Bu hafta ağımıza takılanlar

İngilizce konuşanlar İsrailli ile Yahudi kelimeleri arasında ayrım koyarak antisemitizm ithamından kurtulurlar. Türkçede aynı şey Yahudi ve Musevi kelimeleri arasında ayrım koyarak yapılır. Ne var ki bu ayrım ne İngilizceye ne İbraniceye çevrilemediğinden bizde İsrail'in politikalarına olan kızgınlığın muhatabı bir din referansı olmayan Yahudi kelimesidir. Ne Museviler ne de Musevilik bu kızgınlıktan nasip almaz. Bunu anlayamamak mı, yoksa anlatamamak mı ayıptır, tartışılabilir. (Kerim Balcı)

İzak BARON Diğer
4 Ağustos 2010 Çarşamba

Güncel

İLİŞKİLERİN YENİDEN KURULABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMEK İÇİN BİR NEFES ALINMASI MÜMKÜN OLDU

Son iki ayın en açık mesajı Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin koparılmasının iki taraf açısından da kolay olmadığıdır. İsrail ilk sertleşme ve inatlaşma döneminin ardından özür dilemese bile duyduğu üzüntüyü belirtebileceğini söyledi. Tazminat için bireysel başvuru yolunu açık bıraktı. Gemileri gönderiyor. Türkiye ise BM’nin başlattığı bir soruşturmanın sonuçlarını bekleyecek.

Kısacası Türkiye beklentilerini düşürdü. Saldırgan söylemini bıraktı. İsrail daha fazla alttan almaya başladı. En azından ilişkilerin sakin kafayla düşünülmesini, kırılan güvenin onarılmasını, ilişkilerin zemininin nasıl yeniden kurulabileceğini düşünmek için bir nefes alınması mümkün oldu.

Soli Özel

http://www.haberturk.com/yazarlar/537934-mavi-marmaranin-ardindan

BÖYLE BİR GELİŞMENİN “ERDOĞAN’I İSRAİL’DE DE KRAL YAPIP; POPÜLARİTESİNİ DE EN YÜKSEK SEVİYEYE ÇIKARACAĞINA” İNANILIYOR

Üzerinde durulan Gazze Şeridi ile İsrail arasında Hamas tarafından 4 yıl önce kaçırılan ve bir türlü haber alınamayan İsrailli asker Gilad Şalit ile ilgili. Şalit’in serbest kalması için sivil toplum örgütleri bir süredir İsrail’de geniş çaplı eylem yapıyor. Ailesi ve destekçileri, Gilad Şalit’in serbest kalması için gerekli çabayı göstermediği gerekçesiyle İsrail hükümetini yerden yere vuruyor; günlerdir protesto gösterileri düzenliyor.

Erdoğan’dan beklenen, Hamas’ın elinde tuttuğu Gilad Şalit’i ailesine göndermesi için etkinliğini kullanması. Yani İsrail hükümetinin başaramadığını hayata geçirmesi; hiç değilse Gilad’ın bir kare görüntüsünün babası Noam Şalit’e gönderilmesi için devreye girmesi... Veya durumu hakkındaki bilginin ortaya çıkmasını sağlatması.

Böyle bir gelişmenin “Erdoğan’ı İsrail’de de kral yapıp; popülaritesini de en yüksek seviyeye çıkaracağına” inanılıyor.

Bunun İsrail-Filistin arasındaki sorunun çözümünde Erdoğan’ı tek başına etkin bir arabulucu durumuna getireceğinin dahi altı çiziliyor. Tel Aviv merkezli diplomasinin meseleye bakışı böyle...

Bizden aktarması...

Muharrem Sarıkaya

http://www.haberturk.com/yazarlar/537395-giladi-kurtar-israilde-kral-ol

NETİCEDE YAHUDİLERİ KIZDIRAN BAZI TÜRK TAVIRLARI ASLINDA BAĞLAMLA İLİNTİLİ, MUVAKKAT VE NEV'E DEĞİL, FASLA DA DEĞİL, SADECE ÂRAZA BAKAN TAVIRLARDIR

