Torunuma mektuplar -3/ Bedenimiz, içimizde taşıdığımız ruhun kılıfıdır...

Sara YANAROCAK Kavram
16 Haziran 2010 Çarşamba

Sevgili Guy’cığım

Benim minik suratlı güzel oğlum. Altıncı ayını bitirdiğin bu günlerde sana üçüncü mektubumu yazıyorum.

Bu ayın senin için bir özelliği daha var. Anneciğin iş hayatına geri döndüğü için sen hem sütten kesilmeye, hemde evin dışındaki hayatla tanışmaya başladın.

Benim güzel torunum artık okullu oldu! Neyse yuvadaki öğretmenine ısından ama, annenin mis gibi kokusundan ve sütünden gün boyunca uzak kaldığın için azıcık iştahın gitti, adeta ilk aşk acısını çekiyorsun!

Canımın içi, hayat denen olgu böyle bir şey işte!!!

Bir gün iniş, bir gün çıkış derken, kendine yeten, olgun bir erkek olma yoluna gireceksin. O kadar ciddi bakıyorsun ki sen bu işi çabuk halledeceksin gibi, bir his var içimde.

Guy geçen gün birşeyler okurken, bunları sana anlatmak gerektiğini düşündüm. Atalarımızın öğretileri olarak adlandıracağım “Pirkei Avot” adlı kitap, insane aklı ve doğru davranış biçimleri için mükemmel bir rehber. Büyüdüğün vakit okuman gereken kitaplardan biri de bu olmalı bence.

Şimdi anlatacaklarım Pirkei Avot kitabında benim çok ilgimi çeken bir bölüm. Ünlü Yahudi din bilginlerinden biri olan Hillel (Hillel ha Zaken) çok düzgün, neşeli ve bilge bir kişiydi. Ömrü boyunca cemaatine önderlik etmişti. Bu kitapta üç tane soru sormuş kendi kendine;

1- İm en ani li mi li? Eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir?

2- Uhşeani leatsmi ma ani? Eğer ben (sadece) kendim içinsem ben kimim?

3- Veim lo ahşav ematay? Eğer şimdi değilse o halde ne zaman?

“Babaanneceğim, şimdi bu sorular da nereden çıktı böyle?” diyebilirsin ama korkma cevaplarını şimdi senden beklemiyorum zaten. Bildiğim kadarı ile ben cevaplamaya çalışacağım. Önemli olan bunları özümsemen ve yaşam inşaatının köşe taşlarını kullanmayı öğrenmen.

Şimdi soruların cevaplarına geçelim mi?

1- Eğer ben kendim için değilsem, kim benim içindir?

İnsanların fiziksel ihtiyaçlarını hatırlatan çeşitli dürtüler bedenimizde mevcuttur. Bunların sayesinde açlık, susuzluk ve diğer bedensel ihtiyaçlarımızı doğal olarak yerine getiririz.

Fakat kişilerin manevi anlamda da bir açlıkları vardır ki, bunu doyurmak tüm yaşantımızı düzgün ve başarılı bir biçimde sürdürmemize neden olur. İşte bu birinci derecedeki ihtiyaç yüzünden insan yaşamı boyunca manevi dünyası için düzenli bir zaman ayırmalıdır. İç dünyanın mutlu ve huzurlu oluşu bedenine ve davranışlarına yansıyacaktır.

2- Eğer ben sadece kendim içinsem, ben kimim?

Birinci soru ile ne kadar zıtlık taşıyor değil mi? Gel şimdi bunun yanıtını arayalım.

Eğer kişi, bütün iyilikleri, hoşlukları sadece kendi için yapıyorsa, bu insan ne kadar faydalı ve iyi bir insandır. Bana kalırsa bu müthiş bir bencillik gibi görünüyor. Atamız bunu sorarken bunun içinde değişik cevaplar barınabileceğini düşünüyorum. Insanın kötü dürtüleri (yester ara) nedeniyle, ne kadar isterse istesin, ulaşmaya çalıştığı hedefe varması zordur. Kötü dürtüler biz insanoğlunu manen kötü yola teşvik ettiği gibi, engeller de çıkarır. İnsan seçme özgürlüğüne rağmen ulaşmak istediği noktaya gelemez. Bu sorunun bir açıklaması daha var. eğer ben sadece fiziksel ihtiyaçlarımla ilgileniyorsam ve manevi ihtiyaçlarımı önemsemeyip, onlara gereken özeni göstermiyorsam, o vakit yaşamanın hiçbir önemi yoktur.

