Ağa takılanlar

İzak BARON Dünya
20 Ocak 2010 Çarşamba

A Ğ A      T A K I L A N L A R

Haftanın Yankıları

BU YAPILAN BİR İYİLİKSE, İKİDE BİR KAFAYA KAKILMAZ

İsrail ile ilişkiler her gerildiğinde ve İsrail'den Türkiye'nin hoşuna gitmeyen bir tavır geldiğinde Türk siyasetçilerin kullandığı bir cümle beni çok rahatsız ediyor: "Biz onlara zor zamanlarında kucak açtık."

Bahsettikleri kucak açma, 500 yıl önce Osmanlı'nın İspanya'dan kaçan Sefaradları Osmanlı toprağında iskân etmesi. Bu yapılan eğer bir iyilikse, ikide bir kafaya kakılmaz. Terbiye bunu gerektirir. 500 yıl önce kucak açtığımızı söylediğimiz insanlar bugün ülkemizin vatandaşlarıdır. Hiçbir ülke, vatandaşlarına karşı böyle bir üslup kullanmaz. Ayrıca tarihi biraz bilenler bilir ki, Osmanlı'nın İspanya'dan gelen Yahudilere kucak açması, insani olduğu kadar ekonomik bir karardır. Osmanlı, Avrupa'daki ticarette etkin olabilmek ve Yahudilerin daha o zaman bile Avrupa'da etkin olan ticari network'ünden faydalanabilmek için Sefaradları kabul etmiştir.

Yahudilerin, Balkanların önemli limanı olan Selanik'e yerleştirilmesinin nedeni de budur.

Fatih Altaylı

http://www.haberturk.com/yazioku.asp?id=11613

İSRAİL’E VURMAK TÜRK DİZİLERİ ARASINDA MODA OLDU

Türkiye üzerine olumsuz bir şey gördüğümüzde sesimizi yükseltmiyor muyuz. İsrail’in yaptığı da bu...

Türk dizileri tarafından karalanmak istemiyorlar. İşin ilginci herkes bu dizilerin yol açtığı gerilimden dolayı İsrail’e yükleniyor... Neden büyükelçimizin alçak koltuğa oturtulduğu sorgulanıyor. Buna kızmakta sonuna kadar haklıyız haklı olmasına da kimse de kalkıp bu krizlere yol açan sebepleri; dizileri sorgulamıyor. Sizin üzerinize vazife mi bu iş? Neden iki ülke arasındaki ilişkilere dizi senaristleri müdahale edebiliyor. Oysa dizi senaristlerinin işi değil bu. Mesela ben bir dizi yazıp oradaki karakter yoluyla Almanya’ya faşist diyebilir miyim?..

İngiliz askerlerini Irak’ta kadınlara tecavüz ederken gösterebilir miyim? Amerikan konsolosluğunu bastırıp içerideki herkesi kurşuna dizdirebilir miyim?..Türkiye’nin dışişlerine müdahale etmek bu kadar kolay mı?

İsteyen istediği ülke hakkında istediğini söyleyebiliyor mu? Ne yazık ki İsrail’e vurmak Türk dizileri arasında moda haline geldi.

Cengiz Semercioğlu

http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/13471950.asp?mnID=13471950

“AAAAH, AH! HİTLER SİZİN HEPİNİZİ KESECEKTİ!”

Sanıyor musunuz ki Kurtlar Vadisi’nin (film ve dizi) sistematik bir biçimde Yahudi ve İsraillileri ‘katil’, ‘gaddar’, ‘insanlık dışı’ göstermesinin bir bedeli yok bu toplumda? Eğer hâlâ ikna olmadıysanız bu sabah İstanbul’da yaşayan Musevi bir dostumla telefon konuşmamı aktarayım. Dostum varlıklı, nüfuzlu, hatırı sayılır bir kişi. Aradığımda sesi neredeyse çıkmıyordu. “Aslı, berbat durumdayım. Berbat. Çok üzülüyorum. Korkuyorum bir şeyler olacak. Korkuyoruz” dedi. Birkaç ay önce, aynı dostum, sohbet ederken “Sakın yazma, sakın yazma” diye yemin ettirerek canını sıkan bir olayı aktarmıştı. İstanbul’un göbeğinde, 17 yıldır oturduğu bir apartmanın girişinde komşusuna rastlamış. Komşu, profesör. “Filistin’de durum nasıl?” diye sormuş. Dostum, “Sormayın, hiç iç açıcı değil” diye ortadan bir cevap verse de, 17 yıllık profesör komşu “Aaaah, ah! Hitler sizin hepinizi kesecekti!” demiş. Duyunca tüylerim diken diken olmuştu. Peki, bunu neden anlatmayı seçtim şimdi?  Çünkü Yahudi düşmanlığının renkleri ve dereceleri var. Belki burada toplama kampları ya da Yahudi katliamları olmadı ancak maalesef ülkemiz ırkçılık ve antisemitizmden tamamen sıyrılmış değil.

Şimdi ağız birliğiyle “Kahrolsun İsrail” diye bağıranların, biraz da Ayrılık, Kurtlar Vadisi gibi dizileri, Yahudi mezarlarına yapılan talanları, internette dolaşan ‘nefret’ mail’lerini ve bu ülkede Yahudilerin Yahudi olduğu için uğradığı saldırıları hatırlamalarını istiyorum. Bizim de hatamız var. Başbakan Erdoğan Davos’ta sonuna kadar haklı olmakla birlikte, başka bir ülkenin liderine canlı yayında tüm dünyanın önünde ‘Katil’ demiş oldu. Hep birlikte alkışladık. Ama bu durum acaba Türkiye’deki Yahudileri korkutmadı mı? İkili ilişkilerde duygusallık ön planda, kantarın topuzu kaçtı, karşılıklı nefret diziler ve internet sayesinde ‘popülarize’ oldu. Umarım bunun sonu hayırlı olur.