İngilizce konuşanlar İsrailli ile Yahudi kelimeleri arasında ayrım koyarak antisemitizm ithamından kurtulurlar. Türkçede ise aynı şey Yahudi ve Musevi kelimeleri arasında ayrım koyarak yapılır. Ne var ki bu ayrım ne İngilizceye ne de İbraniceye çevrilemediğinden (Musevi kelimesi Mosaic diye çevrilse de bizdeki gibi bir din anlamı taşımaz) bizde İsrail'in politikalarına olan kızgınlığın muhatabı bir din referansı olmayan Yahudi kelimesidir. Ne Museviler ne de Musevilik bu kızgınlıktan nasip almaz. Bunu anlayamamak mı, yoksa anlatamamak mı ayıptır, tartışılabilir. Ama neticede Yahudileri kızdıran bazı Türk tavırları aslında bağlamla ilintili, muvakkat ve nev'e değil, fasla da değil, sadece âraza bakan tavırlardır. Âraz ise arızîdir. Bugün vardır; yarın yok olur. İsrail mevcut politikalarını değiştirince karşısında mevcut kızgınlığından vazgeçmiş bir Türk halkı bulacaktır vesselam...

Yine de bu, bizi rehavete sevk etmemeli. Antisemitizm, nefretin nesnesiyle değil, öznesiyle ilgili bir hastalıktır. Bunun en ufak bir emaresi bizde kaldığı müddetçe, tedaviye muhtaç bir yönümüz var demektir. Bundan kurtulmak da Semitikleri değil bizi kurtarır…

Kerim Balcı

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1010345&title=turkler-ve-antisemitizm

İSRAİL'İ TEŞKİL EDEN GRUPLAR İÇİNDE BİRİNCİNİN BUNLAR OLDUĞU DA SÖYLENEBİLİR

İsrail ile Romanya arasındaki ilişkiler sadece askerî eğitim alanında ileri düzeyde değil; siyasi, diplomatik, ekonomik ve ticari alanlarda da bu ilişkiler gerçekten çok sıkı ve ileri düzeyde bulunuyor. Bugün İsrail'in Romanya'da hatırı sayılır yatırımları var. Siyasi ve diplomatik alanda Romanya, İsrail'i her konuda açıkça destekliyor. Nitekim bir İsrail Dışişleri Bakanlığı mensubu dünkü gazetelerde Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya, Macaristan ve Bulgaristan'ın yanı sıra Romanya'nın hem Avrupa genelinde hem de Avrupa Birliği'nde İsrail'in en güçlü dostlarının olduğunu söylüyor. Yaşanan olaylar ve gerçekler de bunu doğruluyor zaten.

Bu arada ilişkilerin İsrail ayağı da öteden beri çok güçlü ve sıkı sayılır; zira bugün İsrail nüfusunun çok önemli bir bölümü (en az 500.000 civarında) Romanya asıllı Yahudilerden meydana geliyor. Hatta İsrail'i teşkil eden gruplar içinde birincinin bunlar olduğu da söylenebilir. Bu yüzden bugün İsrail'i yönetenlerin arasında Romanya asıllıların çok etkili olduğu bir gerçek. Hatırladığım kadarıyla Bakan Eliezer mesela bunlardan birisi.

Fikret Ertan

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1009947&title=israil-ve-romanya

 

ULUSLARARASI CAMİA MAVİ MARMARA SALDIRISI KONUSUNDA TÜRKİYE İLE İSRAİL’İ BAŞ BAŞA BIRAKMA EĞİLİMİ İÇİNDE

Öte yandan, Goldstone Raporu’nda olduğu gibi, Mavi Marmara soruşturmalarının da siyasallaşacağı kesin. ABD’nin Goldstone Raporu’nu BM’de bloke ettiğini hatırlayalım. Oysa o rapor Hamas’ı da savaş suçlusu ilan etmişti.

Washington’un Mavi Marmara konusunda İsrail’i ağır bir şekilde suçlayacak herhangi bir uluslararası raporu bloke edeceğine bu nedenle kesin gözüyle bakılabilir. Bunun da Ankara ile Washington arasında yeni bir gerginliğe yol açacağı aşikâr.

Gerçekçi konuşmak gerekirse, biz Türkiye’nin istediği türden bir soruşturmanın yapılabileceğini sanmıyoruz. Güvenlik Konseyi Başkanlık Açıklaması’nın kriterlerine uyan herhangi bir soruşturmanın Türkiye’ye de bu olayda -Ankara’nın kesin reddedeceği- bir pay çıkaracağına inanıyoruz. Bunu söylerken geçmişte yaşananlara bakıyoruz.