Midraş’a göre bu mişna insanları Tanrı’ya yaklaştırmamız yönünde de bir mesaj vermektedir. Eğer kişi, yalnızca kendi maneviyatını düşünüyorsa, başkalarının manevi dünyasını umursamıyor ve Tanrı’ya yaklaştırmak için hiçbir gayret sarfetmiyorsa yaptıkları yetersizdir. İşte o zaman Mişna’nın belirttiği gibi “eğer ben kendim içinsem, ben kimim?” sorusu anlam kazanır.

3- Eğer şimdi değilse, o halde ne zaman?

Eğer gençlik yıllarımızda, güçlü, kuvvetli olduğumuz dönemlerde, yapmamız gerekenleri yapmadıysak, ne vakit yapacağız? Her insan küçük yaşından itibaren kendi kendini geliştirir. İyi erdemlere sahip olmak ister. İyilik yolunda yürüyebilmek ve Tanrı’ya yakın olmak ister. İnsan küçük yaşta kendini nasıl yetiştirdiyse ve nasıl eğitim almışsa yaşı ilerledikçe karakteri aynı biçimde şekillenir. Hayatının belli bir noktasında ise kendini değiştirmesi gittikçe zorlaşır…

İşte Guy David, demek ki bu sorulardan çıkan en önemli yanıtlar şöyle; insanın iyi huylara sahip olup, kötü dürtülerden arınmaya çalışması, güçlü bir maneviyat sayesinde olur. Bunu ise Tanrı’ya olan inancın ve güveninle sağlayabilirsin. Sana ilk mektubumda da yazdığım gibi Tanrı iyiliktir. Ona edeceğin iman ve atalarının öğretilerini yaşam düsturu haline getirmek, senin mükemelleşmene yardım edecektir.

Hayattaki maddi ve manevi kazanımlarını hem kendine, hem de etrafına ışık verecek şekilde kullanmalısın. Okuldayken öğrendiğim iki atasözü bence çok önemli anlamlar taşıyor. Bunları senin babana ve amcana da vermeye çalıştım.

“Vakit nakittir” – Guy vaktini iyi kullan. Onu sular seller gibi harcama. Yapman gerekenleri ve yapmak istediklerini erteleme. Doğru ve yerinde karar ver. Onları disiplinli bir şekilde hayata geçir.

“Ağaç yaşken eğilir” – Guy, daha çok küçükken bile, hayatında üzerine düşen görevleri doğru ve düzgün yap. Doğru davranış biçimlerini gözle ve öğren. Çünkü erken yaşlarda edineceğin iyi veya kötü alışkanlıklar, seni yaşamının sonuna değin gölgen gibi takip edecektir. Burada iş önce anne ve babana düşüyor elbette. Dilerim sen de bunları ayrımsamayı ve hayatında kullanmayı erkenden öğrenirsin.

Hayran olduğum bir diğer bilge ise Mevlana; Mevlana şöyle demiş:

Dostum sen düşünceden ibaretsin,

Geriye kalan et ve kemiksin;

Gül düşünürsen gülistan olursun

Diken düşünürsen dikenlik olursun.

 

Canım torunum, bedenimiz aslında içimizde taşıdığımız ruhun kılıfıdır. Yıllar geçtikçe eskir ve çapından düşer. Oysa ruh, Tanrı’mıza ulaşabilmemiz için bizi canlı tutan, kanımızı harekete geçiren birşeydir.

Eğer ruhunu sağlam ve dengeli tutursan, birgün yaşlanıp da, bedenin gücünü kaybettiğinde bile etrafına ışık tutarsın. Onun için her zaman olumlu düşün, iyi bir insan ol. Faydalı bilgilerle yüklen, beynini ve ruhunu güzelliklerle doldur. O zaman gül bahçesi gibi hoş kokulu ve güzel bir insan olursun.

İnsanın yüreğine saplanıp, kanatan bir diken gibi, kötü fikirler ve davranışlar üretirsen, o zaman diken dolu bir ruha sahip olursun. Olumsuz düşünme, yapıcı ol. Etrafını güneş gibi ısıt ve aydınlat.

Canım oğlum, güzel yüzlüm, benim iyi bebeğim; seni çok seviyorum.

Dualarım hep seninle. Tanrı’nın iyilik dolu eli hep üzerinde olsun.

Babaannen Sara

10 Haziran 2010

 

Kaynakça: Pirkei Avot (Mişna 1/14)

Rübailer: Mevlana Celaleddin-i Rumî