Klişeler

Riva ŞALHON Köşe Yazısı
23 Aralık 2009 Çarşamba

Klişeleşmiş laflara bol bol iş düşen bir dünyada yaşıyoruz. Çünkü klişeler basit durumlarda işimizi kolaylaştırıyor. ‘Toplantıya giriyorum’ diyoruz, her ne yapacaksak. ‘Aşkım’ diyoruz bütün samimiyet göstermek istediklerimize. ‘Kuvvetli bir karakter’ diyoruz başa çıkamadığımız her tür insan için.  ‘Kolay gelsin’, ‘mutlu yıllar’, iyi ki doğdun, ‘sorun değil’ gibi lafları ne kadar sık kullandığınızı düşünün. Tamam bazen gerçekten de bir amaca yönelik ifadelerin en kolayı basmakalıp laflardır. Ancak klişeleşmiş lafların hayatın renklerini nasıl azalttığını hiç düşündünüz mü? Örneğin: “Festivalin açılış filmi beklentileri karşılamadı” gibi yuvarlak bir laf ederek filmin hak ettiği pek çok iyi niteliği ikinci plana attığınızı. Veya ‘parti kusursuzdu’ diyerek anlamsız bir olumlu hava verdiğiniz davette aslında iyisiyle kötüsüyle ne kadar çok detayı göz ardı ettiğinizi. Bazıları klişelere takılarak bir gruba ait olmaya gayret eder. Gerçek kelime yerine onun o grupta kabul görecek benzerini kullanır. Yoldaş olmanın bir parçasıdır aynı jargonu kullanmak. Çocuklar için bilhassa.

Çoğu meslek grubunun da kendine ait klişeleri vardır. Finansçılarla durursanız satış ağırlıklı piyasa için bearish, alıcı ağırlıklı piyasa için de bullish kelimelerini ekmek-peynir gibi kullanırlar. 

Ancak şöyle bir mahzuru var klişelerin. Klişeler çok sık kullanıldıklarından ifadede bezginlik yaratıyor. Coşkuyu azaltıyor. Durumu basmakalıp hale sokuyor. Halbuki her anın tek tek yeni kelimelerle ifade edilmeyi hakkedecek kadar sofistike ve benzersiz olduğuna inanırım ben.

Friends dizisinde bir bölüm vardı. Çok eski iki arkadaş olan Monica ve Chandler aniden sevgili oluveriyor ancak henüz ilişkiyi bir kalıba oturtamadıkları için adını koymakta zorlanıyorlardı... Chandler, ilişkiler ve Monica konusundaki beceriksizliğinden olsa gerek, “Biz sadece oyalanıyoruz” gibi bir laf geveliyordu... Oyalanmak o anki durumu anlatmak için en berbat laf olsa da, Chandler, “Benim sözlüğümde kelimenin anlamı şudur” diyordu; “Birbirlerini çok önemseyen ve birliktelikten müthiş zevk alan iki iyi arkadaşın beraber zaman geçirmesidir.” Monica’nın güldüğünü görünce iyi idare ettiğini anlıyor ve şöyle ekliyordu: “Oyalanmanın basit anlamı bana kızmana neden oluyorsa, sana benim orijinal sözlüğü gösterebilirim”.

Klişe lafları mutlaka duyması gereken bir kitle de var maalesef. Örneğin o kitle yılbaşı yaklaşırken ‘sağlık, mutluluk ve bereket dolu’ bir yıl dilemeyen arkadaşına uzun bir sure darılabilir. Zira onu söyleyen bunu bahşediyor sanki. Veya ısrarla ‘özür dilerim ‘lafını bekleyenlere şaşarım. “Kalbini kırdım, bazen seni kaybetmekten ölesiye korktuğum için kendini bilmez şeyler yapıyorum” diyen bir insan özür dilerim diyenden daha içten olmamış mıdır?

Doğum günü kutlamaları, sevgililer günü kutlamaları da bana klişe alışverişi gibi görünüyor artık. Bu günlerin insanlarda yarattığı gerginliği anlayabiliyorum, ancak zoraki neşe ve duygusallık yüzeye yakın geziyor. Ve insanlarda bir çetele tutma güdüsüne yol açıyor. Gerçek neşe ve duygusallığın ise günün her anında, ağızdan çıkan her lafta gizli olduğuna inanıyorum.  ‘Seni seviyorum’u duymak için özlemle bekleyen pek çok insan da bana kalırsa alıcılarını şartladıkları için, klişeleşmişin dışındaki her tür duygu akışını ıskalıyorlar.

Son W. Allen filmi olan ‘Whatever Works’deki aksi fizikçi Boris Yellnikof’un dediği gibi ‘bazen klişeler bir fikri yansıtmanın en kolay yolu olabilir.’ Ama asla en iyisi olamaz..