Aslı Aydıntaşbaş

http://www.milliyet.com.tr/ne-mutlu-ki-israil-nefreti-bizi-birlestirdi-/asli-aydintasbas/siyaset/yazardetay/14.01.2010/1185768/?ver=44

GÜVERCİNİ EZERSEN ŞAHİNLE KARŞI KARŞIYA KALIYORSUN

“Sonuçta Ayalon siyasetçi aynı zamanda. Şimdi Başbakan Erdoğan’ın geçen sene Davos’ta yaptığı da büyük bir nezaketsizlikti. Karşınızda ılımlı bir politikacı, Türkiye’yi seven bir politikacı vardı. Peres… Peres’e büyük nezaketsizlik yaptı. Şimdi bu böyle değil midir? Sen nezaketsizlik yaparsan, küfredersen senden daha fazla nezaketsiz, daha fazla küfreden, daha fazla bağıran her zaman biri çıkar. (…) Güvercini ezersen şahinle karşı karşıya kalıyorsun.”

Şirin Payzın

http://www.haber7.com/haber/20100113/Israil-hakaretine-en-Sirin-yorum-Video.php

HATTA BU KONUDA ÖN PLANA ÇIKMAK İSTEYEN YAHUDİ GENÇLERİ BİZZAT CEMAAT DURDURDU

Türkiye Yahudileri de Rıfat Bali’nin deyimiyle hep “Devletin örnek yurttaşı” olmaya çabaladılar. Kendilerine devlet tarafından yapılan haksızlıklar karşısında fazla ses çıkarmadılar, çoğunlukla boyun eğdiler. Hatta bu konuda ön plana çıkmak isteyen Yahudi gençleri bizzat cemaat durdurdu. Birçok Yahudi yurttaşımız kimliğini unutarak ve inkâr ederek var kalmayı tercih etti tıpkı Şaşmaz Kardeşler gibi... Kurtlar Vadisi’nin Yahudi-düşmanlığı noktasında da fazla ses çıkarmadı Yahudi cemaati... İsrail Devleti de genel olarak tepkisiz kaldı. Hatta bu Yahudi-düşmanlığının baş sorumlularından Soner Yalçın ve ekibiyle İsrail devletinin kimi organlarının çok yakın teması gözlerden kaçmadı... En sonunda ancak Üçüncü Dünya devletlerinin yapabileceği tip bir amatörlükle nezaketsiz olduğu kadar garip bir tepki verdi İsrail Dışişleri... Kör parmağım gözüne bir meydan okumaydı bu Türk devletine karşı...

Rasim Ozan Kütahyalı

http://taraf.com.tr/makale/9488.htm

TUHAF BİR UTANÇLIĞI KABALIĞIYLA ÖRTMEK

Dünyanın ünlüler listesine baktığınızda, ilk yüze girenlerin 51’i Yahudi asıllıdır. Bunda Yahudilerin kapalı toplum olmaları, kendi aralarında evliliklerini gerçekleştirmeleri ve çok kuvvetli lobi oluşturmaları da etkilidir kuşkusuz.

Ama iş dönüp dolaşıp da İsrail Devleti’ne geldiğinde, durum tamamen değişmektedir. Dünyaya yayılmış binlerce başarılı Yahudi asıllı kişilere rağmen, Arap dünyasının tam ortasında yaşamak zorunda kalan İsrail tuhaf bir utançlığı kabalığıyla örtmeyi hep adet edinmiştir. Tarihinde İsrail Devleti kadar uluslararası arenada ‘gaf’ yapan ikinci bir ülke yoktur. ABD’nin ‘şımarık yeğeni’ İsrail, kollanıp korunmanın şımarıklığına rağmen, müthiş de bir tedirginliği birlikte yaşamaktadır.

...

Ama asla Yahudilerle İsrail hükümetini birbirine karıştırmamak gerek, asla... Öyle bir hata kişiyi, Gazze’yi yerle bir eden fosfor bombalarını atan irade ile Yahudileri karıştırmak yanlışına düşürür...

A.Mümtaz İdil

http://www.odatv.com/n.php?n=israillilerle-bizim-yandaslar-arasinda-ne-benzerlik-var--1301101200

TÜRK DIŞİŞLERİ’NİN ÜST SEVİYELERİNDE VAN MİNÜTS’ÜN “KODUM MU OTURTURUM” ÜSLUBUYLA KONUŞABİLECEK BİRİNİ BULMAK ZOR OLABİLİR

Özür falan fark etmez; Çelikkol Türkiye’ye her durumda dönmelidir! Ve yerine Türkiye’yi İsrail’de artık her kim temsil edecekse, bu kişi ‘Davosça’ dilini iyi konuşan biri olmalıdır. Hükümet ve diplomasi arasında uyum ancak böyle sağlanır. Tabii Türk Dışişleri’nin üst seviyelerinde Van Minüts’ün “kodum mu oturturum” üslubuyla konuşabilecek birini bulmak zor olabilir. Neticede onlar iyi okullarda okumuş, üslup ve protokol terbiyesi almış, birkaç dili çok iyi derecede bilen, çok monşer insanlardır... Bu insanların yerlerini AKP ekolünden, o tarafın kültür kodlarına hâkim, onların dilini konuşan, dünyayı onların gözleriyle gören dinamik unsurların alması için yıllarca beklenebilir mi? Hayır! Van Minüts beklemez! Benim önerim, İsrail’le ilişkilerin vakit kaybetmeksizin müsteşarlık, maslahatgüzarlık ne kelime, kâtiplik seviyesine indirilmesidir. AKP kontenjanından henüz meslek memuru olmuş cevval, cihangir ve proaktif bir delikanlının, ‘kâtip’ olarak Türkiye’yi orada temsil etmesine imkân verilmelidir ki, Siyonist düşmanın kurduğu tuzaklara düşülmesin! Bu arkadaş komplocu bir siyasi kültürden gelmiş olacağı için, Türkiye’ye karşı kurulan Siyonist tuzakları anında sezebilecektir.