Bu arada, İsrail’in işi farklı bir mecraya sokup üzerindeki baskıları azaltacak bir adım atmaya hazırlandığını duyuyoruz. Buna göre İsrail, hem kendisi tarafından, hem de Türkiye tarafından yapılacak soruşturmaların sonuçlarını değerlendirecek olan BM Genel Sekreteri Ban ki-Moon’un ekibi ile işbirliği yapacağını açıklayacak. Fakat bundan da Türkiye’nin istediği “uluslararası soruşturma” çıkmaz. Ancak gelişmelere bakılacak olursa, uluslararası camia Mavi Marmara saldırısı konusunda Türkiye ile İsrail’i baş başa bırakma eğilimi içinde.

Semih İdiz

http://www.milliyet.com.tr/tek-cikis-turk-israil-sorusturmasi-olabilir/semih-idiz/siyaset/yazardetay/28.07.2010/1269081/default.htm

SABETAYİSTLERİ KULLANARAK TÜRKİYE’NİN SON İKİ YÜZ YILLIK TARİHİNDE YAĞMA, TALAN, VURGUN, KIRIM, KATLİAM, ZULÜM, MİLLİYETÇİLİK, CEMAATÇİLİK  -ARTIK AKLINIZA NE GELİYORSA- YAHUDİLERİN ÜZERİNE YIKMA TEMAYÜLÜ

Soner Yalçın Aydınlık Dergisi’nden keşfedilerek Hürriyet’e transfer olmuş bir kalem. 2004 yılında çıkan ve olay yaratan Efendi serisi ile Türkiye Yahudilerini hedef tahtasına koyabildi -Kitapların nasıl bir cehalet üzerine inşa edildiğini anlamak için Hakan Erdem’in Tarihlenk kitabına bakılabilir- . Sabetayistleri kullanarak Türkiye’nin son iki yüz yıllık tarihinde yağma, talan, vurgun, kırım, katliam, zulüm, milliyetçilik, cemaatçilik -artık aklınıza ne geliyorsa- Yahudilerin üzerine yıkma temayülü Türk nasyonal sosyalizminin önemli özelliklerinden biridir. Başta Yalçın Küçük olmak üzere bu anlayışın temsilcileri, Ermeni katliamından tutun da altı yedi eylül olaylarına kadar bu toprakların bütün günahını bir avuç Yahudi ‘dönme’sine yıkmanın hesabı içinde, Türkiye tarihini sıfır noktasına çekiyor. Türk Milliyetçiliğinin kuruluş hakkını bile Yahudi dönmelere bıraktığınızda, -Türkeş’i Yahudi ilan ettiğinizde- milliyetçiliğinizin bütün günahlarından kurtulup beyaz bir sayfa açtığınızı düşünürsünüz. Yine milliyetçi kalarak… Ermeni katliamının bir Yahudi projesi olduğunu söyleyip uygulamayı da Kürt aşiretlerine havale ederseniz elinizde sahiden, sütten çıkmış bir milli tarih kitabı kalmaz mı?

Murat Utkucu

http://birgun.net/actuels_index.php?news_code=1280392875&year=2010&month=07&day=29

BİZ, OSMANLI VE CUMHURİYET DÖNEMLERİ TÜRKLERİ OLARAK, DÜNYA YAHUDİLİĞİ İLE SORUNLAR YAŞAMADIK

Biz, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri Türkleri olarak, dünya Yahudiliği ile sorunlar yaşamadık. Avrupa’da Engizisyon ve Nazi dönemleri egemen olduğunda, onlara yalnız yaşam hakkı değil, onun üstünde türlü haklar tanıdık. Aynı hakları devletimizin egemenliği çerçevesinde türlü ırk, din, mezhep ve dilden Balkan, Anadolu, Orta Doğu ve Kuzey Afrika halklarına da tanıdık. Ama bunlardan Yunan, Bulgar, Ermeni gibi kimilerinin Bosna-Hersek’ten Kırım’a ve oradan Kafkasya’ya değin, ne yazık ki (çoğunluğunu Türklerin oluşturmasıyla) yaygın yazılmamış bir Müslüman kıyımına giriştiklerini biz iyi biliyoruz. Kendi arşivlerimiz bir yana, özellikle Britanya belgelikleri ölü ve göçmenler olarak milyonları kapsayan kanlı olaylara ilişkin ilk elden bilgilerle doludur. İşte, bu kanlı olaylarda Yahudiler bize karşı cephe almadılar. Ben bunun altını çizip bu gerçeği bugün de anımsatmak istiyorum. Dünya Yahudiliğiyle bunca yıldır dost geçinmemizin nedeni de budur. Halklar arasında bu dostluğun korunmasında yarar var ve her iki tarafa da görevler düşüyor.

