerden nasibini almıştır. Obama yönetiminin ardından dünyada en çok gizli belge Türkiye’den çıkmıştır. Tayyip Erdoğan’ın da İran ile diyalog ve yakınlaşma yanlısı olduğu, Arapları yanına çekme politikasını benimsediğini biliyoruz ve görüyoruz. Geçen hafta Obama yönetimi Kudüs’teki Yahudi yerleşim birimlerinin inşaatını erteleme fikrinden vazgeçtiğini açıkladı. Tayyip Erdoğan İsrail’deki yangını söndürmesi için iki uçak yolladı. Şimdi İsrail ve Türkiye arasında diplomatik kanallar yeniden açıldı. Son olarak Arjantin ve Brezilya, Filistin’i devlet olarak tanıdıklarını açıkladılar. Obama’nın bir hamlesi olabilir mi? Belgeleri kim açıkladı bilmiyoruz ama en çok İsrail’e yaradığı görünüyor. Satranç tahtasının taşları bugünlerde çok hızlı yer değiştirmektedir.

Alphan Telek

http://odatv.com/n.php?n=uluslararasi-statuko-1212101200

ZAVALLILIKLARI BELGELERLE BİR KEZ DAHA TESCİL EDİLEN ARAP YÖNETİMLER, BELLİ Kİ “BİRLİĞİ” BAŞKA ÜLKELER ÜZERİNDEN KURMAYA YÖNELMİŞ

2006’da İsrail Lübnan’a saldırdığında sessiz kalan Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır gibi çürümüş rejimler İsrail’e destek vermiş, Hizbullah dolayısıyla İran hedeflenmişti. Mısır ve Filistin Yönetimi liderlerinin Gazze saldırısı sırasında Hamas’a karşı İsrail’i desteklemesi de durumun nereye vardığını, kitlelerden nasıl kopuş yaşandığını gösteriyor. Bu yüzden Arap liderlerin bekası halkı baskı altına almasına bağlı. Bu yüzden Nasrallah bugün en popüler liderler arasında, Ahmedinejad ve Erdoğan sokakları heyecanlandırıyor. Belgeler bize İran bahanesi ile Arap rejimleri-İsrail dayanışmasını bir kez daha gösteriyor. Filistin’in hamisi gibi görünen Arap yönetimleri artık bu sorunun öznesi olmaktan çıkmış durumda. Bunu İsrail de biliyor. Bu yüzden Filistin meselesi sürekli kaybedilen bir mücadele haline geldi. Yaser Arafat WikiLeaks belgelerinde yıllar önce bu rejimlerinden bir şey çıkmayacağını görerek FKÖ’yü kurmuş, “Arapların birliğinin Filistin’in kurtuluşundan” geçtiğini söylemişti. Zavallılıkları belgelerle bir kez daha tescil edilen Arap yönetimler, belli ki “birliği” başka ülkeler üzerinden kurmaya yönelmiş. Unutmadan Lübnan Savaşı, Arafat’ın ölümü, Gazze saldırısı ile ilgili belgeler henüz ortada yok. Umarım çıkar.

Mete Çubukçu

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=1032392&Date=14.12.2010&CategoryID=42

İSRAİL İLE KAVGANIN, ABD İLE İLİŞKİLERİN KOPMASINA KADAR GİDEBİLECEK BİR SÜRECİ TETİKLEYECEĞİ ORTADAYDI

Başbakan’ın İsrail’e yönelik politikasını eleştirenlerden biri de bendim.

One Minute ile başlayan kampanyanın çok sert olduğuna, Mavi Marmara Gemisi krizinin iyi yönetilemediğini, ardından gelen demeçlerinin de çok sert olduğunu görüyordum. İsrail suçluydu, Gazze’ye karşı cinayet işliyordu, ancak Başbakan’ın tutumunda, sanki bu ilişkileri kırmak gibi bir tutum görülüyordu.

Benim kuşkum da, bu ilişkilerin uluslararası dengelerdeki yeriydi.

İsrail ile kavganın, ABD ile ilişkilerin kopmasına kadar gidebilecek bir süreci tetikleyeceği ortadaydı. Washington ile Ankara ilişkileri giderek zedeleniyordu. Alarm zilleri çalıyordu.

Ancak zaman içinde gördüm ki, Netanyahu-Lieberman ikilisi sırtlarını ABD’ye dayamışlardı. Uzlaşmak yerine, Türkiye’yi suçlamaya başlamışlar, adeta “Siz kimsiniz ki, bana kafa tutuyorsunuz” der gibi davrandılar.