Kadri Gürsel

http://www.milliyet.com.tr/-samar-oglani-nin-yaptigina-bak-/kadri-gursel/dunya/yazardetay/14.01.2010/1185765/?ver=69

İSRAİL’İN BU ALGILAMASI BİR HALÜSİNASYONDAN İBARETTİR

Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerilim tam da bu noktada odaklanmaktadır. Türkiye, Filistin’e yönelik Siyonist politikaları eleştirirken İsrail bunu, devlet ve millet olarak kendi varlığına yönelik bir tartışma olarak algılamaktadır. İsrail’in bu algılaması bir halüsinasyondan ibarettir. Neydi halüsinasyon, olmayan bir şeyi varmışçasına algılamak. Bu ise paranoya gibi ağır ruhsal hastalıkların bir göstergesi değil midir?

Ali Rıza Bayzan

http://www.haber7.com/haber/20100113/Esas-Sorun-Yahudiler-ya-da-Musevilik-degil-Siyonizm.php

“SENİN BAHÇENİN BENİMKİNDEN FARKI YOK”

Kendi evin, kendi bahçen ne kadar temizse başkasının evi ve bahçesi hakkında söyleyeceğin sözün o ölçüde ağırlığı olur. Tel Aviv’de o ayıplı gösteride bulunan İsrailli yetkilinin “Türkiye bize bu konularda söz söyleyecek son ülkedir” demesi, bir yandan ne yaptıklarının farkında olduklarını gösteriyor, ama o söz diğer yandan “senin bahçenin benimkinden farkı yok” anlamını da taşıyor. Dolayısıyla doğru ve gerçekçi yaklaşımın, ilişkileri öfkeli tepkilerin ötesinde düşünmek olduğunu görmek gerekiyor.

Okay Gönensin

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Sifir_sorun_ve_Israil&tarih=13.01.2010&Newsid=281437&Categoryid=4&wid=11

MUSEVİ VATANDAŞLARIMIZA KARŞI TEPKİLERİN MUHTEMEL SONUÇLARI KOLAY ONARILAMAZ

Türkiye açısından vahim bir ihtimal, bu krizin ve İsrail Bakanlarının küstah hareketlerinin, Musevi vatandaşlarımız aleyhinde tepkilere hatta eylemlere yol açması... Zaten gerginleşmiş olan ortamda bir de bu eksikti! Diplomasi ve değişen koşullar, zorunluluklar, Türk-İsrail ilişkilerini düzeltir, ama Musevi vatandaşlarımıza karşı tepkilerin muhtemel sonuçları kolay onarılamaz!

Altemur Kılıç

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=11640

HER İHTİLÂFIN TÜRKİYE'DE YAŞAYAN YAHUDİ NÜFUSUNU AZALTMAK GİBİ FİİLİ BİR SONUCU VAR

Türkiye ile İsrail'in ilişkileri ne zaman sorunlu hale gelse bunu üzerlerinde en fazla hissedenler beş yüz yılı aşkın süredir bu topraklarda birlikte yaşadığımız Yahudiler oluyor. Her ihtilâfın Türkiye'de yaşayan Yahudi nüfusunu azaltmak gibi fiili bir sonucu var. Tel Aviv'deki büyükelçiye yapılan 'aşağılama' amaçlı gösterinin yol açtığı kriz benzer bir sonuç vermemeli; tam tersine, daha önce İsrail'e göçmüş Türkiyeli Yahudiler oradaki varlıklarını gözden geçirip yeniden Türkiye'ye dönmeyi düşünmeli.

Fehmi Koru

http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?t=14.01.2010&y=FehmiKoru

İSRAİL İLE BAŞLATILAN KAVGANIN ASIL SEBEBİ

Türkiye’nin İsrail ile kapışması, Tayyip Erdoğan’ın bütün İslâm ülkelerinde yıldızlaşmasını sağladı. Hatta “Mısır’da Mübarek’in karşısında aday olsa Tayyip Erdoğan seçilir!” deniliyor. İşte İsrail ile başlatılan kavganın asıl sebebi bu sonucu elde etmek içindi. BOP eş başkanlığını sürdürmek için bu türde vukuatlara ihtiyaç var!

Arslan Bulut

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=11643

YAPILAN KAMUOYU ARAŞTIRMALARI DA YAHUDİLERİN HİÇ SEVİLMEDİĞİNİ GÖSTERİYOR

Fakat oyun henüz bitmedi, İsrail özür diledi ama ‘teslim olmadı’. Bunun acısını Türkiye'den çıkarmaya çalışacak ve muhtemelen de antisemitizm silahına sarılacak. Erdoğan'ı ve partisini geçmişi yüzünden suçlayacak, doğal refleksleri ile hareket ettiğini, eleştirilerinin haksız ve önyargılı olduğunu anlatacak. Eminim pek çok da delil bulacak. Biz her ne kadar 500 küsur yıl önce yaptıklarımızla övünsek de Türkiye'de antisemitizm olmadığını kimse iddia edemez. Unutmayalım ki 11 Eylül'ü bile Yahudi komplosuna bağlayan insanların pek bol olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Yapılan kamuoyu araştırmaları da Yahudilerin hiç sevilmediğini gösteriyor. Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere Türkiye'yi yönetenler, İsrail'i gerçekten köşeye sıkıştırmak, Gazze'ye uygulanan insanlık dışı ambargoyu sona erdirmek, şimdiki hükümeti adil bir çözüme razı etmek istiyorsa, en azından arzuları bu süreçte etkili olmaksa, o zaman Türkiye'de var olan Yahudi düşmanlığını görmek ve tedbir almak zorundalar.