Türkkaya Ataöv

http://www.turksolu.org/291/ataov291.htm

‘ARAP BİRLİĞİ’NİN ORTAĞI, ‘HAMAS’IN STRATEJİK MÜTTEFİKİ BİR TÜRKİYE...

Sekiz yıldır, Türkiye’nin yönünü AB’ye döndüğü söylenip duruyor. Mevcut iktidar, Türkiye için AB kapısını açacak siyasi irade olarak sunuldu. Ortaklık anlaşmaları, raporları, şunları bunları, bayram havasında göklere çıkartıldı. Sonuç, sıfır. Hatta sıfırın da altı. Türkiye’nin AB üyeliği gibi bir şey söz konusu olmadığı gibi, Türkiye’nin sırtına sayısız ekonomik ve siyasi yük bindirildi.

Artık kimse (en hararetli savunucuları bile) AB üyeliğini ağzına almıyor. Bundan kaçınıyorlar çünkü gülünç duruma düşeceklerini biliyorlar. Ayrıca iç politikada kullanma tarihi de geçti...

Demek ki, şimdi moda ‘Arap Birliği.’

Türkçesi, “Sen artık şu kum havuzunda oynayacaksın”.

Avrupa Birliği diye yola çıkarılıp Arap Birliği’ne sürüklenen-itilen-çekilen bir Türkiye...

‘Arap Birliği’nin ortağı, ‘Hamas’ın stratejik müttefiki bir Türkiye...

Gün geçtikçe yüzünü Batı’dan Orta Doğu’ya dönen bir Türkiye...

Kendisine Ortadoğu’da ekonomik ve siyasal roller biçilen ve bu rollerin üzerine balıklama dalan bir Türkiye...

Orta Doğu’da kılıçlar çekilirken, bugüne kadarki tarafsız ve dengeli politikasını bir kenara bırakması ve çatışmaların taraflarından biri haline gelmesi istenen Türkiye...

Ne diyelim? Hayırlı olsun.

Hikmet Bila

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=%93avrupa-birligi%94-kalmadi-%93arap-birligi%94-verelim&tarih=02.08.2010&Newsid=320538&Categoryid=4&wid=166

AKP DÖNEMİNDE, YAHUDİ DÜŞMANLIĞI AÇIKÇA DİLE GETİRİLDİ

AKP, başından beri, halka ve entelektüellere dönüp siz demokrasinin sınırlarının genişlemesini, Kürt sorunun çözülmesini, 12 Eylül kalıntılarının temizlenmesini, darbe korkusunun sona ermesini, AB üyelik sürecinin başarıyla sonuçlandırılmasını istiyorsunuz, ben de istiyorum dedi. Yerli ve yabancı iş çevrelerine de serbest piyasa, Avrupa Birliği reformları vaat etti. ABD’ye dönüp bölgede demokratik görünüşlü bir Müslüman devlet istiyorsunuz, Araplara, İsrail’e kafa tutacak güçlü bir ülke istiyorsunuz, biz de aynen bunları istiyoruz dedi.

Bir süre işler gibi görünen bu yaklaşım, AKP’yi desteklemeyi kabul edenler, beklentilerine uymayan gelişmeler görmeye başlayınca, Arap dünyası lider aramadığını vurgulayınca, ‘açılımlar’ kapanmaya başlayınca dağılmaya başladı.

AKP döneminde, Yahudi düşmanlığı açıkça dile getirildi (“Dedeleriniz, ecdadınız kovulduğu zaman sizi kalkıp da bu topraklarda ağırlayan, misafir eden Osmanlı’nın torunları olarak konuşuyoruz”, “Öldürmeye gelince siz çok iyi bilirsiniz”, “Yahudiler parayı, bilgiyi çok iyi yönetirler”… ), kadın erkek eşitliğine inanılmadığı vurgulandı.

