Yeni 10 yıla girerken...

XXI. yüzyıla girerken bu yeni bin yılın daha farklı, daha barışçıl, daha bilinçli, dogmalardan uzak bir bin yıl olmasını dilemiştik nedense... Oysa değişen sadece rakkamlardı. İnsanlar -özellikle insanlığı yönlendirenler- değişmedikçe beklenen büyük değişimin olması beklenemez

Alber NASİ Diğer
13 Ocak 2010 Çarşamba

XXI. yüzyıla girerken bu yeni bin yılın daha farklı, daha barışçıl, daha bilinçli, dogmalardan uzak bir bin yıl olmasını dilemiştik nedense... Oysa değişen sadece rakkamlardı. İnsanlar -özellikle insanlığı yönlendirenler- değişmedikçe beklenen büyük değişimin olması beklenemez

Son on yılda herhangi bir dünya savaşı yaşanmamışsa da hoşgörünün azaldığı ve radikalleşmenin arttığı rahatlıkla söyleyebiliriz.

2000 yılına girerken Bill Clinton yönetimindeki ABD, henüz toparlanamamış Rusya’nın yarattığı boşlukla tek kutba kalmış dünyanın liderliğinin keyfini çıkarıyordu. Avrupa Birliği birlik olma sürecinde sancılı bir süreçten geçerken, komünist Çin henüz ticari bir güç olmamıştı.

ABD tek güç: Bush dönemi

2000 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde dönemin başkan yardımcısı Al Gore’un başkanlık seçimlerini şaibeli ve sadece 400 oyla kaybetmesiyle adeta dünya izafi de olsa barışçıl bir dönemden çıkarak savaşın ve korkunun hüküm sürdüğü George W. Bush dönemi başladı.

2001 yılında göreve gelir gelmez kafayı babasının yarım bıraktığı işe takan oğul Bush, Irak’a operasyon yapmak için aradığı fırsatı kısa sürede yakaladı. Başkanlık koltuğuna oturduktan henüz dokuz ay sonra gerçekleşen ve tarihe en geniş ve büyük kapsamlı terör saldırıları olarak geçen 11 Eylül saldırıları Bush’a istediği fırsatı vermiş oldu. Saldırıların ardından hızla Afganistan’ı işgal eden ABD kısa bir süre sonra gerçeğe dayalı olmayan hayali senaryolarla ‘demokratikleştirme’ bahanesiyle Irak’ı da işgal etti. Terör saldırlarını çok iyi manipüle eden Bush ve ekibi bu arada ABD halkını psikolojik olarak sindirerek her dediğini kabul ettirdi. 2002 Senato ve Temsilciler Meclisi seçimlerinin ardından, 2004 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde Bush eşi benzeri görülmemiş halk desteğiyle hemen her isteğini yapar hale geldi.

Bu arada 11 Eylül’ün ardından arttırılan güvenlik tedbirleri ABD’de herhangi bir terör eylemine imkân tanınmadı. Ancak bu eylemleri gerçekleştiren ve bugün hâlâ varlığını sürdüren El-Kaide Irak ve Afganistan’da saldırılar düzenledi ve İngiltere, İspanya, Türkiye, Endonezya ve Malezya’da birçok insanın hayatına mal olan ve en önemlisi psikolojik olarak insanları yıpratan terör eylemleri gerçekleştirdi. Tüm bu eylemlerin sonucunda ‘Xenophobia’ (yabancı korkusu), İslam karşıtlığı, hoşgörüsüzlük hem ABD’yi hem de Avrupa’yı etkisi altına aldı.

Değişen dengeler ve global kriz

Dağılan Sovyetler Birliği (SSCB) yerine kurulan Rusya Federasyonu, yarı dikatatör olan karizmatik ve güçlü Devlet Başkanı Vladimir Putin’in liderliğinde artan hammadde ve petrol fiyatlarıyla tekrar güç kazanmaya başladı. Globalleşen dünya, serbest ticaret, ucuz iş gücü, Batılı ülkelerdeki çevreci yasaklar, Uzakdoğu’da yeni bir ticari dev yarattı. Çin, 2000-2010 yılları arasında hiç şüphesiz dünya dengelerini sarstı. Dış sermayeye kapılarını açarak teknolojinin de ülkeye girmesiyle hem ucuz hem de eskiye göre daha kaliteli ürünler üretmeyi başaran Çin, Batılı üreticilerin korkulu rüyası haline geldi.

Aşırı yüksek savaş maaliyetleri ve tüketime bağlı bir ekonomisi olan ABD, 2006 yılından itibaren yükseltilmeye başlanan faizlerle 2007 yılı sonunda ciddi bir bankacılık krizinin sinyalini vermeye başladı. 2008 yılına gelindiğinde ise nerdeyse borazanlarla ilan edilen kriz, Eylül ayında kapitalizmin idollerinden biri olan Lehman Brothers’ın batmasıyla global bir kriz halini aldı.

Son on yılda teknolojinin ve internetin eksponansiyel bir şekilde büyümesi, beraberinde haber ve yorumların hızla yayılmasına, sermeyenin hızlı hareketini ve dolayısıyla krizin çok hızlı globalleşmesine sebep oldu. Ekonomik kriz, ABD’de Cumhuriyetçilerin sonunu hazırladı. İnternet sayesinde haberlere hızlı ulaşım ve bir yalanın on yıllar boyunca sürdürülememesi George Bush ve ekibine olan desteğin hızla azalmasına sebep oldu.