Mensur Akgün

http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=135525&YZR_KOD=11

İSRAİL’DE DE SAVAŞIN DİLİNE KARŞILIK, BARIŞIN DA HİÇ SUSMAYAN BİR DİLİ VAR

Ahmaklık dozu küstahlık dozundan da fazla olan bu tuhaf gösteriye dün en sert tepki gösterenlerden biri, Kadima’nın Knesset’teki üyelerinden Dürzi Arap ve eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Mecelli Vahabi’ydi. “Diplomat Ayalon, politikacı Ayalon’un yaptığı hatayı hemen düzeltmeli,” diyordu Vahabi, “Türkiye Büyükelçisi’nden açıkça özür dilemeli. Bundan böyle de kendi parti politikasını, kendi dilini, ülkenin politikasının ve dilinin önüne geçirmemeli.” Vahabi’nin sözlerini okurken, “Ne çok İsrail var” diye düşündüm, “İsrail’e karşı konuşan bir İsrail de var. Ve her yerde olduğu gibi İsrail’de de savaşın diline karşılık, barışın da hiç susmayan bir dili var.”

Yasemin Çongar

http://taraf.com.tr/makale/9497.htm

 

ART ARDA DİZİLERDE FİLMLERDE KÖTÜ ADAMLARIN TÜRK OLMAYA BAŞLAMASI İHTİMALİNE DE HAZIR OLMAK GEREKİYOR

Önce TRT’de bir dizide, ardından da meşhur ‘Kurtlar Vadisi’nde antisemit mesajlar verilince İsrail tepki gösterdi. Bizim bu tepkilere cevabımız ise ‘Film yapımcılarının özgürlüğü’nden söz etmek oldu.

Oysa geçmişte Amerikan Fox TV kanalında oynayan ‘24’ adlı dizide terörist karakterlerden birinin Türk olması üzerine kıyamet koparmış, Amerika’ya diplomatik girişimde bile bulunmuştuk.

Şimdi, benim korkum, o ‘24’ dizisi olayını bile gölgede bırakacak durumlarla karşı karşıya kalmamız. Unutmayın, Hollywood’u yönetenler büyük ölçüde İsrail dostu insanlar ve ellerinde bu anlamda çok büyük bir gücü tutuyorlar.

Art arda dizilerde filmlerde kötü adamların Türk olmaya başlaması ihtimaline de hazır olmak gerekiyor. Bunlar, Türk-Amerikan ilişkilerini de bombalayabilecek şeyler.

İsmet Berkan

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=974639&Yazar=İSMET%20BERKAN&Date=15.01.2010&CategoryID=97

CAZİBELİ, HİP HOP KIVAMINDAKİ, RADİKAL AÇIK SÖZLÜ NEO-FAŞİZM

Sadece Gazze saldırısından birkaç ay önce İsrail’de hava sertleşirken Evimiz İsrail’e katılan Ayalon gibi bir monşeri cezbetmiyor bu açık sözlü siyaset. Evimiz İsrail bir gençlik partisi de. Ülkedeki lise ve üniversitelerde diğer partilerin önünde açık ara birinci parti durumunda. Seçimlerin ardından yaşları 15-16 olan gençler ellerinde ‘Defolun Araplar’ yazan pankartlarla doldurmuş parti merkezini.

Yani Ayalon’un kabalığı, partisinin politik doğruculuktan azade çizgisinin diplomasideki bir yansıması sadece.

Ayalon’dan devletimiz özür beklerken, biz siyaset düşünenler biraz da elinde nükleer silahlar olan bir ülkenin Dışişleri Bakanlığı’nı ele geçirmiş bu yeni nesil siyaset anlayışına doğru bakmalıyız. Hollanda’da, İsviçre’de, Avusturya’da yükselen, İsrail’i monşerlerinden gençlerine kadar kuşatmaya başlayan bu cazibeli, hip hop kıvamındaki, radikal açık sözlü neo-faşizme.

Kürtler, Ermeniler, başörtülüler karşısında faşizan, cazibeli bir açık sözlülükle alttan alta yükselen dip dalgasının seslerini Türkiye’yi biraz daha yakından dinleyenler duyuyordur.

Yıldıray Oğur

http://taraf.com.tr/makale/9506.htm

'YENİ BİR İSRAİL' ANLAYIŞINA İHTİYAÇ

Dış politika açısından İsrail'in Türkiye'nin hasmı olmaktan daha kötü bir seçeneği olamaz. İsrail yönetiminin en büyük yanlışı, Türkiye'nin eksen kayması yaşadığına inanması, fakat kendisinin eksenin dışında kaldığını hala fark etmemiş olması. Eski düzen değişiyor. Eski İsrail, eski Ortadoğu'nun 'mütemmim cüz'ü' idi. Oysa Ortadoğu artık yeni yüzüne kavuşuyor ve kurulmakta olan düzen, 'yeni bir İsrail' anlayışına ihtiyaç gösteriyor. Ne ABD, ne Avrupa, ne de Rusya bundan 10 yıl önceki konumlarında. İsrail yönetimi ise 1948'in zihniyetinden bir santim sapma yapmadan durabileceğini düşünüyor. Yıllardır aynı tip politikaların geçtiği bir düzende, yeni bir strateji hazırlığı yapma eğiliminde olmamaları, sistem dışı kalmalarına yol açabilir. Onlarsa körlemesine uçurumun kenarında sürat yapıyorlar. (Evet kesinlikle hem de çok kesinlikle bundan ders çıkarmak gerek!)