Mehmet Ali Birand

http://www.milliyet.com.tr/israil-hata-ediyor-turkiye-araplara-benzemez-/mehmet-ali-birand/guncel/yazardetay/15.12.2010/1326308/default.htm

BASİT BİR ÖZRÜN GÜZEL BİR ARKADAŞLIK BAŞLATACAĞINI DÜŞÜNMEK, İSRAİL’İN TİPİK ZAYIFLIK SENDROMUNU GÖSTEREN BİR DURUM

Türkiye kısa bir süre öncesine kadar önemli bir müttefikimizdi. Ben dostça ilişkimizi ve işbirliğimizi tekrar geliştirebilmemizi isterdim. Ancak dostluk sadece karşılıklı olarak oluşturulabilir. Basit bir özrün güzel bir arkadaşlık başlatacağını düşünmek, İsrail’in tipik zayıflık sendromunu gösteren bir durum.

Gazze filosu baskını dostlar arasında olabilecek olağandışı bir şey değildi. Türkiye, filonun öncesinde açıkça İsrail karşıtı bir tavır almıştı. Filo baskını ise bu değişimi gözler önüne serdi. Türk liderler, İsrail ile kötü ilişkilerin diplomatik çıkarlarına hizmet edeceğini ve Müslüman dünyasında yararına dokunacağını düşünüyor. Böylece, İsrail’in onurunu ayaklar altında çiğneyerek onu özür dilemeye zorlamak bu çıkarlara hizmet ediyor.

Türkiye halen İsrail ile ilişkilerinden fayda sağlayabilir. Eğer Türkler İsraille belirli bir seviyede işbirliği korumak istiyorsa, bu özür dilemek ve boyun eğmekle olmayacak.

Uri Elitzer

http://www.hurriyet.com.tr/planet/16536997.asp?gid=286

BİR DE “ANTİ-SEMİT, SERMAYE IRKÇISI” DEMEYİN ARTIK; HEM UCUZ OLUYOR, HEM KİMSE YEMİYOR!

Ofer’in bir gözü Salıpazarı, yani ‘Galata Limanı’ndaydı.

Galataport’da ‘aport’ bekliyordu zaten. Teslimat hazırdı ki, ‘her şeye itiraz eden bozguncular’ın muhalefeti işi bozdu.

Kamu elinde dünyanın en iyilerinden seçilen Salıpazarı, elden teslimden (şimdilik) kurtuldu.

O günler, bir otelin zirvesinde, Ofer ile Kutman’ın hangi medyanın hangi büyük yönetmen(ler)ini ağırlayıp  ‘borazanlaştırdığını’ unuttunuz mu hakikaten.

O dönem Sabah’ta kaç “Ofer’e de lüfere de karşı” yazı yazdım, hatırlamıyorum. Ertuğrul Bey ise, hükümet Ofer ittifakının ‘yandaş medyası’ idi.

Sebepleri anlamak için epey düşünmek lazım.

Belki yabancı sermayeye verdikleri önemden, belki Kutman borsacılığına belki Ofer’e de lüfere de sevgiden.

Birbirlerine pek karşıt Özkök ile Başbakan, neredeyse hem fikir, ‘Sermaye ırkçıları’ diyorlardı; bu işe (gerekçelerle) muhalif olan bizim gibilere.

İsrail sermayesi söz konusuydu ya! Sanki Uganda sermayesi olsa, karşı çıkanlar kabullenecekti!

Artık, Ofer’in İsrail’de finanse ettiği askeri okulun ‘Mavi Marmara baskıncıları’ yetiştirdiğini, Haiti depreminde binlerce ölü ve yaralı, binlerce aç çocuğun yanı başında, cennet özel koyda Ofer gemilerinin alem yaptırdığını filan yazmayacağım. Tam zamanında çok yazdım!

Bir de “anti-semit, sermaye ırkçısı” demeyin artık; hem ucuz oluyor, hem kimse yemiyor!

Umur Talu

http://www.haberturk.com/yazarlar/581947-yok-boyle-hikaye

TÜRKİYE VE İSRAİL TARİHİ OLARAK DOST İKİ ÜLKE VE TÜRKİYE, İSRAİL’İN BİR DEVLET OLARAK TANIYAN İLK ÜLKELER ARASINDA YER ALIYOR

9 Aralık tarihli “A Coming Sino-Turkish Axis” adlı yazısında, Michael Auslin Türkiye-İsrail ilişkilerinin “sonunun geldiğini” belirtti. Bu gerçek olmaktan çok uzak; Türkiye ve İsrail tarihi olarak dost iki ülke ve Türkiye, İsrail’in bir devlet olarak tanıyan ilk ülkeler arasında yer alıyor.

