Bir karikatür dehası: David Levine

İzel ROZENTAL Köşe Yazısı
6 Ocak 2010 Çarşamba

Uzun yaşamanın sırlarından biri de karikatür çizmek olsa gerek!  Geçtiğimiz yıllarda karikatür dünyası peş peşe gelen ölüm haberleriyle üzülmüştü. Saul Steinberg, Mose, Bill Mauldin, André François gibi yirminci yüzyıla damgasını vurmuş karikatürcüler, seksenli yaşlarının ortalarında dünyamıza veda etmişlerdi. Hatta bunlardan All Hirschfeld, öldüğünde tam 99 yaşındaydı...

Yılın son günü gelen bir haber listemizi biraz daha kabarttı: Karikatür dünyasının usta kalemlerinden David Levine, 83 yaşında dünyamızdan göç etti. O David Levine ki, portre karikatürünün gazete sayfalarına taşınmasına öncülük etmiş, Amerika’da sayısız karikatürcü tarafından taklit edilmiş, çizdiklerinden ödün vermemek adına en büyük günlük gazetelerde yer almaktan feragat etmiş, Amerika’nın neredeyse tüm siyasi  şahsiyetlerine kafa tutmuş, bildiğini söylemekten (çizmekten) kaçınmamış büyük usta, prostat kanserine yenik düştü.

1926 yılında Brooklyn’de komünist eğilimli Yahudi bir ailenin çocuğu  olarak dünyaya gelen Levine, çocukluğunda çizgi romanlardan mahrum olarak büyümüş. Meğer ailesi bu tür yayınların ‘faşizan basın’ın icadı olduğuna inanırmış. Buna rağmen oğullarını ünlü çizgi romancı Will Eisner’in etkisinde kalmaktan kurtaramamışlar! Philadelphia’daki Tyler School of Art’ta sanat eğitimi alan Levine, o yıllarda karikatür sanatını küçümsediğini ve karikatür sanatının babası addedilen Daumier’in, Rönesans sanatçılarıyla kıyaslanamayacağını düşünürmüş. Ona göre karikatür, resmin abartılı bir şekilde deforme edilmesiydi ve sanatla ilgisi yoktu. Ne ki, ilerleyen yıllarda Puvis de Chavannes’ın fantazmagorik resimleri ve de Manet’nin bir karikatürü bu düşüncesini temelden değiştirecek, karikatür sanatının daha 19.yüzyıldaki varlığını ve etkisini kabul edecekti.

Levine’in ilk karikatürleri 1940’lı yıllarda yayınlandı.1963 yılından itibaren “The New York Review of Books” için çalışmaya başladı, önce ünlü edebiyatçıların, bir kaç yıl sonra da politikacıların portrelerini çizmeye girişti. Hicvedeceği kişiyi iyice tanımak için önce kitaplarını okur, yaşamını inceler, portreye mutlaka o kişinin karakterini yansıtan bir unsur katardı. Çizgilerinde son derece acımasız ve gaddardı. Bu özellik, edebiyatçıların portrelerinde görülmekle birlikte, siyasi portrelerinde daha fazla açığa çıkmıştır. Levine imzalı bir portre karikatüründe, hedefteki kişinin zafiyeti, bulunduğu durumla birlikte hicvedilir.

Levine’in yıldızı Nixon’un başkan seçilmesiyle parladı. Bu dönemde pek çok kişinin sırf David Levine’in karikatürünü görmek için “The Review”u satın aldığı bilinir. Aslında 1960’ların ikinci yarısı, Amerikan karikatürü için de yeni bir Rönesans devrinin başlangıcı olarak tanımlanır. Watergate skandalıyla birlikte, David Levine’in yanı sıra, Edward Sorel, Ralph Steadman, Brad Holland, Robert Grossman gibi usta isimlere de gün doğmuştu.

David Levine’in portreleri daima küçük gövdelerin üzerine oturtulan büyük kafalardan oluşmuştur. Sanatçı bunu başlangıçta gazete köşesindeki sınırlı alandan doğan bir zorunluluk olarak açıklamış, ancak köşesi genişledikten sonra bile bu kendine has stilini terk etmemiştir. 1987 yılındaki bir röportaj esnasında, ‘yüzünü çarpıtmayacağınız insanlar var mıdır?’ sorusuna verdiği yanıt, günümüz karikatürcülerine ibret teşkil etmektedir: “Benim toplumumda dış görünüm (vitrin) son derece önemlidir. Kadınlar bundan çok etkilenir, siyahlar ise beyazların standartlarında değerlendirilir. Haliyle, bir kadın ya da bir zenci çizeceksem, kendisinin kamuya mal olmuş ünlü bir şahsiyet olmasına özen gösteririm. Yergiyi doğrudan o kişiye yönlendiririm; kesinlikle genelleştirmem, stereotip kullanmam.”

Hemen bütün Yahudi mizahçılar gibi, David Levine de ‘kendiyle’ dalga geçebilen bir sanatçıydı. Pek çok çiziminde Yahudilere ve Yahudilik unsurlarına rastlamak mümkündür. Bir muhabirin ‘çizdiğinizi anlayamadım’ eleştirisine yanıtı, ‘Yidişçe çiziyorum da ondan’ olmuştu. Elleri böceğe dönüşmüş Kafka, minicik penisli çırılçıplak Henry Kissinger, Torah içinde füzeler taşıyan Ariel Sharon, çizerin acımasız fırçasından nasiplerini almış olan sayısız Yahudi ünlüler arasında sadece üç örnektir. Hitler’i ise çok az çizmiş olmasına karşın, bir karikatürcünün “yeteri kadar keskin” bir Hitler karikatürü çizemeyeceğine inanırdı. Zira ona göre mizah, ister istemez kahramanını ‘şirin’ kılma tehlikesini kendi içinde barındırıyordu.

Levine, kariyeri boyunca Esquire, New York Magazine, Newsweek, The Nation, The New Yorker, Time gibi önemli dergiler için karikatürler çizdi, portreleri dünyanın pek çok ülkesinde iktibas edildi.

 

Kaynakça:

The Savage Mirror / Steven Heller & Gail Anderson / Watson Guptill

Pbl.NY,1992

David Levine / Caricatures and Watercolours / Ashmolean Museum Oxford, 1987

www.Forward.com / Menachem Wecker, 31.12.2009