Deniz Ülke Arıboğan

http://www.aksam.com.tr/2010/01/15/yazar/15934/deniz_ulke_aribogan/israil__eksen_kaymasi_yasiyor_.html

ALON LİEL:"2010 YILI, TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİNDE DİĞER BİR ZOR YIL OLACAK"

Burada önemli kehanetlerde bulunan Liel, "2010 yılının, İsrail ile Filistin ya da İsrail ile Suriye arasında tek bir gün doğrudan görüşmenin olmadığı bir yıl olması halinde, bu yılın sonuna kadar Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'un burada olmayacağına bahse girerim" ifadesini kullandı.

Başbakan Erdoğan'ı ya da hükümetin herhangi bir üyesini kesinlikle ‘Yahudi karşıtı’ olarak görmediğini, ancak Erdoğan'ın İsrail'e ve İsrail'in politikalarına karşı neredeyse ‘kişisel bir kampanya’ yürüttüğünü savunan Liel, Erdoğan'ın gelişmelerde suçlanacak taraf olarak hep İsrail'i gösterdiğini ileri sürdü. Bu nedenle karamsar olduğunu, çünkü hem İsrail-Filistin, hem de İsrail-Suriye cephesinde gelişme olmasını öngörmediğini belirterek, "2010 yılı, Türkiye-İsrail ilişkilerinde diğer bir zor yıl olacak" dedi.

Hüseyin Vodinalı

http://www.odatv.com/n.php?n=bu-alon-liel-o-alon-liel-degil-mi--1501101200

ARTIK İSRAİL’İN SİYASET PAZARINDA ‘TÜRKİYE KARŞITLIĞININ’ ALICILARI VAR VE SAYISI YÜKSELİYOR

Elbette alıcı olunca satıcının da olması ‘arz ve talep’ kuralının gereği.

O nedenle, şu son ‘diplomatik kriz’ tek başına görülüp, arkasındaki oluşuma bakmamak yanlıştır.

Türkiye’de ve İsrail’de birbirlerine karşı psikolojileri zehirlenmiş kesimler var.

Son ‘diplomatik kriz’ gelecekteki daha ciddi krizlerin ön işareti gibi algılanmalı, bu arızalı dokular onarılmalı.

Bir bakıma -özellikle Lübnan’da Hizbullah’a karşı sonuç alamadığı askeri harekâttan sonra-  “İsrail’in altın devrinin duraklamaya hatta gerilemeye geçtiği” söylenebilirse de iki ülkenin birbirine ihtiyaçları hâlâ geçerliğini sürdürüyor.

Bölgede yapayalnız bir ada olan İsrail’in laik ve demokrat Türkiye’yi de karşısına alması akıl dışıdır.

Buna karşılık Türkiye’nin özellikle ABD ile ilişkilerinde İsrail’le yapışık ikizler konumundaki Yahudi lobisinin desteğini yitirmek tuzlu bir faturayı ödemeyi göze almak demektir.

İhtiyaçlar ve zorunluluklar devletlerin yol haritalarını çizer...

Siyasetçiler ise bazen yoldan çıkarırlar.

Güneri Cıvaoğlu

http://www.milliyet.com.tr/buyuk-ikramiye-ozur-/guneri-civaoglu/siyaset/yazardetay/15.01.2010/1186215/?ver=61

"EY HALKIM İSRAİL'İ YİNE DİZ ÇÖKTÜRDÜM. SAKIN BUNU SEÇİMLERDE UNUTMAYIN..."

İsrail krizi sonunda gerginleşen hava yumuşadı. İsrail Hariciyesi Tayyip Bey'in beğendiği lisanla özür dilemiş olmalı ki, "İsrail istediğim noktaya geldi" dedi. Bu noktanın ne olduğu konusunda bir tanımlama yok.

Ama iddialı bir siyasi iftihar var. Tayyip Bey, "Ey halkım İsrail'i yine diz çöktürdüm. Sakın bunu seçimlerde unutmayın..." demeye getiriyor.

Yılmaz Karakoyunlu

http://haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=7356

BİR CENNET BAŞKASININ CEHENNEMİ ÜZERİNE İNŞA EDİLEBİLİR Mİ?

Tel Aviv'den Nasıriye ve Hayfa'ya, oradan Yafa ve Kudüs'e doğru seyrederken hissettiklerime şöyle bir düşünce eşlik etti hep; evet bir cennet. Akdeniz'in kıyısında tarihi, doğası ve biriktirdikleriyle etkileyici bir coğrafya. Ama bir sorun var! İnsandaki adalet duygusunu zedeleyen bir his. O hissin ne olduğunu anlamaya kendi adıma çok çabaladım. Vardığım yer; parçalanmış, travmalarla yüklü bir coğrafyanın insanda yarattığı hakkaniyet ihtiyacıyla ilgiliydi. Doğanın, tarihin ruhuna çok da uymayan zorlama bir durum yaşanıyordu çünkü. “Yanı başınızda yaşanan onca acıya rağmen, bir cennet yaratılabilir mi?” sorusuydu vicdanımı dürten. Çünkü cennet en nihayetinde konforunu vicdanın mağmasından kurar. Dünyevî rahatlıktan değil. Bir ülke istenmiş ve kavuşulmuş. Bu talebi, derin kök ihtiyacını anlayabiliriz. Ya kurduğunuz hayat bir başkasının cehennemi olmuşsa? Bir cennet bir başkasının cehennemi üzerine inşa edilebilir mi?

