66. Venedik Film Festivali’nde “Altın Aslan”ı “Lübnan” ile Samuel Maoz aldı

İlk yönetmenlik deneyimi olan otobiyografik filmi “Lübnan” ile Altın Aslan Ödülü’nü kazanan Samuel Maoz, 20 yaşındaki bir asker olarak 1. Lübnan Savaşı’nda yaşadığı deneyimi anlatıyor. 1948’de İsrail’e göç eden bir İstanbul Musevisi’nin oğlu olan Maoz, savaşta öldürdüğü askerin vicdan azabıyla  hayatının bir kâbusa dönüştüğünü söyledi.

Viktor APALAÇİ
16 Eylül 2009 Çarşamba

İsrailli Samuel Maoz, ilk yönetmenlik deneyimi olan “Lübnan / Lebanon” ile 66. Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’nü kazandı.

Bu ödül, İsrail sinema tarihinde uluslararası arenada kazanılmış en önemli ödül. 1982 yılındaki 1. Lübnan Savaşı’nda, 20 yaşındaki bir asker olarak yaşadığı deneyimi, 27 yıl sonra sinemaya aktaran Samuel Maoz’un babası bir İstanbul Musevisi.

Maoz “Babam İstanbul’da kumaş tüccarıydı. 1948 yılında İsrail’e göç etti, ama kendini hep Türk saydı” dedi.

“Lübnan” son üç yılda 1. Lübnan Savaşı’nı perdeye aktaran 3. film. Daha önce Josef Cedar, İsrail’in Lübnan hududundaki son kaleden çekilişini “Beaufort” filminde anlatmıştı. Josef Cedar’ın 2 yıl önce Berlin Film Festivali’nde “Beaufort” ile kazandığı Gümüş Ayı Ö§dülü, bir İsrailli yönetmenin bu dalda kazandığı ilk ödülü alma özelliğini taşıyordu.

Geçen yılın ödül şampiyonu İsrail filmi “Beşir’le Vals / Waltz with Bashir”, yaratıcısı Ari Folman’ın 18 yaşındaki bir İsrail askeri olarak 1982 Lübnan Savaşı’nda yaşadığı deneyimleri anlatan belgesel türde bir animasyon (canlandırma) filmiydi. Bu üç filmin ortak özelliği katıldıkları uluslararası yarışmalardan ödülle ayrılması ve savaş karşıtı ana temaları idi.

Samuel Maoz Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan Ödülü’nü kazandıktan sonra samimi itiraflarda bulundu. “1982’de israil Ordusu’nda askerdim. 6 Haziran 1982’de 20 yaşındaydım. Ölmemek için bir insanı öldürdüm ve hayatım kâbusa dönüştü, bu filmi çektim.

Samuel Maoz yaşadığı vicdan azabını şu sözlerle dile getirdi: “Askerde düşmanı öldürmek için eğitilmiştim ve hayatımda ilk kez bir adam öldürdüm. Sadece içgüdüden gelen savunma ile yani hayatta kalabilmek, öldürülmemek için adamı öldürdüm. Ve sonrasında hayatım bir kabusa döndü. Sonraları öldürdüğüm askerin kim olduğunu öğrenmek, ailesini bulmak istedim.”

“SAVAŞA KARŞI BİR ALTIN ASLAN”

Lübnan filminin tamamına yakın bir İsrail tankında geçiyor. Venedik Film Festivali’nin jüri başkanı ünlü Tayvanlı yönetmen Ang Lee, Altın Aslan Ödülü’nün veriliş sebebini şöyle izah etti:

“Hepimiz buraya ayrı ülkelerden geliyoruz ve bu tankın içinde bulunmadığımız çok memnunuz. Bu tank herhangi bir ordunun tankı olabilir. Anlatılanları da dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir savaşında olabilir. İşte filmin kıymeti buradan geliyor.”

Venedik Film Festivali’ni izleyen eleştirmenler jürinin kararlarını tartışmaya açmadılar, ödül listesinin hak edilmiş yapıtlardan oluştuğunda birleştiler. Eleştirmenler jürinin seçimini “militan ve cesur bir tercih” olarak yorumladılar.