Evet, ülkelerimizi arasında yakın dönemde bazı ciddi anlaşmazlıklar yaşandı. Ancak bizler iki ülkenin bu zorlukların üstesinden geleceğine inanıyoruz. Dahası, Türkiye’nin ölümcül Carmel Dağı yangınında verdiği insani yardım, İsrail’e yönelik iyi niyetin göstergelerinden sadece biri.

ABD Başkanı Barack Obama’nın belirttiği gibi, hassas bir bölgede demokrasi ve istikrarın kalesi olarak görev yapan Türkiye, model bir ortak konumunda. Amacımız her zaman ve ileride de bölgemizde ve daha ötesinde barışa, istikrara ve refaha katkıda bulunmak olacak.

Rauf Denktaş

http://www.hurriyet.com.tr/planet/16549975.asp?mnID=16549975

HANİ BİZİM ÇOCUKLAR FİLİSTİNLİ DOĞMADIKLARI İÇİN FASULYEDEN Mİ SAYILDILAR; AİLELERİNİN TALİHLERİNE HER KOŞULDA BOYUN MU EĞMELERİ BEKLENİYORDU?

Şok içindeyim. Türkiye-İran sınırında böyle talihsiz olayların yaşandığından haberim yoktu. Daha beteri, devleti temsil eden yetkililer bu konuyu hiç gündeme getirmediler. Ve eğer – eğer diyorum – çünkü Washington’da bilgisayar başında haber taraması ile bu iddianın doğruluğundan emin olamam… Ama eğer ki bu haber doğru ise Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan, ayıp etmiş. Mavi Marmara olayı ardından Washington Post gazetesine yazdığı makalede Tan, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 87 yıllık tarihinde ilk kez yabancı bir askeri güç sivil Türk vatandaşlarına böyle bir saldırıda bulundu,” diye yazmıştı. Bu işin “böylesi” mi kalmış… Eğer Durdu ailesi oğullarını gerçekten İran askerlerinin açtığı ateş sonucu kaybettiler ise büyükelçinin bu sözlerini haberlerde dinledikçe, okudukça acaba ne hissettiler?

Hani bizim çocuklar Filistinli doğmadıkları için fasulyeden mi sayıldılar; ailelerinin talihlerine her koşulda boyun mu eğmeleri bekleniyordu? Van’da ki bir babanın – haydi Başbakan’ın metaforundan esinlenelim – Ankara veya Gazze’deki babadan farklı mıydı oğluna duyduğu sevgi, hasret, keder? Erdoğan, Mavi Marmara’da ölen dokuz Türk vatandaşı için ortalığı yıkıyor; Savaş ve Doğan için ise derin bir sessizlik içinde. Niye? Onları Yahudiler, pardon İsrailliler öldürmedi diye mi unutuldular? Yutkundum…

Tülin Daloğlu

http://www.hasturktv.com/homepage_articles/74.htm

SON 5 YILDA İRAN SINIRINI GEÇTİKTEN SONRA ÖLDÜRÜLEN VEYA KAYBOLAN TÜRK VATANDAŞI SAYISI MAVİ MARMARA’DA İSRAİL’İN ÖLDÜRDÜĞÜ TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞI SAYISININ NEREDEYSE 10 KATI

Bilenler bilir, Türkiye-İran sınırında hayvan kaçakçılığı yapılır.

Hem İranlılar hem de bizimkiler yapar...

Eskiden beri...

Son 5 yılda hayvan kaçakçılığı yaparken ?

Türk güvenlik güçleri tarafından tutuklanan İran’lı sayısı kaç?

149.

Kıllarına bile dokunmadan aynen İran’a iade edildiler.

Malum, İran’la aramızdan su sızmıyor!

Peki, son 5 yılda hayvan kaçakçılığı yaparken İran ?güvenlik güçleri tarafından tutuklanan Türk vatandaşı sayısı kaç?

0.

Niye?

Çünkü İran güvenlik güçleri bizimkileri tutuklamıyor!

Ne yapıyor?

Ya kaybediyor(!) ya da öldürüyor!

Son 5 yılda İran sınırını geçtikten sonra öldürülen veya kaybolan

Türk vatandaşı sayısı Mavi Marmara’da İsrail’in öldürdüğü

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısının neredeyse 10 katı...

Hatırlatalım biz İsrail’e ne diyoruz?

Katil, terörist...

İran’a ne diyoruz?

Dost ve kardeş!

Yersen...

