YOM KİPUR

Rav İzak ALALUF Köşe Yazısı
15 Eylül 2010 Çarşamba

Onsekiz yaşında genç bir adam Philadelphia’dan Harrisburg’a giden bir trende yolculuk yapmaktadır. Genç adamın uzun bir sakalı, geniş kenarlı siyah bir şapkası ve uzun siyah bir pardesüsü vardır. Çantalarını kompartımana yerleştirdikten sonra son derece zengin görünüşlü bir adamın yanına oturur ve yolculuk başlar. Yolculuğun ilk yirmi dakikasında çok gergin bir ortam vardır. Zengin adam kızgın gözlerle genci süzmekte ve her an birşeyler  söyleyecek gibi durmaktadır. Nihayet adam patlar.

“Ortaçağ fikri ile yaşayan sizin gibi Yahudilerden nefret ediyorum. Hani ben de bir Yahudiyim ama bak bana. Yidiş dilini çok iyi bilirim. Ben sakalımı senin gibi uzatıyor muyum? Senin gibi uzun bir pardesü giyip bu garip şapkayı takıyor muyum? Hayır anlamıyorum. Neden böyle giyinmek zorundasın. Artık uyanıp içinde yaşadığın çağa uyum sağlama zamanı gelmedi mi?

Genç gözünü kırpmadan bu hakaretleri dinler sonra da mükemmel bir İngilizce ile afedersiniz Yahudi mi dediniz, der. “Ben Yahudi değil bir Hıristiyan tarikatı olan Amish’lere mensubum. Akrabalarımı ziyaret etmekten dönüyorum. Eğer kıyafetim sizi rahatsız etti ise özür dilerim ama kültür mirasımızı ve geleneklerimizi hep devam ettiririz. Yine de sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim.”

İş adamının rengi kırmızıdan yeşile döner. Genç adama son derece yumuşak bir tonla “Çok özür dilerim genç adam” diye başlar konuşmaya. “Söylediklerimi kastetmemiştim. Aslına bakarsanız kültür mirasınızı devam ettirmeniz çok asil bir davranış. Bu cesaret ve adanmışlığın bir göstergesi. Lütfen beni bağışlayın çok duyarsız davrandım.”

Bunun üzerine genç adam gülümser ve kusursuz bir Yidiş ile “Yahudi olmayan için mükemmel, Yahudi için utanç kaynağı öyle mi” der.

Yukarıdaki öyküyü ‘haftanın peraşası’ gurubunun eski bir çalışmasında buldum. Bununla ilgili bir konuşmayı da 5770 yılının Kipur gününde Şişli Sinagogu’nda yapmıştım.

Bizler yani Yahudiler kendi öz kültürümüzü bilmek, öğrenmek ve uygulamak yerine kurallarımız hakkında her zaman mantıklı gerekçeler ararız. Bunu bulamadığımız zaman da onlardan uzaklaşırız. Halbuki ister anlaşılması kolay ister zor olsun bu mitsvalar bizim yaşamımızın bir parçasıdır. Onları hor görerek, belli günler dışında sinagoga uğramayarak kısacası kendimizi kendimizden uzaklaştırarak sadece kendimize kötülük yaptığımızın farkında mıyız acaba? Kendi kurallarımız hakkında konuşurken “mangalda kül bırakmayan” sinagoga gitmeyi, dua etmeyi, mitsvalara uymayı  kabul etmek istemeyen bizler, Hinduizm, Budizm gibi yabancı felsefeleri öğrenmekte bir sakınca görmeyiz. Hâlbuki yapılması gereken herşeyden evvel kendi öz kültürümüzü, Tora ve mitsvaları öğrenmek ve onları kendimizin devamı olan çocuklarımıza öğretmektir.

Rabi Dr. Avraam Twerski on emir’in “Ben sizi Mısır’dan esaretten çıkaran Tanrı’yım” diye başladığını, başka kültürlerin ardınca gitmeyin emrinin de yine “Ben sizin Tanrı’nızım” diye noktalandığını söyler. Bu durum aslında görüldüğü kadar enigmatik yani esrarengiz değildir.

Bir Yahudi, kendini bilmek, yaşamak ve gelecek nesillerin de Yahudi gibi yaşamasını istiyorsa bunu önce kendisi uygulamak zorundadır... Bir Yahudi gibi çalışmalı, yemeli, içmeli, dua etmeli, sosyal yaşamını buna göre düzenlemelidir. Bu davranışlar onun ruhani seviyesini yükseltecek, yabancı kültürlerden uzak durdukça Tanrı’ya daha fazla yaklaşacaktır. Tanrı’nın Tora’yı verdiği, Tanrı ve Tora uğruna binlerce şehit veren bizler Yahudi olmanın büyük  sorumluluğunu  omuzlarımızda taşıyoruz. Bu sorumluluk insanca yaşamak ve gerçek anlamda insanlığa yön vermektir. 