Türk yönetmen Fatih Akın, ilk komedi filmi olan “Soul Kitchen” ile Jüri Özel Ödülü”nü kazandı. Berlin ve Cannes Film Festival’lerinden evvelce aldığı ödüllerle, Fatih Akın “üçte üç” yapmış oldu.

 “MİLİTAN VE CESUR BİR TERCİH”

1982 İsrail-Lübnan Savaşı’nda bir tankın içinde bulunan 4 askerden biri olarak, Samuel Maoz yaşadıklarını, otobiyografik bir film olan “Lübnan”da vicdanıyla hesaplaşarak anlatıyor.

Benzerleri “Beaufort” ve “Beşirle Vals”tan daha sert ve daha gerçekçi bir film olan “Lübnan”, bir İsrail tankında kapalı yer korkusunu (klostrofobi) yenmeye çalışan bir askerin gözünden aktarıyor.

Saumel Maoz yaşadıklarını kitap haline getirmek için pek çok kez eline kalem aldığını ancak her seferinde burnuna gelen insan yanığı kokusuyla bunu yakın zamana kadar gerçekleştiremediğini sözlerine ekledi. “Savaş iğrenç bir şey. Mantığı yok, sadece kaos. Ben oradaydım, yaşadım. Diğer askerler gibi hayatta kalmak ve öldürmek için eğitim almıştım. Bugün ise kendimden utanıyorum. Bu benim ilk ciddi yönetmenlik deneyimim. Neden bu kadar bekledim? Anılarımı yazmak için her elime kalemi aldığımda o tankın içindeki ağır ter kokusunu, fışkıran alevleri, yanan insan etinin, karbonlaşmış cesetlerin ağır ve tahammül edilemeyen kokusu tiksintiyle, azapla burnuma geldi. Yapamadım, yazamadım. Geceleri kâbuslar gördüm. Bu film, vicdanımla bir hesaplaşmaydı”

Benzer şeyleri, ayrı kelimelerle 2008 Cannes Film Festivali’nde “Beşir’le Vals”ın basın konferansında Ari Folman’ın ağzından dinlemiştim.

Samuel Maoz Venedik’te “Altın Aslan”ı aldıktan sonra yaptığı konuşmada: “Bu ödülü, savaştan (benim gibi) canlı dönen binlerce insana, acılarıyla yaşamak zorunda kalıp seslerini duyurabilenlere adadığını” söyledi.

BİR VİCDAN HESAPLAŞMASI

“Savaşa karşı bir Altın Aslan Ödülü” başlığıyla verdiği haberi, ünlü Republicca gazetesi, “Lübnan” filmi 66. Venedik Film Festivali’nin en yoğun duygusal olayıydı” yorumuyla noktaladı.

Samuel Maoz, festival galipleriyle yapılan geleneksel basın konferansında “Lübnan” politik bir film değildir ve bu yüzden herkese, her kesime hitap ediyor” dedi.

Maoz, İsrail televizyonuna verdiği demeçte “bu ödülü almış olmanın şaşkınlığını yaşıyorum. Ancak bunun uluslararası arenada İsrail sinemasına verilen en büyük ödül olduğunu bilincindeyim” dedi. Venedik Film Festivali’nin ikincilik ödülü olan Gümüş Aslan Ödülü’nü, İranlı kadın yönetmen ve fotoğraf sanatçısı Shirin Neshat “Erkeksiz Kadınlar” filmiyle kazandı. 1950’li yılların İran’ında baskın alan siyasi tablodan bir kesit sunan film için Neshat sahneye Mahmud Ahmedinecad’a karşı protestolarda kullanılan yeşil bileklikle çıktı. “İran Hükümetine, halka sahip olmaları gereken insan hakları, özgürlük ve demokrasiyi vermeleri için yalvarıyorum” dedi.

Lido’da seyirci tarafından en çok alkışlanan yapımlardan olan, Fatih Akın’ın “Soul Kitchen”i, “Jüri Özel Ödülü”nün sahibi oldu.

Festivalde En İyi Erkek Ouyncu ödülü, Tom Ford’un yönettiği “Bekar Bir Adam” filmindeki rolüyle Colin Firth’in, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü ise Giuseppe Capadoudi’nin “La doppia Ora”daki Rus oyuncu Ksenia Rappaport’un oldu.