İran’da kartlar yanlış oynandı

Clinton zamanında önemli ilerleme kaydeden Ortadoğu barışı süreci son on yıllık dönemde tamemen durdu.

Çözümsüzlük ve İran’ın desteğiyle Filistinliler alternatif bir oluşum olan Hamas’a yöneldiler. Hamas ise barış vaadiyle oy toplamasına karşın İsrail ile uzlaşmaz tutumuyla zaten içinden çıkılmaz olan görüşmelerin önünü iyice tıkadı. Bush yönetiminin Ortadoğu barışı yerine Büyük Ortadoğu Projesi adlı bir planla ortaya çıkması ise kafaları iyice karıştırdı. Filistinliler ile İsrail arasında barışla ilgili ilerleme kaydedilmezken Hamas ile El-Fetih arasındaki çekişme, Hamas’ın Gazze’nin kontrolünü ele geçirmesiyle doruk noktaya erişti.

Bu arada, İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, İran’ı bölgedeki en büyük tehdit haline getirdi. İran hız kesmeden nükleer araştırmalara devam ederken, diğer yandan füze denemelerine girişti. Özellikle 2006’dan sonra Rusya’dan ciddi teknik ve nükleer teknoloji desteği alan İran bu konuda atılım yaptı. Elbette İran’ın girişimleri ne ABD tarafından ne de İsrail tarafından hoş karşılanmıyor. Özellikle ABD yönetiminin 1978 yılından beri yanlış güttüğü İran politikaları bugünkü noktaya gelinmesinde etkili oldu. İslam’ın komünizme karşı etkili bir silah olduğunu zanneden ABD ve İsrail yarattıkları canavarın çok geç farkına vardılar. ABD, İran’ın İslam Cumhuriyeti’ni kurmasıyla Komünist SSCB’den uzak duracağı hesabını yapmıştı. İsrail ise SSCB’den destek alan Filistin Kurtuluş Örgütü’nü (FKÖ) zayıflatmak amacıyla Hamas’a sesini çıkarmamıştı.

Rusya yeni idealler peşinde...

ABD, XX. yüzyıl boyunca komünizme takık bir şekilde varlığını sürdürdü. En büyük düşman ve en büyük korku komünizmdi. Her türlü teknolojiyi ve savaş tekniğini kullanarak komünizmi önemli ölçüde yok etti. SSCB’nin dağılmasına ve Rusya’nın komünizmden uzaklaşmasına sebep oldu. Ancak özellikle Ortadoğu’da oyun değişmedi. Yeni on yılda çok daha güçlü bir Rusya, siyasi bir güç olamanın yanı sıra ticari olarak da çok güçlü olan Çin, artık ABD’nin tek kutuplu dünya düzenini kabul etmeyecekler.

Komünist olmamasına karşın Rusya halen söz sahibi olmanın telâşında. Eskiden ideoloji yaymaya çalışan Rusya artık böyle bir iddia içinde değil. Ortadoğu’da eskiden FKÖ’yü destekleyen İran’a pek sıcak yaklaşmayan yeni dünya düzeninde Rusya, İran’a destek vermekte. İster istemez de dolaylı olarak da Hizbullah’ı ve Hamas’ı desteklemekte. Rusya’nın İsrail yandaşı ve karşıtlığı gibi bir tutumdan ziyade bölgede dengeyi sağlamak ve söz sahibi olma endişesi var.

2010

Hiç şüphesiz geçen on yılın başında Ortadoğu barışı için çok değerli fırsatlar kaçmıştır. Yeni on yılda yeni güç dengeleriyle yenilenmiş bir barış süreci ancak özlemi duyulan barışı getirecek.

Rusya ve ABD, Ortadoğu barış sürecine samimiyetle yaklaşırlarsa ancak barış sağlanabilir. Aksi takdirde Hamas ile İsrail anlaşması dahi gerçekleşse barıştan bahsetmek mümkün olamayacak.

Yeni on yılda ABD etkinliğini devam ettirmeye devam edecek, ancak Rusya özellikle teknolojik atılımlarla dengeyi sağlamaya çalışacak.

Kapitalist dünyanın yaşadığı en büyük ekonomik kriz henüz bitmedi. Bitse bile insanlarda bilinç değişimi gerçekleşmeden yeni krizlerin oluşmasını engellemek mümkün olmayacak.

Öte yandan özellikle ekonomik krizler hem yönetimsel, hem teknolojik gelişmeleri beraberinde getirir. Daha önce görülmeyen teknoloji ve hatta bilimler yeni on yılda ortaya çıkacak, insanların tüketim alışkanlıkları biraz çevreci kaygılar, biraz da bilinç düzeyinden dolayı değişecek. Önümüzdeki on yıl içerisinde okuma yazmayı bilgisayardan öğrenen, cep telefonsuz bir hayatı hayal bile edemeyen bir nesil okullardan mezun olmaya başlayacak. Bilgiye daha çabuk ulaşan yeni nesil ister istemez daha sorgucu ve araştırmacı olacak. Yeni bilgileri ve teknolojileri daha çabuk kabul edecek ve irdeleyecek ve gelişmelere önceki nesilden daha fazla ayak uyduracak. Bilinç ve farkındalık düzeyi gelişecek. Bunun dünya üzerindeki olası sonuçlarını şimdiden tahmin etmek imkânsız olsa da şimdikinden çok farklı olacağına hiç şüphe yok.