Savruldukları ülkelerden büyük bir özlem ve geçmiş ihtiyacıyla kendi topraklarına koşan Yahudilerin vatan ve kök ihtiyacı anlaşılmayı hak ediyor. Ama kurdukları ülkede var ettikleri siyaset o insani ihtiyacın zemini olamıyor hâlâ.

Bejan Matur

http://zaman.com.tr/yazar.do?yazino=940401&title=hariciye-odasindaki-korku

“SATRANÇTA EN ZOR ŞEY, KAZANILMIŞ BİR OYUNU KAZANMAKTIR”

Yüz milyonlarca Müslüman’ın yaşadığı bir bölgede Müslüman halktan zorla alınan topraklar üzerinde bir devlet kurmak ve bu devleti yaşatmak büyük bir diplomatik beceri gerektirir. Yahudi diplomatlar geçmişte bu başarıyı gösterdiler. Ta ki geçen günkü gülünç ve acemice düzenlenmiş mizansene kadar. O halde geçen gün sahneye konan gülünç oyunu ve bu oyunda rol alan İsrailli diplomatları nasıl açıklayacağız? Bana öyle geliyor ki, İsrailli diplomatları kendilerine avantaj sağlayan özelliklerine artık eskisi kadar özen göstermiyorlar. “Bugüne kadar girdiğim her savaşı kazandım, Mısır’ı, Ürdün’ü, Suriye’yi dize getirdim, artık bana kimse bir şey yapamaz” diye düşünüyor olmalılar. “Satrançta en zor şey, kazanılmış bir oyunu kazanmaktır” derler. Öyledir, çünkü üstün duruma geçen oyuncu “Nasıl olsa kazandım” diye rehavete kapılır ve normal olarak yapmayacağı hatalar yapabilir. Şimdi İsrailli diplomatların yaptığı gibi. İsrail’i ilk tanıyan devletlerden birisi olan Türkiye’yi bir kalemde silip atmaya kalktılar. Hem de hakaret ederek!

Türker Alkan

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=974593&Yazar=TÜRKER%20ALKAN&Date=15.01.2010&CategoryID=99

TÜRKİYE’DE UTANGAÇ VEYA ALENİ BİR ‘ANTİSEMİTİZM’İN HÜKÜM SÜRDÜĞÜ KESİNDİR

Çünkü ülkemizde mevcut İsrail karşıtı eğilimlerin kâh mahcup, kâh da açık biçimde dışavurulan bir ‘antisemitizm’e dönüştüğü artık asla inkâr edilemez. Bu, nesnel bir gerçektir! Somut bir vakıadır! Elle tutulur ve gözle görülür bir olgudur!  

Velev ki çizmeyi aşan o İsrail hafta içinde bunu ahmakça istismar etmeye; hatta efelenmeye yeltenmiş olsun, onun bu hezeyanı gerçeği değiştirmez. Doğruyu yanlış kılmaz. Evet evet, ‘Efendi’lerdeki ‘Sabetayist’(!) avcılarından, ‘Kurtlar Vadisi’ Yahudi tiplemelerine; artı, belediye panolarındaki bel altı vuruşlardan, kamera zumlarındaki ‘sokağın sesleri’ne (!), Türkiye’de utangaç veya aleni bir ‘antisemitizm’in hüküm sürdüğü kesindir. Artı, Siyonist devletin ‘zeval olmayacak elçi’ aracılığıyla yüzüne gözüne bulaştırdığı ve çok kararlı, çok akıllı ve çok usta Ankara’nın da ona tükürdüğünü yalattığı yeni ‘restleşme’den sonra,  yukarıdaki tehlike toplumumuzda daha da pekişecektir.

Hadi Uluengin

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13491565.asp?yazarid=22&gid=61

‘EĞER BAŞKALARINI MAZLUMLAŞTIRMAZSAK, YOK OLURUZ’ MESAJI / ‘MAZLUM KÜSTAHLIĞI’

Ben Gurion’un, İsrail’in devlet olarak tutumunu belirleyen başka bir hassasiyeti 2. Dünya Savaşı’da yaşanan soykırımının altının sürekli çizilmesidir. Kurulduğu günden beri İsrail, Yahudilerin, Yahudi kültürüne uygun biçimde, kendileri gibi ve güvenlik içinde yaşayabileceği tek yerin İsrail olduğunu savunmuştur. Soykırımdan kaynaklanan haklı bir mazlumluktur bu, ama ne yazık ki, zaman içinde terbiyesizliğin sıradanlaşması gibi, bu temel kurucu düşünce de, ‘mazlum küstahlığına’ dönüşmüş, ‘başkalarını mazlumlaştırmayı’ kendine hak görmüştür. İsrail resmi politikası kurulduğu günden beri vatandaşlarının aklına ‘eğer başkalarını mazlumlaştırmazsak, yok oluruz’ mesajını kazımaya çalışmıştır. İşte bu yüzden İsrail politikalarını eleştiren İsrailliler bile, ‘kendinden nefret eden Yahudi’ kategorisine sokulmuş, duyulmamıştır ne yazık ki, tıpkı Türkiye’deki nefret suçlarına dikkat çeken ve ayrımcılığı lanetleyen ‘iç mihraklar’ gibi

Ayşe Karabat

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=974840&Yazar=AYŞE%20KARABAT&Date=16.01.2010&CategoryID=100

İSRAİL KARŞITLIĞI İLE YAHUDİ DÜŞMANLIĞI ARASINDAKİ ZATEN İNCE OLAN ÇİZGİ SON DÖNEMLERDE FARKLI KESİMLERCE BİLEREK SİLİNİYOR

Türk Yahudileri İsrail devletinin Türkiye'de yaşayan vatandaşları da değildir. Anadolu'ya gelmiş tüm diğer halklar gibi vatan belledikleri ve sevdikleri topraklarda farklı bir dine mensup olarak yaşamaktadırlar. Dinlerinin farklılığı, eğer Türkiye laik bir devletse, eksik vatandaş oldukları anlamına gelmez.