Birşeyler yapmak için geç mi kaldık dersiniz? Hayır. Kesinlikle hayır. Hiç bir şey için geç değildir. Şimdi Kipur gününün eşiğindeyiz. Tanrısal yargının karşısında durduğumuz bu büyük günde hepimiz Tanrı’ya daha yakın, daha istekli ve kararlı durmaktayız. Gelin kalbimizde bir karar verelim. Yaşamımızda daha fazla Yahudiliğe, Tora ve mitsvalara yer verelim. Sinagoglara daha fazla gelelim. Rabilerden daha çok öğrenmeye gayret edelim. Gelin dua edelim ve şöyle diyelim:

Kainatın efendisi bize yaşam için onay ver.

Her zaman var olan ve olacak olan kralımız yargının kapılarını kapattığın  saatte bizi toplumun dürüst ve iyileri arasına yaz.

Dua ve yakarışlarında  yanlışlarını itiraf edenleri sevinçle doyur ve teselli et.

Samimiyetle  yeni bir başlangıç yapmak isteyenlere doğru yolunu göster.

Günahlarımızı bizlerden çok uzaklara denizlere sür.

Yanlışlarından vaz geçenleri merhametinle bağışla.

Bizleri tüm sevdiklerimizle yaşam kitabına yaz, mühürle.

Geleceği Sen’in yolunda kurabilmemiz için bizlere güç ver.

Dualarımızı her zaman kabul et. Bizleri kendi önünden boş çevirme, amen veamen...

KTİVA UGMAR HATİMA TOVA.

Geçtiğimiz haftanın PERAŞASI

AAZİNU - ŞABAT TEŞUVA

Daha da yücelmek: Tahel Şana Uvirhotea

Yeni yılın ilk peraşasında sizlerle birlikte olmanın heyecanı ve mutluluğunu yaşıyorum

 

“Vaydaber Ad... el Moşe... ale el ar aavarim aze... umut baar aşer ata ole şama... ki mineged tire et aarets veşama lo taavor.  -   Tanrı Moşe’ye bu dağa çık bu çıktığın dağda öleceksin. Toprağı uzaktan görecek ve oraya giremeyeceksin der.” (Devarim 32/48 – 52)

Daha önceleri Rabi Twerski’nin sameah ve tsomeah adlı öğretisinde Moşe Rabenu’nun tek gayesinin ruhani olarak yükselmek olduğunu ve bunun da mitsvaları yerine getirmek suretiyle olabileceğini paylaşmıştık. Moşe için bu seviyenin en üst noktasına çıkmak ancak Erets Yisrael’e özgü mitsvaların da yerine getirilebilmesiyle mümkün olacaktır.  Bununla beraber Tanrı Moşe’nin Erets Yisrael’e girmesinin imkânsız olduğunu bildirince Moşe için artık yaşamanın bir amacı kalmamış gibidir ve kendisini bu dünyadan ayrılmaya hazırlar. Ancak Moşe artık herhangi bir mitsvayı yerine getiremeyeceğinden kendisini bu olaya hazırlamak Tanrısal isteği yerine getirmekten duyduğu sevinç ve hevesle olamayacaktır.

Vilna Gaon’u bu noktada Tanrı’nın Moşe’ye bu olaya hazırlanması için iki mitsvat ase, diğeri mitsva lo taase olan iki emir verdiğini anlatır. Moşe’ye Nevo dağına çıkması ve Erets Yisrael’i uzaktan izlemesi için emir verir. Moşe bunları yapınca yaşamında iki mitsvayı daha yerine getirir. O topraklara girmemesi ile de Tanrı’nın onun hakkında verdiği ‘yapmayacaksın’ emrini yerine getirmiş olur. Böylelikle Moşe Rabenu bu dünyadan ayrılırken bile mitsvaları yerine getirmiş olur.

Bir mitsvayı yerine getirirken “Tanrı’nın emrettiği bu mitsvayı yerine getirmek için buradayım” şeklinde bir açıklama yapmak gerekir. Bu bir mitsvadır. Baal Şem Tov bu dünyadan ayrılmadan önce de böylesine bir açıklama yapmıştır. “Şu anda Tanrı’nın kararı ve isteğiyle Bereşit 3/19’da yazılı olan ‘sen topraksın ve toprağa döneceksin’ emrini yerine getirmeye hazırım.”

Günümüzde birçok insan mitsvaları yerine getirmesine rağmen bazıları bu mitsvaları baştan savma şeklinde yapmaktadırlar. Birçoğu bu mitsvaların bizlere neler kazandırdığının anlamını bilmekten yoksundurlar. Örneğin her sabah acele ile Tefila söyleyenlerin aklındaki tek gayenin bir an evvel işe giderek para kazanmak olduğu aşikârdır. Hâlbuki Tefila’daki kavananın bizlere kazandıracağı değerler işimize sadece birkaç dakika geç kalmamıza neden olacaktır. Ancak kazandıklarımız bizleri ruhani olarak daha da yukarılara taşıyacaktır.

Talmud Masehet Berahot’ta Rabi Akiva’nın yaşamını Tanrı uğruna feda etmenin onu mutlu ettiği yazılıdır. Birçok tsadik yaşamlarını bu uğurda feda etmişler ve bu konuda mutluluk duymuşlardır. Bizler hiç olmazsa mitsvaları yerine getirirken mutlu olabilir, bundan haz alabilir ve kendimizi çok daha üst seviyelere taşıyabiliriz.