Candaş Tolga IŞIK

http://www.candastolgaisik.com/ctiyazi.php?id=220

İSRAİLLİ YAHUDİLERİN GENELİ İÇİN İSRAİL, KENDİLERİNE VAAT EDİLMİŞ TOPRAKLARDIR, UZUN BİR SÜRGÜNÜN ARDINDAN TEKRAR KANLA VE GÖZYAŞIYLA ALINMIŞTIR

İsrailli siyasetçilerin meselenin içinden Şark kurnazlığıyla çıkmaya kalkışmaları, mümkünse hiçbir şekilde özür dilemeden (belki sadece üzüntülerini ifade ederek) Mavi Marmara'yı hafızalardan silme çabaları, İsraillilerin genlerine işlemiş bulunan "Burası bizim son adamız, ne pahasına olursa olsun savunmalıyız" düşüncesine işaret ediyor.

Her İsrailli aynı güdüyle yetiştirilir. İsrail eğitim sistemi tamamen bu çerçevede dizayn edilmiştir. Dinsel metinlerin de desteklediği bu iddia, daha çocukluktan itibaren her İsraillinin kulaklarındadır. Dindar olsun seküler olsun, hatta dinsel metinlerle arasında hiçbir bağın bulunmadığı ateist bir birey olsun, İsrailli Yahudilerin geneli için İsrail, kendilerine vaat edilmiş topraklardır, uzun bir sürgünün ardından tekrar kanla ve gözyaşıyla alınmıştır, hiç kimsenin buralarda hiçbir hakkı yoktur. İsrail'in varlığına yöneltilecek her eleştiri, aslında düşmanların bilinçaltındaki kıskançlığa ve Yahudileri yok etme isteğine işarettir.

İşte tam da bu yüzden, özür dileme eylemi, yapılanın yanlış olduğu yargısını da doğal olarak içerdiğinden, İsrail'in genlerinde bulunmayan bir yönelim. İsrailliler açısından, kendi politikalarına yöneltilecek herhangi bir eleştiri karşısında, ya da işledikleri açık bir kabahatle ilgili yapabilecekleri en fazla şey, üzüntülerini ifade etmek. Bundan ötesi genlerine aykırı ve bir anlamda da kendi kendilerini inkâr anlamına geliyor. Dilenecek her özrün, başka şeyleri de tartışmaya açmasından, böylece zorluklarla elde edilen 'kazanımlar'ın topyekûn tartışmalı hale gelmesinden ürkülüyor bilinçaltlarında.

Taha Kılınç

http://www.usasabah.com/Yazarlar/taha_kilinc/2010/12/09/ozur_dilemek_israilin_genlerine_aykiri

Netten okuyun

2010 yılının en antisemit 10 ifadesi

http://www.hasturktv.com/anti_semitizm/1390.htm

Bakire Yumurtalar – ALEV MEİSEL

http://blog.milliyet.com.tr/Bakire_yumurtalar/Blog/?BlogNo=277781

Sıra Dışı İttifak: Perde Arkasındaki İşbirlikçiler Hindistan ve İsrail

http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=5166&pid=18

Arşivlerden

Asırlık Kadın

Madam Acıman genç yaşlarda yaptığı ilk evliliğini, eşinin cimriliği ve huysuzluğu had safhada olduğu için yürütememişti. Bir keresinde eski eşinin; “Hayatımda önce annem ve köpeğim daha sonra sen geliyorsun” demesi bardağı taşıran son damla olmuştu!..

Katolik ve Mûsevi cemaatlerinde boşanmak pek yoktur. Bu herkesçe bilinir. Eskiden hiçbir dinde ve millette evlilikler kutsallığını böylesine yitirmemişti ve bir kez kurulduğunda mutlaka yürütülmesi gereken bir müesseseydi evlilik…

Banka değiştirince ziyaretler iş çıkışı sonrası akşam çayına dönüştü. Bu gidiş gelişlerde yakın arkadaşı Madam Raşel’i, sonrada ilerleyen zamanla epeyce samimi görüşeceğimiz Yeşilköy’de oturan ablası Ester Hanım’ı ve eşi avukat Nesim Barokas’ı tanıma şansım oldu. Mûsevilerin çoğu gibi Bayan Rosa da başta Fransızca olmak üzere Rumca, İspanyolca, İtalyanca ve İngilizce konuşuyordu. En zayıf lisanı Türkçe sayılırdı. Çünkü kendi cemaati ile sınırlı, kapalı bir hayatı vardı.

http://www.derki.com/biyografik/item/522-asirlik-kadin