Ah, yıkılıyor çınarlar birer ikişer...

Estreya Seval VALİ Köşe Yazısı
24 Şubat 2010 Çarşamba

Yaşam çınarlarımız, yaşlılarımız birer ikişer gidiyor. Kış ayları zordur onlar için. Ocak ayı sonunda Tante Neli’mizi kaybettik. Eşim Hayim’in hayatta kalan son teyzesi, Lizet’in sevgili annesi Neli Sason’u. La buena vida moz deşo (Güzel yaşamı bize bıraktı).

Son derece bağımsız bir kadındı Tante Neli. Özgürlüğüne çok düşkündü. İstemediği hiçbir şeyi yapmadı, kimseye muhtaç olmadan yaşadı ve Lizet’in kollarının arasında, onun deyimi ile “bir kuş gibi gitti”. Tam işler içinden çıkılmaz hale gelecek kadar karışacakken (işler derken, öncelikle sağlık sorunlarını kastediyorum), Merhametli Olan, tereyağından kıl çeker gibi onu yanına aldı.

Nüfus kâğıdını değiştirmeye gittiğinde, nüfus memuru sormuştu “Bu kadar uzun yaşamanın sırrı nedir?” diye. Bize bunu bilgiç ve muzip bir eda ile anlatmıştı. Ona aynı tarzda karşılık vermiştim: “Sırrını ona söylemedin herhalde.” Cevap vermesini beklemiyordum ama “Tek başına yaşamak” deyivermişti hiç tereddütsüz.

Dört kız kardeştiler. Birer ikişer yıl ara ile dünyaya gelmişlerdi. Birbirlerine çok bağlıydılar. Doğal olarak evlâtları da kardeş gibi büyümüştü. Dört kız kardeş, çocukların hepsinin annesiydi. Hayatları hiç de kolay olmadı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında doğdular, Kurtuluş Savaşı’nı ve İkinci Dünya Savaşı’nı gördüler, babalarını savaş sürerken kaybettiler. Yoksuldular ama paradan yana. Zarafetten, kültürden, görgüden yana inanılmaz zengindiler; Abuaf ailesinin bütün kadınları gibi.

Tante Neli herkes için yemek pişirdi (çok da lezzetli pişirirdi rahmetli), herkesin karnını doyurdu ama o, hiç kimsenin yemeğinden yemedi. Herkesin yardımına koştu ama sıkıntılarını kimseye açmadı. Rahatsız olup olmadığını anlamak için sözcükleri ağzından adeta cımbızla çekmek gerekiyordu. Altı ay kadar önce torunu Nil hatırını sormak için aramış ve sinemaya gideceklerini söylediğinde, Tante Neli kendini çok iyi hissetmediğini söyledikten sonra ilave etmiş: “Siz sinemaya gidin. Ben kendime bir ambulans çağırıp hastaneye gideceğim” Nasıl? Fıkra gibi değil mi? Hem komik, hem muhteşem! Tabii torunu sinemayı filan unutup anneannesinin yanına koştu. Yeğeni Hayim, olanları hissetmiş gibi aradı ve o da, bulundukları hastanenin yolunu tuttu. Kızı Lizet, Amerika’da büyük kızının yanındaydı; apar topar geri döndü ve bu maceranın sonunda, teyzemizin kalbine pil takıldı.

Tante Neli’nin işine karışan olmamalıydı; izlendiğini hissetmemeliydi. Ailesinden bir kişinin şehirde olduğunu ve sabah akşam ona telefon edeceğini bilmesi, kendini güvende hissetmesine yetiyordu.

Çınarlarımız birer ikişer gidiyor ama hayatlarının son dönemlerinde onlara çocuklarımız gibi bakan bizler, son nefeslerini verdikleri an yine çocuğa dönüyoruz. Her şeyin en iyisini yapmak istiyoruz ama elimiz ayağımız birbirine dolanıyor. Saçmalıyoruz. Ölümün soğuk yüzü işte...

Hayırsever bir kardeşimiz, sevgili merhum babasının ölüm yılı vesilesi ile yas tutma kanunları hakkında ‘Ebedi Yaşam’ isimli bir kitabı Gözlem Yayıncılık’tan çıkarıyor. Metnin çevirisine yedi yıl önce başlamıştık. Arada çeşitli ilâveler yapıldı ve (Koelet’in dediği gibi) zamanı gelmiş olmalı ki, 2009’un sonunda, baskıya hazırlamak üzere bütün metnin üzerinde yıldırım hızıyla çalıştım.

Teyzemizin cansız bedenini Hevra Kadişa’ya en doğru şekilde teslim etmeye çalışırken, bildiğimizi sandığımız her şey birbirine karıştı. Hâlbuki sözünü ettiğim kitap elimizin altında olsaydı, sorduğumuz hemen her sorunun cevabını içinde bulacaktık. Kitabın şubat ayı sonuna doğru çıkması bekleniyor. Duam, hiçbirimizin kitabın içerdiği ayrıntılara zamansız gerek duymaması; ama içinizi sıkan konuları atlasanız bile, neyin nerede bulunduğunu görmek için okuyun. İlginç birçok bilgi edineceksiniz. Asıl olan ruhtur. Bedenin tek görevi, o kutsal ruhu içerecek bir kap olmaktır. Tabii ki vücut da saygıya layıktır ama ruh kadar değil.

Koelet’ten söz ettim az önce. Tevrat’ı oluşturan yirmi dört kitaptan biri. Türkçe adıyla ‘Vaiz’. Kral Şelomo’ya atfediliyor ama (Şelomo’dan birkaç yüzyıl sonra) Yeruşalayim’de yaşamış, dinine bağlı, yaşını başını almış herhangi bir Yahudi de olabilir. Metin “Her şey boş, rüzgâr kovalamaca” teması etrafında dönüyor. Dar Açı’dan bakarsanız, “Evet, her şey boş... Ölüm var.” Açımızı genişletirsek, “Her şey boş, doğru ama bu dünyada. Asıl dünya, Gelecek Dünya (Olam aBa).” Bizi gelecek dünyaya taşıyacak olan, iyi bir insan olarak anılmak ve yaptığımız iyi edimler (ameller). 

Merhametli Olan evreni öyle bir şekilde yaratmış ki, bir hücre gidiyor, yerini bir başkası alıyor. Bu, beden için de, doğa için de, insanlar için de aynı. Tante Neli, O’nun yanına gitti ama büyük kız torunu hamile. Tanrı izin verirse, ailenin yeni ferdi birkaç ay içinde dünyaya gelecek. Kaderi güzel olsun.

Güle güle Tante Neli. Ke su alma repoze en Gan Eden, Mekânı cennet olsun.