İsrail'in Türkiye'de olumlu bir imajı olmadığı malum. Ancak İsrail karşıtlığı ile Yahudi düşmanlığı arasındaki zaten ince olan çizgi son dönemlerde farklı kesimlerce bilerek siliniyor. Gazze saldırısı sırasında nefret söylemi şirazesinden çıkmıştı.

Türkiye kime yönelik olursa olsun nefret söylemine müsamaha göstermemelidir.

Soli Özel

http://haberturk.com/HTYazi.aspx?ID=7350

İSRAİL GÜÇSÜZLEŞME PSİKOZUNU YAŞIYOR

İsrail yalnızlaşmış bir devlet. İsrail'in çok güçlü devlet olduğu lafı palavra. İsrail aksine güçsüzleşme psikozunu yaşıyor. Ben İsrail'e üzüldüm. Çok komik bir hareketti. Türkiye doğru yolda, kendinden emin davranmaya devam etmeli. Fakat içeride Yahudi düşmanlığıyla da mücadele edilmeli. Yahudi yurttaşlarımız haklı olarak rahatsız.

Rasim Ozan Kütahyalı

http://aksam.com.tr/2010/01/17/haber/pazar/528/helin_le_sevisti_ahu_yla_dovustu_.html

‘MÖSYÖ’

“Böyle bir hitabın ülke dışında kullanılması normal sayılabilir ancak ülkemde, övünegeldiğim yurttaşlığım gözardı edilerek ismimin önüne ‘Mösyö’ yazılmasına mana veremediğimi özellikle vurguluyor, bunu dikkatsizlik sonucu gözden kaçmış bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum. Ben yabancı değilim ve 500 yılı aşkın süredir nesiller boyunca Türkiye’nin bir parçası olmuş, dini inanç farklılığı dışında tüm değerleri ortak Türk Musevilerinden biriyim. ‘Devlet Üstün Hizmet Ödülü’ sahibi olmanın kıvancını yaşıyorum. Ofisim ile kurmaya çalıştığım telefon irtibatlarında sık sık meydana gelen aksamalar ve garip sayılabilecek seslerle karşılaşma halleri karşısında ben yurtdışı seyahatinde iken, avukatım, sanayi casusluğuna muhatap olma ihtimalimiz karşısında savcılığa başvurmuştur. Bundan başka gizlimiz ve çekineceğimiz bir husus da yoktur”.

Jak Kamhi

http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=13483077

İSRAİL’DE SOKAKTAKİ İNSAN ARTIK TÜRKİYE’YE ESKİSİ KADAR SICAK BAKMIYOR

Son zamanlarda esasa yönelik neticeler elde etmekten çok Arap dünyasının duygusal yanlarına hitap eden politikalarımız, İsrail’deki bazı çevreleri çok tedirgin ediyor. Yeni koalisyon hükümetindeki İsrail Dışişleri Bakanı bugüne kadar hikmet-i hükümetin gereğini kavrayamayan duygusal çevrelerin sözcüsüdür. Kamuoyunu da bu biçimde etkilemektedir. Sokaktaki insanlar Türkiye’ye eskisi kadar sıcak bakmıyorlar.

Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un geçen hafta Tel Aviv’deki büyükelçimiz Oğuz Çelikkol’a karşı sahneye koyduğu tertip ve davranış hiç şüphesiz ki çiğliktir ve bu devletin 1948’den beri takip ettiği politika ile ve Türklerin Yahudilerlerle birlikte izlediği tarihi çizgiye uygun bir davranış değildir. Nitekim dozun kaçtığını İsrail’deki akıllı insanlar ve seçmen çevreler de Lieberman’a ve bakanlığa ihtar ettiler ki, özür mektubu gelmiştir. Dış politikada hissi davranışların ve tarih bilmemenin yeri yoktur. Yanılgıya, en azından aşırılığa götürür.

İlber Ortaylı

http://www.milliyet.com.tr/israil-in-davranisi-tarihteki-cizgisine-uygun-degil/ilber-ortayli/pazar/yazardetay/17.01.2010/1186872/?ver=30

BİZİM ‘MİŞON’ ORADA DA AYNI UYANIKLIKTA

Şu çok net biline; Türk Yahudileri için Türk devleti en az Müslüman Türkler kadar kutsaldır. Atatürk’ü Müslümanların sevdiği kadar severler; (Hatta bazı durumlarda daha da çok severler!)