Ergin Yıldızoğlu

http://globalpolitikultur.blogspot.com/2010/07/hegemonya-yumusak-guc-takiye.html

TÜRKLERİN İSRAİLLİLERİ İYİ KARŞILAMAYACAĞI DÜŞÜNCESİ ÇOK YANLIŞTIR

Benim daha okul yıllarından ve gençliğimden bu yana birçok Yahudi arkadaşım olmuştur. Yüz binlercenizi ağırlamaktan onur duydum. Ne yazık ki bu rakamlar 2008’de düşmeye başladı. 2009 yazı daha da düşüktü. En büyük düşüş de bu yıl oldu. Türklerin İsraillileri iyi karşılamayacağı düşüncesi çok yanlıştır. Çünkü Antalya'nın ekonomisi turizme ve özellikle İsraillilere bağlıdır. Geleneklerimizi araştırırsanız, birçok müşterek değere rastlarsınız.

Mustafa Akaydın – Antalya Belediye Başkanı

http://www.hasturktv.com/turkiyede_bugun/460.htm

 

HER DAİM TETİKTE OLMANIN HAYAT TARZI HALİNE GELDİĞİ İSRAİL’DE TEHDİT ALGISI VAROLUŞSAL BİR SORUN

İsrail Ortadoğu’da hatta dünyada özel bir devlet. Yahudiler ise tarih boyunca acı çekmiş, dışlanmış, soykırıma uğramış bir halk. Bu yüzden savunma refleksi aşırı yüksek. Her daim tetikte olmanın hayat tarzı haline geldiği İsrail’de tehdit algısı varoluşsal bir sorun. Bu, tarih boyunca yaşanmış olan travmaların yeniden üretilip farklı tarzlarda zihinlerde yeşertilmesidir. Sadece İsrail devletinin kurucu ideolojisi değil, bugün parti ayrımı gözetmeden İsrail’i yönetenlerin zihniyeti son kertede bu devlet ideolojisiyle bütünleşir.

Tehdit algısı İsrail halkının yapıştırıcısı olarak kullanılır; düşmansız yaşanamaz, gerekirse düşman yaratılır. Aslında İsrail halkının gösterdiği tersine bir reflekstir. İsrail’in soykırım travmasını aşması olay olmamakla birlikte, bu travma üzerine kurulan ülkenin Filistinlilere yönelik tavırları; kolonyalist anlayış, bantustan düzeni, duvarlarla gettolar oluşturtmasına (tabii ki bunlara karşı çıkan İsrailliler var ve ciddi mücadele veriyorlar) engel değil. Bunu anlamak da kolay değil. Çünkü o travmayı aşmak için en yüksek teknolojiyi kullanan, üreten, kendi içinde demokratik bir sistemi işleten İsraillilerin, Kudüs’ten 1 saat uzaklıktaki insan hakları ihlallerini, insanların her gün aşağılanarak girdikleri kuyrukları, Batı Şeria’da kentlerini çevreleyen 8 metrelik bloklarla yüzleşmesi gerekir. Ama çoğunluk geçmişte yaşananlara rağmen, kendi acıları üzerinden başkalarının acısını görmemeyi tercih eder.

Mete Çubukçu

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=1011428&Date=03.08.2010&CategoryID=42

                                         

Anılar

Yüksek Kaldırım - En Ünlü Kaldırım

http://www.denizce.com/yuksekkaldirim.asp

Roz Kohen -  Beyrutlu Teyzeoğlu / El Primo de Beyrouth

http://www.kanalkultur.com/kks/yazarlar/roz-kohen/2025-roz-kohen-beyrutlu-teyzeoglu-el-primo-de-beyrouth.html

Roz Kohen - La Asila de Vyejoz en Haskoy-Estanbol

http://judeo-spanishmemoires.blogspot.com/2010/07/la-asila-de-vyejoz-en-haskoy-estanbol.html

Roz Kohen - Platos tipikos de komidas Sefaradias de Estambol

http://judeo-spanishmemoires.blogspot.com/2010/07/platos-tipikos-de-komidas-sefaradias-de.html

Netten Okumalar

Yuda Siliki - Müzikle Köprü Kurmak 1- Yinon Muallem

http://www.hasturktv.com/kultur_ve_sanat/421.htm

Shrulik - Kelaynaksavar Part 1/2

http://www.hasturktv.com/arsiv/438.htm

http://www.hasturktv.com/arsiv/439.htm