Türkler; Yahudi’si, Rum’u, Çingene’si, Orta Asyalısı, Ermeni’si, Kürt’ü, Rumelilisi, 1000 yıldır beraber yaşamaktalar ve dünyanın bildiği bir ortak ‘Türk Kültürü’ geliştirmişlerdir. İsrail ise 1948’de kurulmuş bir ülke; hâkim ortak kültür yok. Dini yaşam bile çok ciddi uygulama ayrılıkları gösterir. 8 milyon nüfusun yaklaşık yüzde 20’si Müslüman ağırlıklı, başka dinden. Yemenliden Rus’a, Amerikalıdan Polonyalıya, 60’a yakın etnik unsuru bünyesinde barındırıyor. Ancak, İsrailli ve Türklerin birbirlerinden öğrenecekleri var. Olay ile ilgili İsrail Konsolosluğu ile konuşurken; “Sizde kaç tane Türk Yahudi’si var?” diye sordum. 80 bin civarında imiş. Türkler müzik ve tıp alanında tanınırlarmış. Bence İsrail, hem Osmanlı hem Atatürk kültürü almış bu Türkleri siyasi hayatta da kullanmaya çalışmalı; ama anlaşılan bizim ‘Mişon’ orada da aynı uyanıklıkta!

İskender Aruoba

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=975141&Yazar=İSKENDER%20ARUOBA&Date=18.01.2010&CategoryID=101

 

Haftanın Anısı

Haskiya

Oturduğum apartmanın iki solundaydı bakkal dükkânı Haskiya'nın

Ve bakkalların süpermarketlere henüz yenik düşmediği yıllardı...

İlkokula giderdim beyaz yakam ve siyah önlüğümle

Beyaz yakasının düğmeleri zor iliklerinden geçer, önlük bir teneffüste tozlanırdı koşuştururken bahçede...

Akşamüstleri Haskiya Amca'ya veresiye yazdırarak aldığım çukurlatalı gofret, o gün için okulun paydos etme vaktinin geldiğinin işaretiydi.

Mutlaka neşeyle takılırdı bana, bazen değişik Türkçesini anlamasam da gülümserdim suratına...

Annemlere selamını göndermeyi benimle, asla eksik etmezdi

Aileden biri gibiydi artık emektar bakkalımız Haskiya...

Oradan taşındıktan 3 sene sonra yine yolda karşılaştığımızda öğrendik artık bakkallığın parlamadığını ve onun da devrederek dükkânını bir başkasına, emekliye ayrıldığını

Takmıştı eşini koluna geziyordu her gün,  yıllarca emek verdikten sonra artık çalışmamanın mutluluğuyla

Yıllar sonra evlenip tekrar yerleştiğimde çocukluğumdaki o eve

Hüzünlüydü anlatmak eşime, "Bak burada Haskiya Amca vardı, tam işini bilir bir bakkaldı

Sonrakiler hiç onun gibi olamadı" diye...

http://aycicegi.typepad.com/aycicegi/2007/01/index.html

Eskilerden

Çipura etli Yahudi kızları...

İzmirli Yahudi kadınlar üzerine de yazılmış çok yazı var 19. yüzyıl sonu ve 20. Yüzyıl başında... İzmir’e sadece konuk olmuş, İstanbul’a âşık Sait Faik gibi büyük yazarlar bile bu kadınların farkına hemen varıvermişlerdir:

"...Biz öteki üçümüz ise ara sıra kaçamak yapar, İzmir'in o Kordonboyu'nun geniş, serin, güzel gazinolarından bir köşeye çekilir, çipura denilen lüferle ispari arası balıklar kızartarak şöyle bir kaç şişe yirmi dokuzluk devirir-bekarlık var o zaman-, Yahudi mahallesine doğru çapkınlığa çıkardık.

İzmir'in Yahudi kızları kadar güzel mahlûk dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Ne beyaz, ne çilli, ne tıkız mahlûktur onlar, yarabbim! Etleri çipura balığının beyaz etine benzer: Sert, kılçıklı... Gözleri denizin dibindeki ıstakozun gözleri gibi fosforludur.

Kapılarının önünde durmadan söylenirler, İzmir'in rüzgârı göğüslerini açar. Dizkapaklarına gelen fistanları rüzgârlanır. Çıplak, güneşten yanmış ayakları durmadan anlattıkları laflara göre kâh tepinir, kâh uzanır, kâh leylek gibi tek ayaklarının üzerine muhaverelerine devam ederler. Yahudice bilirim. Sinemaya davet ederdim. Çoğu derhal gelirdi. Sinemada omzuma başını kordu. Kabak çekirdekleri yerdik. Kızın biraz kirli saçlarından burnuma bir fakir mahlalle kokusu gelirdi. İspanyolca konuşur, İzmirlice gülerdik..." (Sait Faik, Birtakım İnsanlar, YKY, S.59-60 )

Bu yazıda makalesinden söz ettiğimiz Hans Barth, İzmirli Yahudi kızların tartışmasız en güzel yerlerinin, bazı padişahları da baştan çıkarmaya yeten gözleri olduğu kanaatinde. Şöyle devam ediyor: “İzmirli Yahudi kadının temel özelliği ister yaşlı ister genç olsun hiç de bilinçli yapılmayan bir jestle göğsünü açık bırakmasıdır. Kulağının arkasındaki karanfili ise hiç eksik olmayan bir süsüdür.”

http://www.nedimatilla.com/index.php?option=com_content&task=view&id=158&Itemid=66

Hoşunuza gidecek siteler

http://moizmeseri.blogspot.com/

Haftanın tavsiyesi

'Karanlık çökerken neredeydiniz?'

Mario Levi, Türk Edebiyatı'nın önemli taşlarından biri. Haldun Taner Öykü ve Yunus Nadi Roman ödüllerinin de sahibi olan yazar aynı zamanda İstanbul aşığı. Levi 'Karanlılar Çökerken Neredeydiniz'i anlattı.

http://www.haber7.com/haber/20100113/Karanlik-cokerken-neredeydiniz.php

Haftanın bilgisi

Şişli Sinagogu’nun mimarı Avram Deragobyan

http://www.nevesalom.org/turkce/bethtarihce.htm